türkiye tarihi hakkında bilgiler listesi

türkiye tarihi hakkında bilgiler listesi için eklenen 97 entry bulunmaktadır.
 

insanların,topluluk halinde yaşayabilmelerini sağlamak amacıyla oluşturmuş oldukları siyasi ve hukuki kuruma; devlet adı verilmektedir. günümüzde dünyada pek çok devlet vardır. bu devletler çok farklı sistemlerle yönetilmektedirler.

devletleri yönetme güç ve yetkisine egemenlik adı verilmektedir. dünyada var olan bu devletlerden bazıları tek bir kişi tarafından yönetilirler. yani egemenlik bir kişinin elindedir. bu kişiye, kral, imparator, şah, padişah, raca, emir veya diktatör denir. bu kişi, devleti kendi istekleri doğrultusunda dilediğince yönetir. bu tür yönetimlere monarşi adı verilir. suudi arabistan, irak, kuveyt, suriye, malezya bu tür yönetimlere örnek olarak verilebilir.

bazı ülkelerde ise yönetme gücü yani egemenlik, bir gruba veya zümreye aittir. bu grup veya zümre devleti yönetir. diğer insanların hiçbir hakkı yoktur. bu zümre bazen din adamları grubu, bazen bir parti, bazen de bir etnik grup ya da aile olabilir. bu tür yönetimlere oligarşi adı verilir. iran, sovyetler birliği, küba bu tür yönetimlere örnek olarak verilebilir.

her bakımdan gelişmiş bazı ülkelerde ise yönetme gücü yani egemenlik halka aittir. halk belli dönemlerde yapılan seçimlerle kendi yöneticilerini seçer. dönemin bitiminde tekrar seçim yapılır ve yöneticiler tekrar belirlenir. halk hiçbir ayrım gözetmeksizin hem yöneticilerini seçme hem de yönetici seçilme hakkına sahiptir. bu tür yönetimlere; demokrasi adı verilir. bu tür yönetimlere; türkiye, fransa, almanya, amerika birleşik devletleri, ingiltere gibi devletler örnek olarak gösterilebilir.

bir devletin demokratik olabilmesi için devlet ve toplum yapısında yerleşmiş ve kurumlaşmış bazı niteliklerin bulunması gerekir. bu niteliklerin olmadığı bir devlete demokratik devlet demek mümkün değildir.

türkiye cumhuriyeti devleti; demokratik bir devlettir. demokratik devletlerin sahip olması gereken bütün niteliklere sahiptir. bu nitelikler sözde kalmamış anayasa ve yasalarımıza uygulanması zorunlu kurallar olarak girmiştir. anayasamızın 2nci maddesinde yer alan “cumhuriyet’in temel nitelikleri”, bu niteliklerdir.

bu nitelikler;
başlangiç ilkeleri,
cumhuriyetçilik,
atatürk milliyetçiliğine bağlilik,
laiklik,
insan haklarina saygili devlet,
demokratik devlet,
hukuk devleti ve sosyal devlet’tir.

1.başlangiç ilkeleri : anayasamızın giriş kısmında belirtilen ilkelerdir.
a. millet iradesi mutlak olarak üstündür: türkiye cumhuriyetinde egemenlik kayıtsız-şartsız türk milleti’ne aittir. yani devlet yönetme gücü millete aittir. hiçbir şekilde bu güç başkalarına devredilemez.
b. kuvvetler ayrimi: türkiye cumhuriyeti devletinde yasama yani kanun yapma yetkisi,türkiye büyük millet meclisi’ne, yürütme, yani devleti bilfiil yönetme yetkisi bakanlar kurulu’na (hükumet), yargı yetkisi ise millet adına karar vermeye ve adaleti sağlamaya yetkili olan bağımsız mahkemelere verilmiştir.
c. milli birlik ve beraberlik: iyi günde ve kötü günde millet olarak daima dayanışma içinde bulunmayı ve birbirimize daima destek olmayı ifade eder.
d. milli idealler: milletçe benimsediğimiz ve milletimizi daha huzurlu ve gelişmiş bir devlet ve toplum yapısında yaşatmak uğrunda milletçe sahip olduğumuz ortak hedefleri ifade eder.

2.cumhuriyetçilik :
cumhuriyet,egemenliğin yani devleti yönetme güç ve yetkisinin halka ait olduğu yönetim biçimidir. cumhuriyetçilik ise devlet yönetim modeli olarak cumhuriyet’i benimsemek, sevmek ve bir yaşam biçimi haline getirmektir.

cumhuriyet kavramı dünyada çok farklı anlamlarda kullanılmaktadır. örneğin çin halk cumhuriyeti dendiğinde burada cumhuriyetten komünist bir yönetim tarzı anlaşılmaktadır. iran islam cumhuriyeti dendiğinde ise çağ dışı, şeriatçı bir yönetim anlaşılmaktadır. oysa türkiye cumhuriyeti devletinde ve atatürkçü düşünce sisteminde cumhuriyet dendiğinde, millet egemenliğine dayalı, laik ve demokratik bir devlet sistemi anlaşılır.

ülkemizde vatandaşlara düşen görev, cumhuriyetçilik ilkesini benimsemek, seçimler aracılığı ile halkın yönetimde egemen olması anlayışını savunmak, halkın hukuk ilkelerinin geçerli olduğu demokratik ve laik bir ortamda yaşaması için çaba sarf etmek, türk milletinin mutlu, özgür ve çağdaş bir şekilde yaşamasını sağlamaktır.

3.atatürk milliyetçiliği’ne bağlilik :
türkiye cumhuriyeti devletini oluşturan türk halkı’na türk milleti denir. millet aynı toprak parçası üzerinde yaşayan, aynı dili konuşan, aynı kültürü paylaşan gelecekte de birlikte yaşamak istek ve azminde olan insan topluluğuna denir. milliyetçilik ise, mensup olduğu milletle gurur duymak ve o milletin geleceği için hiçbir fedakarlıktan kaçınmamaktır. kısacası yanmasına gerek olmayan bir lambayı söndürmek, akmasına gerek olmayan bir musluğu kapamak, devletin ve milletin zararına olacak şeyleri yapmaktan kaçınmak milliyetçiliktir.

tarihten günümüze dünyada pek çok milliyetçilik uygulamaları yapılmıştır. bu uygulamalardan en zararlısı irkçı milliyetçilik anlayışıdır. irkçı milliyetçilik anlayışı, insanları mensup oldukları ırka göre değerlendirir. milliyetçiliğin ana çıkış noktası kişinin o ırka mensup olup olmadığıdır. irkçı milliyetçilik anlayışı, diğer ırkları küçümser. kendi ırkını üstün görür. bu özelliğinden ötürü birleştirici olmak yerine ayrıştırıcı ve bölücüdür. irkçı milliyetçilik anlayışı tarih boyunca insanlara kan, gözyaşı ve yıkım getirmiştir. hitler dönemi almanya'sında nazilerin yahudi ve çingenelere uyguladıkları soykırım veya 1990 yılından başlamak üzere sırpların balkanlarda boşnaklar başta olmak üzere, hırvat, sloven ve arnavutlara karşı giriştikleri katliam irkçı milliyetçilik anlayışının ulaştığı sonuçlara örnek oluşturmaktadır.

atatürkçü milliyetçilik anlayışı ise ırk temeli üzerine değil kültür temeli üzerine oturtulmuştur. kişinin ne olduğu değil kendini ne olarak hissettiği önemlidir. kendini türk olarak gören herkesi türk milletinin bir ferdi olarak kabul eder. irkçı yaklaşımları reddeder. farklı kültürel özellik ve renkleri ortak hedeflere yönelterek çağdaş bir türk milleti oluşturmayı amaçlar. ülke sınırları içinde yaşayan farklı kültür gruplarına mensup insanların hepsini eşit haklara sahip vatandaşlar olarak görür. bu özelliğinden ötürü ayrıştırıcı ve bölücü değil kaynaştırıcı ve birleştirici özelliğe sahiptir. atatürk’ün milliyetçilik anlayışı; türk milletine, refah, huzur ve mutluluk getiren çağdaş dünyanın da benimsediği modern bir milliyetçilik anlayışıdır.

4. laiklik :
laiklik, devlet ve toplum yaşamını ilgilendiren hukuk kurallarının akla, bilime ve toplumun ihtiyaçlarına dayalı olmasıdır. yani devletin işine din kurallarının karışmamasıdır. kişilere inanç ve ibadet özgürlüğünün verilmesi ve bu inanç ve ibadet özgürlüğünün devlet tarafından güvenceye alınmasıdır.

türkiye’de laikliği düzenleyen anayasamızın 24 üncü maddesidir. 24 üncü maddeye göre; türkiye’de herkes istediği dine inanmakta istediği ibadeti yapmakta serbesttir. hiç kimse inanç ve ibadetlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz, inanç ve ibadete yönelik olumsuz müdahaleler kanunen yasaktır. bunu yapanlar kanun önünde suç işler ve yargılanarak cezalandırılır. hiç kimse demokratik sistemin bir gereği olarak kendisine tanınmış olan özgürlükleri kullanarak laik sistemi yıkmak ve yarine dinsel esaslara dayanan bir rejim kurmak için çalışamaz. yani özgürlükler başkalarının özgürlüklerini ortadan kaldırmak amacıyla kullanılamaz.

laik devletlerde devlet tamamen aklın ve bilimin rehberliği çerçevesinde yönetilir. bilimsel gerçekler dışında devlet yönetiminde hiçbir esas kabul edilmez.

kısacası, laik türkiye cumhuriyeti devletinde din vicdanlardaki yüce yerine kavuşturulmuş ve hiç kimsenin müdahale etmesine izin verilmeden yapılan bireysel bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir. devlet ise tamamen değişen dünya koşulları çerçevesinde akıl ve bilimin gerekleri doğrultusunda yönetilen bir kurum olarak kalmıştır. laiklik dinsizlik değil, dini bütün gerekleriyle samimi olarak uygulandığı, kimsenin insanların dinsel duygularını sömürmediği bir anlayıştır.

5. insan haklarina saygili devlet :
“insan hakları”; insanın insan olarak doğmakla elde ettiği haklara insan hakları denir. yani insanlara doğuştan verilen, verilmesi gereken haklardır. temel insan haklarından bazıları şunlardır.
  • yaşama hakkı
  • sağlık hakkı
  • eğitim hakkı
  • mülk edinme hakkı
  • seyahat hakkı
  • haberleşme hakkı
  • kanun önünde kendini savunma hakkı
  • hak arama hakkı
  • seçme ve seçilme hakkı
  • özel yaşamın gizliliği hakkı
  • devlet hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı...
insan hakları, insanların geliştirmiş oldukları en mükemmel yönetim biçimi olan demokratik devlet yapılarında uygulanan evrensel bir değerdir. insan hakları, insanları insan gibi yaşatmayı amaç edinir.

insan hakları, ikinci dünya savaşı sonrası tamamen kabul edilmiş ve kurumlaşmış bir kurallar bütünüdür. insan hakları,”birleşmiş milletler insan haklari evrensel bildirgesi”’nin kabul edilmesiyle evrensel ve çağdaş bir değer olarak yerini almıştır. daha sonra kabul edilen “avrupa konseyi insan haklari sözleşmesi” ile de çağdaş, demokratik ve modern devletlerin olmazsa olmaz kuralları ve ilkeleri arasına girmiştir.

bir devletin insan haklarını benimseyip benimsemediği, o devletin gelişmişlik düzeyini de belirler. bir devletin demokratik, çağdaş ve modern bir devlet olabilmesi için insan haklarını anayasal ve yasal bir hak olarak vatandaşlarına tanımış olması ve insan hakları ihlallerinin suç olarak kabul edilip cezalandırılmasını öngören yasal yaptırımları getirmiş olması gerekir.

türkiye cumhuriyeti devleti; insan haklarına saygılı bir devlettir. insan hakları, t.c anayasasının 12-74 üncü maddeleri arasında “temel haklar ve hürriyetler” ana başlığı altında vatandaşlarımıza anayasal bir hak olarak tanınmıştır. demokratik devletlerde hiçbir düzenleme ve uygulama anayasaya aykırı olamayacağına göre tüm hukuk sistemimiz de insan hakları çerçevesinde düzenlenmiştir.

6. demokratik devlet :
demokrasi insanlık tarihi boyunca geliştirilmiş en mükemmel yönetim biçimidir. demokrasi; egemenliğin yani devleti yönetme güç ve yetkisinin kayıtsız şartsız millete ait olması,milletin belli periyotlarla yaptığı seçimlerde seçtiği temsilciler eliyle kendi kendini yönetmesidir.

demokrasilerde, egemenliğin kullanılması hiçbir surette kısıtlanamaz, bir kişiye, bir zümreye veya bir sınıfa bırakılamaz. hiç kimse veya hiçbir organ kaynağını anayasa ve yasalardan almayan bir yetki kullanamaz bir uygulama yapamaz.

demokrasilerde, seçme hakkı ve seçim hürriyeti, demokratik bir yönetimin vazgeçilmez şartlarıdır. vatandaşlar kanunda gösterilen şartlara uygun olarak, seçme, seçilme, bağımsız olarak veya bir siyasi parti içinde siyasi faaliyette bulunma hakkına sahiptir.

demokrasinin özü; düşünce özgürlüğüdür. demokrasilerde bireyler düşünme ve düşüncesini ifade özgürlüğüne sahiptir. demokrasilerde herkesin eşit oy hakkı vardır. seçimler hakim kontrolünde yapılır. oylama gizli, oy sayımı ise açık yapılır. seçimlere katılan siyasi partiler yasalar çerçevesinde her türlü faaliyetlerde bulunur. siyasi partiler, tüzük, program ve uygulamalarıyla demokrasiye aykırı hareket edemez ve demokrasiyi yıkma amacını güdemez. bu şekilde faaliyetlerde bulunurlarsa anayasa mahkemesi kararıyla kapatılırlar.

7. hukuk devleti :
“hukuk”; toplumun düzen içinde yaşamasını sağlayan, devletin uygulamalarını nasıl yapacağını belirten ve devletin gücünü belirten kurallar bütünüdür. nerede devlet var ise orada hukuk kuralları vardır. hukuk kurallarının vatandaşlara karşı uygulama biçimi o devletin “hukuk devleti” olup olmadığını belirler.

“hukuk devleti”; hukuk kurallarını tüm vatandaşlara eşit ve adil biçimde uygulayan ve her türlü uygulamasını hukuk kurallarına uygun olarak yapan devlet demektir. hukuk devletlerinde vatandaşlar kanun önünde eşittir. cumhurbaşkanı ile tarlasında çalışan köylü arasında hiçbir fark yoktur.

hukuk devletinde hiç kimse kaynağını hukuk kurallarından almayan bir yetki kullanamaz. kaynağını hukuk kurallarından almayan bir yetki kullanan kişi kanunlar önünde suç işlemiş sayılır ve yargılanarak cezalandırılır.

hukukun üstünlüğü kavramı ile, herkesin hukuk kurallarına uyması hiç kimsenin kendini hukuk kurallarının üstünde görmemesi anlaşılır. hukuk devletinde kendisine bir haksızlık yapıldığını düşünen herkes mahkemelere başvurarak hakkını savunabilir ve hakkını alabilir. hukuk devletinde hiç kimsenin keyfi biçimde davranmaya hakkı yoktur.

hukuk devletinde, adaleti dağıtmakla görevli olan mahkemeler bağımsızdır. hiçbir kimse veya kurum mahkemeler üzerinde baskı kuramaz verecekleri kararları etkileyemez. mahkemeler yasaların kendilerine tanıdığı yetkiler çerçevesinde adaleti dağıtırlar.

hukuk devletinde, devlet dahi bir kişiye haksızlık yapsa devlet mahkemeye verilerek yapılan haksızlık mahkeme kararı ile giderilebilir.

kısacası hukuk devleti, adaletli devlettir. hukuk devleti olmayan bir devletin demokratik devlet olması mümkün değildir.

hukuk kurallarının eşit ve adil bir biçimde uygulanmayan devletler hukuk devleti olarak değil kanun devleti olarak uygularlar. bu devletlerde hukuk kuralları adaleti sağlamak için değil bir kişi veya zümrenin çıkarlarını korumak amacıyla kullanılırlar. dolayısıyla bu tür devletlerin yönetim biçimleri antidemokratik’tir.

8. sosyal devlet :
sosyal devlet; vatandaşların dil, din, mezhep, ırk, cinsiyet ve siyasi görüş farkı gözetilmeksizin kanunlar önünde eşit olduğu ve devletin ana görev olarak halka hizmet etmeyi benimsediği devlet anlayışıdır. sosyal devlet anlayışı, ancak demokratik devletlerde uygulanabilir. sosyal devlet; halkın devlet için değil devletin halk için var olması ve bütün eylem ve işlemlerinde halkın yararını gözetmesidir.

sosyal devlet’in ana görevi halkı her bakımdan çağdaş ve modern standartlarda yaşatmaktır. bu amaçla devlet, hiçbir ayrım gözetmeksizin vatandaşlarına hizmet eder. vatandaşlarını ekonomik ve sosyal olarak geliştirmeyi hedef alır. bu hizmetleri yaparken kar-zarar hesabı yapmaz. her türlü yatırımını halkın yararını gözeterek yapar.

sosyal devlet’in yapmakla yükümlü olduğu bazı görevler şunlardır;
  • ücretsiz eğitim-öğretim hizmeti
  • ihtiyacı olanlara ücretsiz sağlık hizmeti
  • ücretsiz kültür hizmeti
  • ücretsiz yol hizmeti
  • ücretsiz elektrik hizmeti
  • ücretsiz su hizmeti
  • ücretsiz telefon hizmeti
  • ücretsiz din hizmeti
  • ücretsiz radyo ve televizyon yayını sağlama hizmeti vs...
devlet, bu hizmetleri karşılıksız olarak yapar. örneğin, bir köyün yılda devlete ödediği verginin 100 lira olduğunu düşünelim. sosyal devlet anlayışında ödediği vergi kadar hizmet yapılmaz. devlet şehirde yaşayan insanları hangi standartta yaşıyorsa köyde yaşayan insanlarına da asgari düzeyde de olsa eşit standartları sağlamak zorundadır. bu amaçla devlet köye okul yapar, öğretmenlerin maaşlarını öder, sağlık ocağı yapar ve doktor, hemşire ve ebelerin maaşlarını öder, köye yol yapar. köye elektrik getirir. köye telefon hattı döşer. köyde içme suyu yoksa evlere kadar su götürür. köye sulama gölet ve kanaletlerini yapar. köylünün radyo ve televizyon yayınlarını izleyebilmesi için önlemler alır. köydeki imamın ve cami görevlilerinin maaşlarını öder. hasta olanlar ve kendilerini tedavi ettirecek imkanları olmayanlar muhtardan aldıkları bir belge ile devlet hastanelerinde ücretsiz olarak tedavi edilirler. köyde okul yoksa köyün çocukları en yakın okula servislerle götürülür ve servis ücretini devlet öder.

devletin bu köyden topladığı vergi 100 lira ancak devletin bu köye harcadığı para 3000 liradır. ancak devlet başta da belirttiğimiz gibi halka hizmet söz konusu olduğunda kar-zarar hesabı yapmaz devletin görevi ücra köylere bile sosyal hizmeti götürmektir.

anayasamızın 2nci maddesinde yer alan “cumhuriyet’in nitelikleri”, türkiye cumhuriyeti devletini çağdaş, modern ve demokratik yapan niteliklerdir. ülkemizde insanca yaşayabilmemizin teminatıdır. milletimize tanınmış olan hakların ana dayanağıdır. ülkemizin sınırları içinde, bağımsız, eşit,çağdaş ve insan gibi yaşamak istiyorsak bu nitelikleri candan benimsemeli, yaşam biçimi haline getirmeli ve bu nitelikleri ortadan kaldırmaya çalışanlarla sonuna kadar müdahale etmeliyiz.

başlarında hala allah'ın vekili, gölgesi sıfatını taşımakta olan hükümdarlar bulundurmakla beraber, egemenliğini kazanmış memleketler olduğundan bahsetmiştik. gerçekte bu memleketlerin mensup oldukları devletler, milletin seçtiği milletvekillerinin oluşturdukları meclislere sahiptir. milletin egemenliğini bu meclisler temsil eder. hükümdar, devleti temsil eder. hükumet kuran vatandaş, teorik olarak hükümdar olarak seçilir fakat gerçekte hükumet başkanı milletin güvendiği kuvvetli siyasi partilerin liderleridir. bu açıkladığımız hükumetler temsilidirler, gerçekte demokrasi prensibi yürürlüktedir.

fakat bunlar, tam anlamıyla demokrat hükumetler değildir. demokrasinin tam anlamıyla ideali, milletin tümünü aynı zamanda idare eder durumda bulunabilmesini hiç olmazsa, devletin son idealini, yalnız milletin ifade etmesini ve göstermesini ister. ne yazık ki, milletlerin büyüklüğü fikirsel terbiye dereceleri, idealin uygulanmasında nispeten idealden yoksun olmayı gerektirecek tedbirsizliklerimizden kaçınmayı gerektirir. bundan dolayı, demokrasi prensibinin, en modern ve mantıki uygulanmasını sağlayan hükumet şekli cumhuriyettir.

cumhuriyette son söz millet tarafından seçilmiş meclistedir. millet adına her türlü kanunları o yapar. hükumete güven oyu verir veya düşürür. millet vekillerinden memnun olmazsa belirli zamanlar sonunda başkalarını seçerler. millet egemenliğini devlet egemenliğine katılmasını ancak zamanında oyunu kullanmakla sağlar. cumhuriyetin hükumeti, belli bir metot veya şekilde belirli bir zaman için seçilmiş bir cumhurbaşkanına itimat olunur. başbakanı o seçer. hükumeti meydana getirecek olan bakanları, başbakan güvendiği milletvekillerinden seçer.

dünyada devletlerin şekilleri çok değişiktir. hükümdarlık, oligarşi, halk cumhuriyeti. kendine özgü bir dine dayanan (teokratik) devlet vardır. rus çarlığı ile osmanlı saltanatı böyle idiler. çar kilisenin reisi sultanlar da halife unvanını takınmışlardı. bununla beraber dini siyasetten ayırmış, laik hükumetler vardır: hükümdarlıklara, devlet başkanlığı makamına miras yolu ile gelinir. cumhuriyet, milletvekillerinden oluşan meclisi ve belirli zaman için seçilmiş devlet başkanı ile milli egemenliğin kurulmasının en iyi kefilidir. cumhuriyette, meclis, cumhurbaşkanı ve hükumet, halkın hürriyetini, güvenliğini ve rahatını düşünmek ve sağlamaya çalışmaktan başka bir şey yapamazlar. çünkü bunlar bilirler ki, kendilerini iktidara ve yetkili makamlara belirli bir zaman için getiren irade ve egemenliğin sahibi olan millettir. ve yine bunlar bilirler ki iktidara saltanat sürmek için değil, millete hizmet için getirilmişlerdir. millete karşı durum ve vazifelerini kötüye kullandıkları takdirde, şu veya bu şekilde kendilerini milli iradenin kararı karşısında bulabilirler. kuvvetinin ve yetkisinin allah’tan geldiğini varsayan, devleti, memleketi miras kalmış mal mülk gibi kabul eden bir hükümdar, her türlü kayıttan kendini affedilmiş görür. böyle bir idarede, milletin benliği, hürriyeti söz konusu bile olamaz. bundan dolayı yetkisi sınırlı bile olsa hükümdarlık şekli demokrasiye, milli egemenlik prensibine uygun değildir. hükumetin belirli insanların, sınıfların elinde bulunması bile millet varlığının asla kabul edemeyeceği bir husustur. bütün milletin çoğunlukla devlet idealine katılmasına engel olan bu “oligarşi” usulü de bir grubun kendi çıkarlarını korumak için bütün millete ait egemenliği zorla almasından başka bir şey değildir.

kaynakça​
1atatürk’ün görüşleri ve direktifleri, milli eğitim basımevi, istanbul, 1988, sayfa:41.

 

trablusgarp savaşi (1911-1912)

italya, 19. yüzyılın sonlarına doğru, bugün libya adıyla anılan kuzey afrika'daki trablusgarp ve bingazi'yi ile geçirmeyi planlamıştı. o dönem ingiltere mısır'a, fransa da tunus'a hakim olmuş, italya da gözünü trablusgarp'a dikmişti. italya, ingiltere ve fransa'yla yaptığı gizli ve açık anlaşmalarla trablusgarp'ı işgal onayını aldıktan sonra, 29 eylül 1911'de osmanlı devleti'ne savaş ilan etti. 5 ekim 1911'de trablus'a asker çıkardı. 20 ekime kadar peş peşe tobruk, derne ve bingazi italyanların eline geçti. osmanlı ordusunun genç subaylarından bir bölümü trablusgarp'ı savunmak için gönüllü olarak mısır, tunus yoluyla cepheye gittiler. binbaşı enver bey, kolağası mustafa kemal, fuat bey (bulca), nuri bey (conker), fethi bey (okyar), albay neşet bey bu subaylar arasındaydı. enver bey, trablus'ta yerli arapları teşkilatlandırarak savunmaya katılmalarını sağladı ve askeri birlikleri üç komutanlığı ayırdı.

trablus komutanlığı : kurmay albay neşet bey
bingazi komutanlığı : kurmay binbaşı enver bey
derne komutanlığı : kurmay binbaşı mustafa kemal

seyahati sırasında binbaşılığa yükselen mustafa kemal, 8 aralık 1911'de trablusgarp'a geldi. 22 aralıkta tobruk savaşını kazandı. derne'de 16/17 ocak 1912 taarruzunda gözünden yaralandı. bir ay hastanede tedavi gören mustafa kemal, 6 mart 1912'de derne komutanı oldu. derne'de başarılı savunma muharebeleri yaptı.

trablusgarp savaşı, balkan savaşının çıkması üzerine 15-18 ekim 1921 tarihleri arasında, osmanlı-italyan delegeleri arasında imzalanan ouchy (uşi) barış antlaşması ile sona erdi. antlaşmaya göre trablusgarp ve bingazi tam bir italyan sömürgesi oldu. italya bununla da yetinmeyerek, 5 kasım 1911'de trablusgarp ve bingazi'yi topraklarına kattığını dünyaya duyurdu. gönüllü subaylar balkan savaşında görev almak üzere istanbul'a döndüler.

 

balkan savaşi (1912-1913)

balkan yarımadasında sadece arnavutluk ve makedonya osmanlı devletinin egemenliğinde idi. ama balkan devletlerinin hepsi gözünü bu güzel toprak parçasına dikmişti. 8 ekim 1912'de bulgaristan, yunanistan, sırbistan ve karadağ birleşerek, trablusgarp savaşıyla meşgul osmanlı devleti'ne karşı savaş açtılar. osmanlı devleti, rumeli'de bir tehlike görmediğinden buradaki askerlerin bir bölümünü terhis etmiş, kuvvetlerini doğu ve batı ordusu diye iki gruba ayırmıştı. osmanlı birlikleri bulgar, yunan ve sırp taarruzları karşısında ağır kayıplar verdi. yanya, işkodra dışında batı trakya boşaltıldı. 29 ekim 1912'de osmanlı kuvvetleri bazı bölgelerde başarılı oldularsa da, çatalca önlerine kadar çekildiler. 8 kasım 1912'de yunanlılar selanik'i işgal etti. 17 kasım 1912'de bulgarların istanbul'u almak için taarruzları geri püskürtüldü. 28 kasım 1912'de savaşı fırsat bilen arnavutluk bağımsızlığını ilan etti. balkan devletleri elde ettikleri başarılardan sonra birbirlerine düşmekteyken, büyük devletlerin araya girmesiyle 17 aralık 1912'de londra barış konferansı toplandı. çıkar çatışmaları konferansın uzamasına sebep oldu. 26 mart 1912'de edirne, bulgarların eline geçti. 6 martta yanya, 23 nisan'da işkodra düştü. 1.balkan savaşı, 30 mayıs 1913'te imzalanan londra antlaşmasıyla sona erdi.

antlaşmaya göre; trakya'da osmanlı-bulgar sınırı midye-enez hattı oldu. trakya, edirne bulgaristan'a, güney makedonya, selanik ve girit yunanistan'a, kuzey ve orta makedonya sırbistan'a, silistre romanya'ya verildi. arnavutluk'un bağımsızlığı kabul edildi.

1. balkan savaşında istediği toprakları alamadığına inanan bulgaristan, 29 haziran 1913'te yunanistan ve sırbistan'a saldırdı. böylece ii. balkan savaşı başladı. bulgar kuvvetleri yunanistan, romanya ve sırbistan askerleri karşısında yenildi. osmanlı devleti de bu fırsatı değerlendirdi. mustafa kemal'in kurmay başkanı olduğu bolayır kolordusu, bulgaristan'a taarruz ederek 15 temmuz 1913'te keşan'ı, 17 temmuz'da enez ve ipsala'yı, 18 temmuz'da uzunköprü'yü, 21 temmuz günü de, karaağaç ve dimetoka'yı alarak edirne'ye girdi. bulgaristan barış istedi. 29 eylül 1913'te istanbul antlaşması imzalandı. edirne osmanlı devleti'ne geri verildi. dimetoka osmanlılarda kalmak üzere meriç nehri türk-bulgar sınırı oldu.

 

i. dünya savaşi

1914-1918 yılları arasında yapılan ve dünya tarihinin en kanlı savaşlarından biri olan i. dünya savaşında v. mehmet reşat yönetimindeki osmanlı imparatorluğu ittifak devletleri denilen almanya (wilhelm ii) ve avusturya-macaristan'ın (franz joseph) yanında yer alarak, itilaf devletlerine; ingiltere, fransa, rusya, italya'ya karşı savaştı. savaşın ilk yıllarında karadağ, sırbistan, romanya, daha sonraki yıllarında da abd, japonya, yunanistan, belçika, portekiz itilaf devletlerinin yanında savaşa katıldı. sömürge durumundaki birçok devlet de dolaylı olarak savaşta görev aldı.

28 temmuz 1914'te başlayan i. dünya savaşı'na, o dönemde siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri yönden bunalım içindeki osmanlı devleti, almanların ekonomik ve askeri yardım vaatleri ve ittihat ve terakki partisi önderleri enver paşa, cemal paşa ve talat paşa'nın şahsi kararları sonucunda katıldı. 2 ağustos 1914'te önce gizli bir osmanlı imparatorluğu-almanya ittifak anlaşması imzalandı. aynı gün seferberlik ilan edildi. akdeniz'de ingilizlerin baskısından kaçan goben ve breslaw (yavuz ve midilli) adlı alman savaş gemilerinin, 27 ekim 1914'te karadeniz'e açılıp sivastopol ve odesa'yı bombalaması üzerine, rus ordusu 2 kasım 1914'te doğudan taarruza geçti. ingiliz ve fransız savaş gemileri 3 kasım 1914'te çanakkale tabyalarını topa tutmaya başladı. böylece, osmanlı imparatorluğu fiilen savaşa girdi. 5 kasım'da, ingiltere ve fransa osmanlı devleti'ne savaş ilan etti. 11 kasımda bütün müslümanların halifenin yanında düşmana karşı savaşa çağrılması anlamına gelen "cihad-ı ekber" halka duyuruldu.

1. dünya savaşında osmanlı devleti 2.900.000 askeri silah altına aldı. dört yıl süren savaş boyunca 253.000'i çanakkale cephesinde olmak üzere, toplam 400.000 şehit verildi. 1.050.000 asker de yaralandı veya esir düştü. osmanlı imparatorluğu, i. dünya savaşında 9 ayrı cephede mücadele verdi.

30 ekim 1918'de osmanlı devleti mondros mütarekesini imzalayarak savaştan çekildi.

mustafa kemal atatürk'ün 1. dünya savaşına ilişkin görüşleri

türkiye umumi harbe girmeye mecburdu ve mevcut dünya dengesine göre bu giriş şeklide olandan ve görülenden başka türlü olamazdı. belki harbe giriş zamanı, belki kuvvetlerin kullanma tarzları, hulasa bir sürü teferruat tenkit olunabilir. fakat esasa diyecek yoktur. türkiye harbe girerdi ve böyle girerdi. 1922

 

çanakkale cephesi

i. dünya savaşında osmanlı devletinin en başarılı olduğu cephe çanakkale cephesidir. dünya tarihinin en kanlı savaşı bu cephede cereyan etmiştir.

ingiltere ve fransa, müttefikleri rusya'yla birleşerek savaşın seyrini lehlerine çevirmek istiyordu. rus ekonomisi savaşın yükünü kaldıramaz hale gelmişti. itilaf devletleri osmanlı devletini saf dışı bırakmak, rus ordusuna gerekli askeri yardımı ve malzemeyi en hızlı bir şekilde ulaştırmak, kafkasya cephesinde bunalan rusyayı rahatlatmak ve türk ordusunun geri çekilmesini sağlamak için çanakkale boğazına harekat düzenlediler. ingiliz ve fransız savaş gemilerinin çanakkale boğazından geçişlerine 18 mart 1915'te başarıyla karşı konuldu. itilaf devletleri donanması ağır kayıplar verince, gelibolu yarımadası'na asker çıkarıp kara muharebelerini başlattılar. 25 nisan 1915'te arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, mustafa kemal'in komuta ettiği birlik conkbayırı'nda durdurdu. bu başarı üzerine, mustafa kemal albaylığa yükseltildi.

general harrington komutasındaki ingiliz birlikleri 6-7 ağustos 1915'te tekrar taarruz etti. anafartalar grubu komutanı mustafa kemal, 9-10 ağustos 1915'te 1. anafartalar zaferini kazandı bu zaferi, 17 ağustosta kireçtepe, 21 ağustos'ta 2. anafartalar zaferleri takip etti.

çanakkale savaşı'na katılan türk ordusundan, çoğu öğrenim çağında 253.000 subay, er ve erbaş şehit oldu. çanakkale'nin geçilemeyeceğini anlayan ingiliz ve fransızlar da, arkalarında türkler kadar kayıp bıraktılar. 19/20 aralık 1915'te anafartalar ve arıburnu'ndan, 8-9 ocak 1916'da seddülbahir'den kesin olarak çekildiler.
mustafa kemal anlatıyor :

"10 ağustos 1915. conkbayırı'nı almak ve bütün boğaza hakim olmak için ingilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler, hücum anını bekliyorlardı. gecenin karanlığı tamamen kalkmış, tan ağarmak üzere idi. 8. tümen komutanı ve diğer subaylarını çağırdım.

mutlaka düşmanı mağlup edeceğinize inanıyorum. ancak siz acele etmeyin evvela ben ileri gideyim. size ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birlikte atılırsınız dedim. bu durumdan askerlerini de haberdar etmelerini istedim. hücum baskın tarzında olacaktı. sakin adımlarla ve süzülerek düşmana 20-30 metre yaklaştım. binlerce askerin bulunduğu conkbayırı'nda çıt çıkmıyordu. dudaklar sessizce bu sıcak gecede dua ediyordu. kontrol ettim. kırbacımı başımın üstünde kaldırıp çevirdim ve birden aşağı indirdim. saat 04.30'da kıyametler kopmuştu ingilizler neye uğradıklarını şaşırmıştı. allah allah sesleri bütün cephelerde, karanlıkta gökleri yırtıyordu.

her taraf duman içinde ve heyecan her yere hakim olmuştu. düşmanın topçu ateşi gülleleri büyük çukurlar açıyor her tarafa şarapnel ve kurşun yağıyordu. büyük bir şarapnel parçası tam kalbimin üzerine çarptı, sarsıldım elimi göğsüme götürdüm kan akmıyordu. olayı yb. servet bey'den başka kimse görmemişti. ona parmağımla susmasını emrettim. çünkü vurulduğumun duyulması cephelerde panik yaratabilirdi. kalbimin üzerinde cebimde bulunan saat paramparça olmuştu. o gün akşama kadar birliklerin başında daha hırslı olarak çarpıştım. yalnız bu şarapnel, kalbimin üzerinde aylarca gitmeyen derin bir kan lekesi bırakmıştı. aynı gün gece yani 10 ağustos günü beni mutlak ölümden kurtaran ve parçalanan saatimi ordu komutanı liman von sanders paşaya hatıra olarak verdim. çok şaşırmış ve heyecanlanmıştı. kendileri de altın cep saatini bana hediye ettiler.

bu hücumlarda ingilizler binlerce ölü bırakarak tamamen geri çekildi ve çanakkale'nin geçilmeyeceğini iyice anlamış oldular."

mehmetçiğin çanakkale savaşini kazindiran yüksek ruh (kendisi anlatıyor)

"bombasırtı olayı ( 14 mayıs 1915) çok önemli ve dünya harp tarihinde eşine rastlanması mümkün olmayan bir hadisedir. karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre, yani ölüm muhakkak. birinci siperdekilerin hiç birisi kurtulmamacasına şehit düşüyor. ikinci siperdekiler yıldırım gibi onların yerine gidiyor. fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz. bomba, şarapnel, kurşun yağmuru altında öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor ve en ufak bir çekinme bile göstermiyor. sarsılma yok okuma bilenler kuran-ı kerim okuyor ve cennete gitmeye hazırlanıyor. bilmeyenler ise, kelime-i şahadet getiriyor ve ezan okuyarak yürüyorlar. sıcak cehennem gibi kaynıyor. 20 düşmana karşı her siperde bir nefer süngü ile çarpışıyor. ölüyor, öldürüyor. işte bu türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren, dünyanın hiç bir askerinde bulunmayan, tebriğe değer bir örnektir. emin olmalısınız ki çanakkale muharebelerini kazandıran bu yüksek ruhtur."

 
üst bottom