türkiye tarihi hakkında bilgiler listesi

türkiye tarihi hakkında bilgiler listesi için eklenen 97 entry bulunmaktadır.
 

bu unutulur mu ? (ama maalesef unuttuk...)

birinci dünya savaşında ingilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. bu askerlerden bir kısmı da mısır'ın iskenderiye şehri yakınlarında bulunan seydibeşir usare kampı'na hapsedildi. kampın tam adı, 'seydibesir kuveysna osmanlı useray-i harbiye kampı' idi. bu kampta, 1918'de filistin cephesinde esir düşen 16. tümen'in 48. alayı'na
bağlı osmanlı askerleri tutuluyordu.

12 haziran 1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.
bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise ermeniler idi...

kamptaki, türkçe bilen ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların ingiliz komutanları, azılı türk düşmanı kesilmişlerdi. savaş bitmişti. ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, ingilizler'in işine gelmiyordu. çünkü, olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, ermeniler tarafından, ingilizlerin beyinlerine işlenmişti.

çözüm toplu katliamdı... askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. ancak suya normalin çok üzerinde krezol maddesi katılmıştı. mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krezol
maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. ancak ingiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı. mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. ancak bu kez ingilizler havaya ateş etmeye başladı. askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. çünkü gözler yanmıştı...

dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. bu vahşet, 25 mayıs 1921 tarihinde tbmm'de görüşüldü. milletvekilleri faik ve şeref beyler bir önerge vererek, mısır'da esirlerin krezol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan ingiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için tbmm'nin teşebbüse geçmesini istediler.

tabi ki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. bu hesap sorma işi de unutuldu gitti.
ama onlar unutmuyorlar...
kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. en üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması...
ermeniler soykirim yapildi diye dünyayi ayağa kaldiriyor bizim tarihimizden haberimiz yok.

 

menemen olayı.

derviş mehmet isminde bir yobaz ve altı silahlı arkadaşı 23 aralık 1930 günü menemen'e gelmişler ve camiye girerek üzerinde dini ibareler yazılı bir bayrakla, camide bulunanları ve merakla cami önüne toplananları, kendileriyle birlik olmaya davet etmişlerdir. derviş mehmet halka hitap ederek; "ey müslümanlar, ne duruyorsunuz; halife abdülmecit hududa geldi, sancak-ı şerif çıktı, gelin altında toplanalım, şeriat isteyelim" diye bağırmıştır.
gösteriler ve tekbirlerle dini ibareler bulunan bayrağı hükumet konağı önündeki meydana dikmişlerdir. toplanan halkı dağıtıp bu yobazları yakalamaya mesleği öğretmen olan yedek asteğmen kubilay bey'in askeri müfrezesi görevlendirilmiştir. kubilay bey, şakilere nasihatte bulunarak; yaptıklarının hatalı, sakıncalı ve kötü bir şey olduğunu belirterek vazgeçmelerini ve dağılmalarını söylemiştir. şakiler buna mavzer kurşunu ile cevap vermişlerdir. kubilay bey kendisini korumak için tabancasını çekmiş ise de, bir kurşunla yaralanarak yere düşmüş ve gözleri dönmüş canilerden biri, yaralı kubilay bey'in üstüne atılarak boğazından kesip başını gövdesinden ayırmıştır. bu arada hasan adlı fedakar bir mahalle bekçisini de şehit etmişlerdir. olay yerine yetişen askeri birlik ve jandarmalar şakilerin teslim olmalarını istemiştir. bu isteği reddeden yobazlar ateşle karşılık vermişlerdir. çatışma sonucu derviş mehmet ve iki arkadaşı vurularak, ikisi de yaralı ele geçirilmiştir. diğer ikisi de iki gün sonra yakalanmıştır. araştırma sonucu; olayın bölgesel bir nitelik taşımadığı, organize bir şebekenin düzenlediği, cumhuriyet'i yıkmak amacını güden irticai ve siyasi bir hareket olduğu ortaya çıkmıştır. bunun üzerine hükumet, menemen ilçesi ile manisa ve balıkesir illerinde bir ay süre ile sıkıyönetim ilan etmiştir. yakalananlar muhakemeleri sonunda ağır cezalara çarptırılmışlardır.
olaydan hemen sonra atatürk, cumhurbaşkanı ve başkomutan olarak genelkurmay başkanı mareşal fevzi (çakmak) paşa'ya 28 aralık 1930 günü bir taziye telgrafı göndererek, cumhuriyete karşı suikast tertipleyen mütecavizleri lanetlemiş ve kubilay bey'i görevini yapan şehit olarak takdirle anmıştır.
atatürk; "hepimizin, dikkatimiz, bu meseledeki vazifelerimizin icabatını hassasiyetle ve hakkıyla yerine getirmeye matuftur. büyük ordunun kahraman genç zabiti ve cumhuriyetin mefkureci muallim heyetinin kıymetli uzvu kubilay bey, temiz kanı ile cumhuriyet'in hayatiyetini tazelemiş ve kuvvetlendirmiş olacaktır." demiştir.

 

hıyanet-i vataniye kanunu ilk olarak 29 nisan 1920'de "dini kullanarak devletin şeklini değiştirmek ve bozmak isteyenler vatan haini sayılır saptamasıyla kabul edilmiş." daha sonra yasada değişikliğe gidilerek milli egemenliğe, milli devlete, birlik ve bütünlüğüne, laikliğe karşı durmak vatana ihanet sayılır şeklinde son halini almıştır.

istanbul, ingiliz istilası altındayken, ferit paşa kabinesine karşı konan hıyanet-i vataniye kanununun maddelerine, türk milletinin namusunu ve şerefini korumak, mevcut bütün kuvvet ve vasıtalarımızı icabına
göre kullanarak, bizi yok etmeye çalışan düşmanların, düşmanca emellerini kırmak, işgal altındaki istanbul'da emperyalizme hizmet eden ve milli hakimiyete karşı duran, işgal ordularına katılan, bozgunculuk ve casusluk
yapan, iç isyanları düzenleyen elebaşıları ve yandaşlarının vatan hainliği ile cezalandırılacaktır şekliyle ilk halini almış ve kabul edilmiştir.

1 kasim 1922'de saltanatın kaldırılmasıyla kanunda ek değişikliğe gidilerek, türkiye büyük millet meclisinin meşrutiyetine karşı davrananlar "vatan haini" sayılır. milli hakimiyetin temsilcisi milli devlete karşı durmak vatan hainliğidir saptaması ile kabulüne gidilmiş.

4 mart 1924'te hilafetin kaldırılmasıyla yukarıda verilen son metne ek yapılarak, 25 şubat 1925'te "milli hakimiyete, milli devlete, birlik ve bütünlüğüne ve laikliğe karşı olanlar vatan hainidir " şeklinde son haline getirilmiş, fakat 1925'te şeyh sait ayaklanmaları sebebiyle kanunda yeniden bir ek düzenlenmeye gidilmiş.

bu düzenlemede: dini ve dini mukaddesatı siyasi gayelere esas almak veya alet etmek amacıyla cemiyetler kurmak, bu cemiyetlere girmek, dini kullanarak devletin şeklini değiştirmek ve bozmak, fesat ve nifak sokmak, gerek tek tek ve gerek toplu olarak, sözlü veya yazılı veya fiili bir şekilde nutuk söylemek veyahut yayın suretiyle harekette bulunmak vatan hainliği sayılır denmiştir.

evet görüldüğü üzere yapısı itibariyle istanbul'un işgalinde, ferit paşa kabinesine karşı konan vatana ihanet yasası, daha sonra bazı dini ve bölücü ayaklanmalara karşı, milli devleti korumak maksadı ile konmuş ve
ülke korunmasında bu yasa ta ki "12 nisan 1991'e" kadar bir emniyet subayı gibi hainlere karşı görevini yerine getirmiştir.

turgut özal hükumeti, *"terörle mücadele kanunuyla" *ve yine turgut özal'ın talimatıyla, 31 ekim 1989 tarihinde cumhurbaşkanlığı görevine seçildikten 1,5 yıl sonra “vatana ihanet kanunu”nu yürürlükten kaldırttı. anayasa’mızın 105. maddesine göre cumhurbaşkanımızın göreviyle ilgili suçlardan dolayı sorumsuz olduğu kabul edilmiştir.

sorumsuzluk kural olmakla birlikte “vatana ihanet suçlari” anayasa madde 105-3, istisnadır. cumhurbaşkanı, görevleriyle ilgili olarak sadece vatana ihanet suçlamasıyla suçlandırılabilmektedir.

 

büyük taarruz.

sevr antlaşmasını türklere kabul ettirmeyi gaye edinen ingilizler, sakarya'dan sonra başlattıkları diplomatik girişimleri bir süre daha devam ettirmişlerdir. ancak tbmm hükumeti misak-ı milli'den ödün vermek niyetinde değildirler. sakarya yenilgisinden sonra müdafaa durumuna geçmek zorunda kalan yunan ordusu, eskişehir-afyonkarahisar hattına geri çekilerek, gerekli korunma tedbirlerini alırken, türk genel kurmayı yunanlılar toparlanmadan taarruza geçilmesi düşüncesindedir.

14-15 eylül 1921 tarihinden geçerli olmak üzere seferberlik ilan edilerek, 1899, 1900,1901 doğumlular silah altına alınmış, ordunun asker eksiği tamamlanmıştır. türk kuvvetlerinin araç ve malzeme eksikleri de çeşitli kaynaklardan tamamlanmaya çalışılmıştır. başta istanbul'daki silah depolarından büyük fedakarlıklarla kaçırılan silahlar, inebolu üzerinden anadolu'ya nakledilmiştir.

itilaf devletlerinden kamaları alınarak işe yaramaz hale getirilen türk topları, ilkel aletlerle kullanılır hale getirilmiştir. sıkıntısı çekilen bazı silahlar da ruslardan, italyanlardan ve fransızlardan satın alınarak karşılanmaya çalışılmıştır. 6 mayıs 1922'de başkomutanlık süresi uzatılan m. kemal paşa, artık taarruza geçilmesi düşüncesindedir. m. kemal bu düşüncesini haziran ortalarında genel kurmay başkanı fevzi paşa, savunma bakanı kazım özalp ve batı cephesi komutanı ismet paşalara açmış ve 15 ağustosa kadar hazırlıkların tamamlanması kararlaştırılmıştır.

tbmm bu hazırlıkları yürütürken, barışı engelleyen taraf durumuna düşmemek için, diplomatik çabaları sürdürmüş ve fethi okyar'ı avrupa'ya göndermiştir. ingiltere'nin barış yolunu tamamen kapatması, şimdiye kadar ertelenen taarruz kararının uygulamaya konmasını kaçınılmaz kılmıştır. 26 ağustosta türk topçusunun başlattığı taarruzda türk ordusu, yunan kuvvetlerinin büyük bölümünü yok etmiş, kaçabilenler de 1 eylül 1922 günü atatürk'ün verdiği "ordular! ilk hedefiniz akdenizdir, ileri!" emriyle, türk kuvvetlerinin takibi altına alınmıştır.

9 eylülde yunanlılar izmir'den çıkarılmış, 9 eylülden 18 eylüle kadar da batı anadolu'nun yunan istilasından temizlenmesi işlemi gerçekleşmiştir. böylece 26 ağustosta başlayan büyük taarruz, 15-20 gün gibi kısa bir sürede 200.000 kişilik yunan ordusunun yok edilmesi ile sonuçlanmıştır.

bu zafer, islam dünyasında hristiyanlığa karşı bir başarı olarak değerlendirilmiştir. asırlardan beri batılıların "şark meselesi" adı altında, müslüman türkleri anadolu'dan atmaya yönelik hedefleri bu zaferle sonuçsuz bırakılmıştır.

güney cephesi ve fransızlarla savaşlar.

mütarekeden sonra itilaf devletleri, güney anadolu'da askeri harekatlarını durdurmamışlardır. ingilizler önce; musul, iskenderun, kilis ve antep'i ardından da maraş ve urfayı işgal etmişlerdir. fransızlar ise adana, mersin ve osmaniyeyi işgal etmişlerdir.

fransız işgali altında yaşayan ermenilerin türklere yönelik taşkınlıkları bölge halkını derinden yaralamıştır. 15 eylül 1919'da ingiltere ve fransa arasında orta doğunun paylaşımı konusunda yeni bir anlaşma yapılmış, bu anlaşma ile ingilizler daha önce işgal ettikleri antep, urfa ve maraş'tan çekilerek, buraları da fransız işgaline terk etmişlerdir. antep, urfa ve maraş'ta da fransızların ermenileri türklere karşı kullanma politikası uygulamaları, bu bölgelerde halkı galeyana itmiştir.

bu gelişme milli mücadele'de güney cephesinin oluşmasına zemin oluşturmuştur. maraş, urfa, antep ve adana'da kuva-yı milliye, fransızlara ağır darbe indirmiş ve fransızlardan yüz bulan ermenilerin bu darbelerle yöredeki hayalleri sonuçsuz kalmıştır.

sakarya zaferinden sonra şanslarını fazla zorlamak istemeyen fransızlar, ankara hükumeti ile anlaşmaya karar vermiştir. bu doğrultuda fransızlarla yapılan ankara itilafnamesi ile fransızlar; işgalleri altında bulundurdukları türk topraklarından (antakya hariç) çekileceklerdir. ikinci olarak da iskenderun ve antakya'da özel bir idare kurulacak, buradaki türkler, kültürlerini geliştirme konusunda serbest kalacaklar ve burada resmi dil türkçe olacaktır.

fransızlarla 30 mayıs 1920'de yapılan 20 günlük ateşkes anlaşmasından sonra, 20 ekim 1921'de imzalanan ankara itilaf namesi ile fransızlar artık misak-ı milli'yi kabul etmişlerdir. ankara itilaf namesiyle türkler ve fransızlar arasındaki savaşlar sona ermiş, türkiye'nin batı dünyası nazarında yeri daha da güçlenmiştir.

bu antlaşmadan sonra fransızlar gizlice milli mücadele'yi destekledikleri için, türkiyeyi silah bulma bakımından sovyetlerin tekelinden kurtarmıştır. güneyde serbest kalan türk ordularının batı'ya kaydırılması ve özellikle büyük taarruz'da kullanılması, anakara itilaf namesi ile mümkün olmuştur.

 

kurtuluş savaşının sonunda mudanya mütarekesi imzalanmış, bundan az sonra, 22 ekim 1922'de türkiye barış görüşmelerine çağrılmıştı. mudanya mütarekesinde de türk heyetine başkanlık etmiş olan ismet paşa (inönü), dış işleri bakanlığına getirilerek lozan'a gidecek türk heyetine başkan atandı. lozan konferansında ingiltereyi lord curzon, italyayı mussolini, yunanistan'ı venizelos, fransayı poincare temsil ediyordu.

sevr antlaşması'na göre türkiye'nin doğusu ermenilerle kürtlere, güneydoğu illeri fransızlarla ingilizlere, antalya dolayları italyanlara, batı anadolu ve trakya yunanlılara veriliyor, boğazlar barışta ve savaşta serbest olmak üzere müttefikler'in yönetimine bırakılıyor, kapitülasyonlar bütün devletlere tanınıyor, anadolu'nun yalnız orta ve orta-kuzey kesimi türklere kalıyordu. ankara hükumeti bu antlaşmayı hiç bir zaman tanımadı ve bağımsızlık için sonuna kadar savaşılacağını bütün dünyaya ilan etti.

savaşı kazanıp barış masasına oturduğu zaman başta kapitülasyonlar ve osmanlı borçları olmak üzere sevr antlaşmasında yer alan birçok hüküm yeniden türkiye'nin önüne sürüldü. türkiye'nin birinci dünya savaşından önceki sınırlar üstünde bir iddiası yoktu, ama misak-ı milli'den de fedakarlık edemezdi. yabancılara verilen eski ayrıcalıkların hepsi kalkmalıydı. batılılar bu şartları kabul etmek istemediler ve 4 şubat 1923'te görüşmeler kesildi.

sonuç.
23 nisan 1923'te görüşmeler yeniden başladı. sonunda türkiye'nin istekleri kabul edilerek 24 temmuz 1923'te antlaşma imzalandı. başlıca hükümleri şöyle özetlenebilir: türkiye'nin sınırları, irak kesimi (musul) dışında misak-ı milli'de çizildiği gibi olacak, yunanistan savaş tazminatı olarak edirne yakınındaki karaağaç'ı türkiye'ye bırakacaktı, fiğe denizinde bozcaada ile gökçeada türkiye'ye verilecek, midilli, sakız, sisam gibi anadolu'ya yakın adalar, askersizleştirilmek şartıyla yunanistan'a bırakılacaktı.

türkiye'deki rumlarla, yunanistan'daki türkler yer değiştirecek, batı türkleriyle istanbul rumları bu değişimin dışında tutulacaktı. kapitülasyonlar her yönüyle son bulacaktı. musul ve osmanlı borçları konusu barış antlaşmasından sonra taraflar arasında çözülecekti.

çanakkale ve istanbul boğazları silahsız bölge olacak, ancak savaş halinde silahlandırılacaktı (türkiye aleyhine olan bu madde 1936 montrö antlaşmasıyla ortadan kalkarak, boğazlar kayıtsız ve şartsız türk egemenliğine geçmiştir). türkiye'deki yabancılar ve yabancı kurumlar türk yasalarına göre yönetilecekti.

böylece lozan antlaşması, osmanlı devletinin kabullendiği sevr antlaşmasının türkiyeyi bölüp parçalayan, egemenliğinden eden ağır hükümlerini ortadan kaldırarak kurtuluş savaşı ile kurulan yeni türk devletinin egemenlik ve bağımsızlığını bütün dünyaya kabul ettirdi.

«üstün asker, üstün diplomat!»

lozan barış konferansı'na fransa adına katılan general pelle, türk baş delegesi general ismet inönü için şunları söylemişti: «üstün bir asker olduğu kadarda üstün bir diplomat! az söylüyor, öz söylüyor. bir şeye olmaz! dediği zaman, biliyorsunuz ki o şey olmaz'dır; artık onu yaptırmamaya uğraşacaktır. onun için görüşmelerde, peki kabul ediyorum dediği zaman rahatlık duyardım. hayır! dediği zamansa büyük bir çekişmenin başlamak üzere olduğunu anlardık.

lozan barış antlaşması rumini saray'ında yapılan büyük törende imzaya sunulduğu zaman önce türkiye cumhuriyetinin baş delegesi ismet paşa yerinden kalktı, masaya doğru yürüdü, tam ortasına gelince durdu. sağ elini ceketinin iç cebine götürerek oradan renkli bir mahfaza çıkardı, açtı, içinden bir altın kalem aldı ve gazi mustafa kemal'in antlaşmayı imzalamak üzere kendisine gönderdiği bu tarihi kalemle, ayakta, biraz eğilerek, genel sekreter massigli'nin önüne koyduğu antlaşmaya, 24 temmuz 1923, tam saat üçü dokuz geçe imzasını attı.

kaynakça​
1ali naci karacan, lozan adlı kitaptan.

 

1878 berlin antlaşmasından sonra ingiltere ve rusya'nın çıkarları doğrultusunda, ermeni ayaklanmaları başladı. birinci dünya savaşı başlayınca ruslar, ülkelerinden getirdikleri ermeni birliklerini doğu anadolu'da kullandılar. osmanlı devletinde yaşayan ermeniler de rusların yanında yer almıştır.

doğu anadolu'nun savunmasını zorlaştırdıkları için hükumet 1915 tehcir yasası ile, orada yaşayan ermenileri bir başka yere göç ettirdi. ermeniler, suriye ve lübnan'a yerleştiler. göç ettirilen ermenilerin bir bölümü savaş hali, salgın hastalık ve asayişsizlik nedeniyle yaşamını yitirmiştir. bu olay, ermeniler tarafından günümüze kadar kullanılmıştır.

wilson ilkelerinden hareketle batılı devletler, abd'nin mandasında doğu anadolu'da bir ermenistan devletinin kurulmasını kararlaştırmışlardı. amerikan senatosunun ermenilerin doğu anadolu'da çoğunlukta bulunup bulunmadığını incelemek üzere gönderdiği general harbord'un araştırması sonucunda, ermenilerin azınlıkta olduğu ortaya çıktı.

birinci dünya savaşı sırasında yayınlanan wilson ilkeleriyle ilk defa bağımsız bir ermeni devletinden söz ediliyordu. sevr antlaşmasında doğu anadolu'da ermeni devleti kurulması maddesi yer almıştır.

ermenistan ile savaş.

tbmm açılmadan önce mustafa kemal ile kazım karabekir, ermeni saldırısını önlemek için gerekli tedbirleri alıyorlardı. tbmm açıldıktan sonra ise ermenistan saldırıları arttı. 1920 haziranında tbmm doğu cephesini kurdu. komutanlığına da kazım karabekir getirildi. böylece:

ermeniler durdurularak doğu anadolu'dan atıldı.
batı kuvay-i milliye birlikleri yunanlıların önünden çekildi.
ermeniler, 1920 kasım ayı sonunda tbmm'ye barış için başvurdular.
2-3 aralık 1920'de ermenilerle gümrü barışı imzalanmıştır.
barışa göre; ermenistan bugünkü doğu anadolu sınırlarımızı tanıdı. kars ve çevresi türklere verildi. ermenistan cumhuriyeti, sevr barışını geçersiz saydığını belirtiyordu. tbmm, doğu anadolu'da yaşayıp da oradan göç eden ermenilerin diledikleri takdirde 3 yıl içinde geri gelip eski yerlerine yerleşebileceklerini kabul ediyordu. ermeniler, türkiye'ye karşı düşmanca davranamayacaklardı. buna karşılık tbmm hükumeti, ermenistan'a diledikleri takdirde askeri ve siyasal yardım yapacaktı.

ermenistan'a karşı kazanılan bu zafer, tbmm'nin hem askeri hem de siyasal ilk başarısıdır. sonuçta:

tbmm hükumeti, doğuda savaşı yürütmüş ve kazanmıştır. tbmm'nin varlığını kabul etmeyen ermenistan, bu tutumunu değiştirmiştir.

sevr barışını tanımadıklarını belirten ermeniler, kendilerine verilmesini istedikleri türk toprakları iddialarından vazgeçmişlerdir.

tbmm, içte ve dışta büyük saygınlık ve güç kazanmış, doğu cephesi kapanmış buradaki güçler batı cephesine kaydırılmıştır.

tbmm, gümrü barışı ile uluslararası varlığını ilk kez kanıtlamış, tbmm ile kurulan devletin varlığını daha da pekiştirmiştir.

anlaşma metninde "osmanlı devleti" adı hiç geçmemekte, tbmm'nin kurduğu devlet "türkiye" adıyla belirtilmektedir.

doğu cephesinin kapanması, iç anadolu'da ayaklanmalarla, batı anadolu'da yunanlılarla, güney'de fransızlarla çarpışan birlikleri rahatlatmıştır.

gümrü barışından sonra gürcistan ile de antlaşma yapıldı. gürcistan'ın mondros'tan sonra işgal ettiği ardahan ve artvin geri alındı. (23 şubat 1921) birkaç hafta sonra batum da kazanıldı. ancak batum, sonradan rusya'ya bırakılacaktır.

 
üst bottom