gök-türk hakanlığı devrinde oğuzların davranışlarını ve isyanlarını yukarıda görmüştük. kitabelerdeki ilgili ifadeler, oğuzlarla gök-türkler arasında bir ayırım yapılmadığını, hatta hakanlığın temelini oğuzların teşkil ettiğini belirtmeye yeter. bu sebeple oğuzlara gök-türklerin aynı olduğu zaten kabul edilmişti. ancak, v. thomsen, tonyukuk kitabesine tahsis ettiği son makalesinde oğuzla "türklerin yüksek hakimiyetinde bir kabile birliği" olarak göstermiş ve bu tarihi gerçek sonra, hatalı olarak, "ethnique" (soy, kavim) açıdan değerlendirilmeye girişilmiş, mesele yeni araştırmalarla daha da derinleştirilmiştir. böylece, oğuzlar "türk" mü, yoksa "başka bir ethnique teşekkül" mü saymak gibi çok mühim bir anlaşmazlık noktası ortaya çıkmıştır. burada, önce üzerinde durulması gereken husus, oğuzlara mukabil, 'türk" adını taşıyan bir "ethnique" topluluğun var olup olmadığıdır. buna hemen menfi cevap vermek mümkündür. çünkü "güç-kuvvet" manası ile "türk" adının, türk soylu kütleler tarafından kurulan gök-türk devletini ifade etmek üzere kullanılmış bir siyasi ad olduğu açıklanmıştı. o halde hem oğuzlar, hem "gök-türkler" aynı kavmi zümreye mensupturlar. ikinci mesele, gök-türk devletinin sahibi hangi "türk" kolundan idi? bilindiği üzere bu devlet, adı "aşına" olan eski bir türk hükümdar ailesi tarafından, etrafındaki "türk soylu" kütlelerin yardımı ile kurulmuştu. bu kütleler ise, ancak, kabileler birliği (=oğuz) haline gelmiş türkler olabilirdi. w. barthold'un "gök-türk hakanlarının do-kuz-oğuzlardan neşet ettiği" görüşü , kadim aşına ailesinin tahsisen bu oğuz bölüğü ile ilgisini ispat etmeyi gerektirir ise de, 6.-7. asır türk (gök-türk) kütlesinin doğrudan doğruya oğuzların bu grubundan teşekkül ettiği çin kaynaklarınca açıklanmaktadır. t'ang devri vesikalarında (t'ang-shu ve kiu t'ang-shu yıllıkları ve ayrıca 5 haltercümesi), dokuz kabile (kitabelerdeki "dokuz-oğuzlar) bazen "türklerin (gök-türklerin) dokuz kabilesi" veya "dokuz kabilenin türkleri (gök-türkleri)", bazen de "tö-leslerin dokuz kabilesi" diye kaydedilmiş ve haltercümelerinde bunlardan 5'inin adı da bildirilmiştir. pa-ye-ku (bayırku), p'u-ku (buku, buğu), t'ımg-lo (tongra), sse-kie (sıqar), hun. demek ki, oğuz kabileleri, gök-türkleri meydana getiren topluluktan başkası değildi.
çin kaynaklarında çinlilerce artık çok iyi tanınan gök-türk hakanlığı devrinde oğuzların kendi başlarına (yani doğrudan doğruya "oğuz" olarak) zikredilmeyip sadece dokuz kabile ("kiu sing") diye, oğuz kelimesinin tercümesinin verilmesi, bizzat t'u-küe (türk)'den ibaret topluluğun ayrı bir isim altında belirtilmesine ihtiyaç bulunmadığını gösterir. kitabelerde i. gök-türk hakanlığı çağında "oğuz" adının geçmemesi de aynı sebepten ileri gelmiş olmalıdır. ancak fetret devrinde bazı kabileler kendi aralarında teşkilatlanarak bir "devlet" kurmuşlardı ki, ii. gök-türk hakanlığı zamanında hükümdar ailesine karşı ayaklanan ve hükumetin diğer imkanları ile bastırılmasına çalışılan, bu "teşkilatlanmış" birlik (=oğuz)'tir. "türk bodun" tabiri de şüphesiz umumi olarak hakana bağlı kütlelerin (oğuzlardan bir kısmı ile, içinde uygurların da yer aldığı töles boyları ve tarduşlar) tümünü ifade etmekte idi. kitabelerde hakanın "oğuz bodunu türk bodunundan idi" demesi ile, bu oğuzların isyan halinde olmaları arasında bir çelişme görmek güçtür, zira, mesele, "halkın" vaktiyle destekleyip yücelttiği hanedan ile mücadelesinden ibarettir (türk tarihinde bunun başka misalleri de vardır: karlukların kara-hanhlara karşı direnmeleri ve bizzat bir oğuz olan sultan sencer'in asi oğuzlarla çarpışması vb.)
bilhassa islam kaynaklarında uygurlardan da "dokuz-oğuz" olarak bahsedilmesinden doğan karışıklık, uygur ile dokuz-oğuz kabilelerinin tespitinden sonra (uygur hakanlığı) giderilmiş olmalıdır. uygur hakanlığının başlangıcında henüz "tegin" olan moyen-çor oğuzların başına getirilmişti. o, dokuz-oğuzları topladı, fakat sekiz-oğuz birliğini meydana getiren öteki boylarla savaşmak zorunda kaldı. kağan olduktan sonra da moyen-çor, otuz-tatarlarla ittifak etmiş olan bu oğuzları bur-gu'da ve selenga kıyısında arka arkaya mağlup etti. oğuzlar selenga'yı geçerek çekildiler.
bundan sonra, anayurt bölgesindeki "oğuz" topluluğu hakkında fazla bilgi yoktur .herhalde batı yönünde geniş ölçüde bir hareketi bahis konusudur. ibn ül-esîr, halîfe el-mehdi zamanında (775-785) oğuzların mavaünnehir havalisine geldiklerini bildirmekte ve et-taberî'de zikredilen 820-821 yılında usrüşana (seyhun-semerkand arası)'ya yapılmış bir "dokuz-oğuz" akınının bunlarla ilgili olduğu tahmin edilmektedir. buna dayanılarak "oğuz birliği" mensuplarının, hem de çok kalabalık kütleler halinde, önce talas havalisine göç etmiş olmaları gerektiği ve seyhun oğuzlarının 11. asırda konuştukları türkçenin kelime ve söyleyiş itibariyle doğu türklerininkinden farklı olduğu dikkate alınarak, bu göçün 9. asırdan önce vuku bulmuş olması lazım geldiği ileri sürülmektedir. oğuzlar sir-derya (seyhun) boyunda 9. asrın 2. çeyreğinden beri oturmakta idiler.
10. asrın ilk yarısında oğuzlar seyhun bozkırları ile o civardaki karacuk (farab) ve sayram (îsfîcab) şehirleri havalisinde görünüyorlardı. islam coğrafyacılarına (el-belhî, istahrî, îbn havkal) ve hudüd iil-alem'e göre, oğuzların sahası batıda hazar denizine (bu denizin doğusundaki yarım ada bu sebeple türkçe mankışlak adını almıştır), güneyde gürgenç şehri ile, bunun kuzeybatısındaki cit kasabasına ve aral gölünün güneyindeki baratekin kasabasına, maveraünnehir'de buhara'nın kuzeyine, karacuk dağlarının eteğindeki sabran şehrine kadar yayılmıştı ve karacuk dağlarından hazar uzanan yarı çöle "oğuz bozkırı" (mafazat'ul-guzîya) denilmekte idi. buralarda yeni-kent, karacuk, cend, suğnak, karnak, süt-kent barçınlıg-kent vb. adlı oğuz şehirleri vardı.
oğuzlar 10. asrın ilk yarısında, kışlık merkezi yeni-kent olan bir devlet kurmuşlardı 74. başta yabgu bulunuyor, kül-erkin unvanlı bir başbuğ ona naiplik yapıyor, orduyu sü-başı idare ediyordu. yabgu devletinin komşuları peçenekler ve hazarlarla münasebetinin pek dostane olmadığını gösteren deliller vardır. ibn fadlan (10. asrın ilk çeyreği) ve el-mes'üdî'ye göre, aralarında savaş eksik değildi. harezm'in yerli hanedanı afrîgî'ler, oğuz baskısı altında idiler. oğuzların doğudaki komşuları karluklar ile de mücadele halinde oldukları, aralarındaki savaşlardan birinde oğuz yabgusunun ölmesinden anlaşılıyordu. diğer taraftan kaşgarlı mahmud, oğuzlarla çiğiller arasında köklü bir düşmanlıktan bahseder. kuzeyde kimekler ile ise bazen dostça, bazen düşmanca münasebetler devam edip gidiyordu. bu oğuzlar, umumi "türk" adı yanında, yine siyasi bir isimlendirme olarak "türkmen" adını da taşıyorlardı ki, müslüman ülkelerine geldikten sonra islam kaynaklarında bu isimle de anılmışlardı.
oğuz yabgu devletinin tarihi hakkında başkaca açık bilgi yoktur. son oğuz yabgusu olarak ali han adında birini zikreden ve selçukluların "can düşmanı" olarak, tuğrul ve çağrı beyleri hayli uğraştırdığını bildiğimiz meşhur cend "hakimi" şah-melik'i de ali han'ın oğlu gösteren reşîd üd-din (14. asrın ilk çeyreği)'in bu haberi gerçekten ziyade "destani" vasıfta görülmektedir.
yabgu devleti zamanında oğuzlar üç-ok ve boz-ok diye eski 2'li teşkilat halinde idiler. kolları meydana getiren kabileler hakkında biri kaşgarlı mahmud'un dlt ' ünde, diğeri reşîd üd-din'in cami'üt-levarih'inde olmak üzere iki liste mevcuttur. dlt'de ayrı ayrı damgaları ile birlikte 22 kabile gösterilmiş; reçîd üd-din ise, hem kabile sayısını 24'e çıkarmış, hem boz-ok üç-ok tasnifi yapmış; ayrıca, damgalara ilaveten, her kabilenin "ongon"unu belirtmiştir:
boz-ok'lar. kayı, bayat, alka-evli (alka-bölük), kara-evli (kara-bölük), yazır, döğer, dodurga, yaparlı (dlt'de yok), afşar, kızık (dlt'de yok), beğdili, karkın (dlt'de yok. bunun yerine çaruklu).
üç-ok'lar: bayındır, peçene, çavuldur, çepni, salıır, eymür, alayuntlu, yüreğir, iğdir, buğdüz, yıva (iva), kınık.
1000 yıllarına doğru oğuz yabgu devleti yıkıldı. bunun, kimeklerden bir kol olup 9. asırda bir kuvvet olarak beliren kıpçaklar(kumanlar)'ın baskısına ilaveten, selçuklu ailesinin kendilerine bağlı kütlelerle birlikte ayrılmaları neticesi vuku bulduğu kabul edilir. kaşgarlı'nın haritasına (dlt, ii.'e ilave) göre, 11. asır ortalarında kıpçaklar "oğuz bozkırı"nı ve seyhun nehrinin aşağı yatağı sahasını işgal etmiş bulunuyorlardı.
yabgu devletinin çöküşü üzerine, oğuzlardan kalabalık bir kısım karadeniz'in kuzeyinden batıya göçmüş , diğer bir kısım cend bölgesine, oradan da horasan'a ve sonra anadolu'ya yönelmiştir (selçuklular). yerlerinde kalan oğuzların 11. asır ortalarında karacuk dağları bölgesinde, mankışlak'ta ve seyhun kıyısındaki kasabalarda oturdukları, moğol istilası sırasında da cend'de ve karakum'da "türkmen"lerin bulunduğu görülmektedir.
bugün orta asya'daki "türkmenistan" halkı bu oğuzların çocuklandır. anadolu'da da birçok köy yukarıda zikredilen oğuz boylarının adlarını taşır.
gök-türk çağının türk milletine yön verici, merkezi bir hüviyet taşıdığını baş tarafta söylemiştik. asya hunlarından daha geniş ölçüde ve tabir caizse daha şuurlu bir şekilde asya türklüğünü idaresi altında birleştirmiş olan bu hakanlık, orta asya'nın batı sınırlarında türk halkının -kesafetini kaybettiği yerlerde- siyaseten zayıf düştüğü zamanlarda bile türk nüfuzunun yayılmasında büyük rol oynamıştır. kaynaklardan anlaşılıyor ki, 8. asır ortalarında maveraünnehir, taşkent, fergane, huttal, şüman ve toharistan'da görülen "krallıklar" ya türkler tarafından kurulmuş veya türk siyasi ve kültürel tesiri altında gelişmiş teşekküllerdi: huttal kıralı "erkin" unvanını taşıyor ve çin'e tarhan unvanlı elçiler gönderiyordu (733, 740, 750 yıllarında). buhara "kralı" tuğ-şad, 720'de kardeşi arslan-han'ı çin'e elçi göndermişti. şüman "kralı"nın elçileri de (743) tarhun ve şad unvanlarını taşıyorlardı. taşkent "kral"ının adı "tegin" idi. fergane'den gönderilen elçi (749) ars-lan tarhan adında idi. toharistan "kral"ının unvanı ise "yabgu" idi ve bunun çin'e gönderdiği (738) elçisi inancu tarhan idi. 729 yılında kutlug, toharis-tan yabgusu bulunuyor ve bu yabgu ailesi aşına sülalesine bağlanıyordu.bir görüşe göre, abbasî halîfesi el-mu'tasım zamanında (833-842) ünlü türk kumandanı aşnas, toharistan yabgu'larına mensuptu.
uygur, türgiş, karluk hakanlıkları gök-türk hakanlığının devamı idiler. görüleceği üzere batıda aşına oğulları tarafından idare edilen hazar hakanlığı da öyle idi ve uz, peçenek, kuman-kıpçak boyları gök-türk hakanlığından ayrılmış zümrelerdi yukarı irtişa bölgesindeki kimekler aral gölü'nün kuzeyinde bir kıpçak grubu olan kanglılar ; kaşgar'ın kuzeydoğusu, özkent, talas ve çu bölgelerinde karluklardan bir kabile olması muhtemel yağmalar işık gölün güney-batısında, sonraları ta-las civarında, barsgan ötesinde, kaşgar havalisinde ve maveraünnehir'de oturan çiğiller; yine karluklara bağlı bir kabile olarak, isık göl-çu ırmağı arasında görülen tohsılar; toharistan, gazne, belh, sicistan-kuzey hindistan'da, ak-hunların torunları olduğu bildirilen kalaçlar; kaşgar-bala-sagun-talas-fergane arasında: argu, yabaku, çomııl, iğrak, çaruk, ezgiş, kençek vb. toplulukları aslında hep "doğu türk" kolları olup gök-türklerle bağlantılı bulunuyorlardı.
ayrıca karluk, yağma, çiğil karması olarak ve aşına ailesinden inen hükümdar sülalesi ile kara-hanlı hakanlıkları;
vaktiyle aynı toplulukta yer alan çeşitli türk grupları yolu ile: gazneliler devleti;
harezmşahlar ; hindistan türk devletleri; ve oğuz boylan yolu ile;
büyük selçuklu imparatorluğu, selçuklu devletleri, atabeylikler, türkmen beylikleri, kara-koyunlu ve ak-koyunlu devletleri, kadı burhaneddin, ramazan-oğullan, dulkadırlılar, berçem-oğulları ve yamklular, iran'da av-şar, kaçar hanedanları vb. anadolu beylikleri, osmanlı imparatorluğu ve türkiye cumhuriyeti;
hep gök-türk hakanlığının kavmi, sosyal, idari, askeri ve kültürel varisleri olmuşlardır. bu durum çeşitli türk kütleleri arasında, bilhassa 11. asırdan itibaren 200 yıl süren göçleri ile bütün orta-doğu sahasını tutarak yukarıdaki siyasi teşekkülleri ve anadolu'da ebedi bir türk vatanı kuran oğuz zümresinin türk, islam ve dünya tarihindeki seçkin mevkini ortaya koyar.