osmanlı imparatorluğu tarihi hakkında bilgiler listesi

osmanlı imparatorluğu tarihi hakkında bilgiler listesi için eklenen 26 entry bulunmaktadır.
 

yavuz sultan selim ve kürtler.

muhtelif fikir çevrelerinde yavuz’un kürtleri katliama tabi tuttuğu ve hatta onlar hakkında ağza alınmayacak ifadelerle dolu olan bir dörtlüğü olduğu ileri sürülmektedir. bu doğru mudur? ebetteki bu iddianın tam tersi doğrudur. bunu şöyle açıklayabiliriz. şöyle ki, yavuz olmasaydı, bugün doğu anadolu’daki ehl-i sünnet olan kürtler, şia’nın tasallutu altında olurlardı. osmanlı devleti'nin doğu anadolu ile alakası, xv. yüzyıla kadar uzanır. ancak bölgenin osmanlı devleti’ne ilhakı veya daha doğru bir tabirle iltihakı, 1514'de kazanılan çaldıran zaferi’nden sonradır.

bilindiği gibi, şah ismail, iran'da kısa bir zamanda safevî devletini kurmuş ve doğuda hem osmanlı devleti için ve hem de âlem-i islâm'ın birlik ve beraberliği için hem siyasî ve hem de dinî açıdan tehlike arz eder hale gelmiştir. şehzâde selim, bu iki yönlü tehlikeyi henüz trabzon sancakbeyi iken fark etmiş ve babasını istanbul'da ikaz dahi eylemişti. fakat, ii. bayezid, tedbir alamamanın yanında, şiilerin tahrikiyle çıkarılan şah kulı isyanını da önleyememişti. anadolu'yu şiileştirme hedefini güden ve her geçen gün bu hedefine daha da yaklaşan şah ismail, bir türlü durdurulamıyordu.

nihâyet yavuz sultan selim padişah olunca, şuurlu âlim ibn-i kemal'in de yerinde ikazlarıyla hem islâm birliğini bozan ve hem de doğudaki sünnî kürt ve türkmen aşiretlerini rahatsız eden safevî tehlikesini bertaraf etmeye azmetti. allah'ın yardımıyla 1514 tarihinde kazanılan çaldıran zaferi ile, şah ismail'in anadolu üzerindeki siyasî ve dinî emellerine son verildi. bu mühim zaferin kazanılmasında tamamen sünnî olan ve gazada yavuz selim'in yanında yer alan sünnî kürt ve türkmen aşiret beylerinin de büyük rolü vardı. anadolu'nun ve hatta musul ve kerkük civarının da osmanlı devleti’ne katılması gerekiyordu. bu iş nasıl yapılmalıydı? kılıçla ve savaş yoluyla bu mümkün değildi. zira bunlar da hem müslüman ve hem de ehl-i sünnet vel-cemaat idiler. bununla beraber, bu bölgenin kendi başına kalması, hem mahallî halkın güvenliği açısından tehlikeli ve hem de osmanlı devleti'nin de müslüman bir ülke olması; islâm'ın kahramanca müdafaasını yapan böyle bir devlete itaat etmenin siyasî ve hukukî açıdan bir farklılık meydana getirmeyeceği ve hem de islâm birliğinin teşekkülü gibi gayelerle münferiden hareket edilemeyeceği ortadadır.
işte bu hakikati idrak eden kürt ve türkmen beyleri, istimal et ile yani kendi meyil ve arzuları ile, osmanlı devleti'ne itaat etmenin zaruretini anlamışlardır. büyük âlim idris-i bitlisi tarafından padişah'a yapılan telkinler neticesinde, doğu ve güneydoğu bölgesinin tamamı, bir iki ay içinde osmanlı devleti’ne iltihak etmişti.

osmanlı devleti'nin değişmeyen siyasetinin kaynağı ve dayandığı hukukî temeli, islamiyet’in getirdiği hükümlerdi. osmanlı devleti, kur’an, sünnet, icma ve kıyas yoluyla vaz’ edilen hukukî hükümler yanında, islâm hukukunun müsaade ettiği ölçüde her mahallin örf ve âdetlerine de hürmet gösteriyordu. bu sebeple, osmanlı devleti’ne tâbi’ olan bir müslüman beylik, dâhilde ve hâriçte, farklı bir sistemle karşılaşmıyordu. mesela, doğudaki kürt ve türkmen aşiretleri, osmanlı devleti’ne iltihak etmekle bir şey kaybetmemişlerdi; belki kazanmışlardı. işte osmanlıya bağlılığın sırrı burada yatıyordu.

daha önce de izah ettiğimiz gibi, osmanlı devleti sahip olduğu topraklar üzerinde, ırka ve maddî sömürüye dayanan bir ayırıma gitmiyordu. zira topraklarının dahilinde bulunan her yer dâr’ül-islâm sayılıyor ve bütün müslüman ahali de bu ülkenin aslî vatandaşı kabul ediliyordu. zaten osmanlıyı avrupa'dan ayıran en önemli hususiyet de buydu. osmanlı topraklarında yaşayan insanların arasında düşünülebilecek en önemli farklılıklar, bazı örf âdetlere münhasırdı. rengi ve şekli farklı olsa da bütün müslüman osmanlı ahalisi, yemede, içmede ve hatta giymede dahi aynı dinin esaslarına tabi’ oldukları için, aralarında ihtilafa vesile olacak ciddî bir şey mevcut değildi. mesela, müslüman türklerle kürtler arasında mevcut olan bazı ufak ve önemsiz farklılıklar dışında, aralarında dinî, ahlaki, kültürel ve coğrafî çok büyük azamî müşterekler vardı. bu sebeple de doğu anadolu'nun siyasî, dinî, kültürel ve idarî bütünlüğünü bozmak ve parçalamak maksadıyla içerde ve dışarıda yapılan faaliyetlerin, bölge halkı arasında müessir olması çok zordu.

çaldıran zaferini takip eden 1516 yılında, yavuz sultan selim, kendisine doğu anadolu'nun fethedilmesini tavsiye eden meşhur âlim ve tarihçi idris-i bitlisî'ye, doğu ve güneydoğu bölgelerinin osmanlı devleti'ne ilhakı için vazife veriyordu. böylesine ehemmiyetli bir zamanda islâm birliğinin zaruretine inanan başta bitlis hâkimi şerefüddin bey, hizan meliki emir davud, hısn-ı keyfâ emiri eyyubilerden ii. halil, imâdiye hâkimi sultan hüseyin olmak üzere 25-30 tane kürt beyi (ümerây-ı ekrâd), osmanlı devleti'ne itaat arzularını padişaha iletmişlerdi. şah ismail'in diyarbakır muhasarası için gönderdiği orduyu on bin kişilik idris-i bitlisi kumandasındaki gönüllü birliklerle hezimete uğratan aynı beyler, bu hâdiseden önce şiilerin diyarbakır’ı muhasara altına almaları üzerine, yavuz sultan selim'e tarihçe müsellem olan tarihî arizayı, yardım talep etmek ve osmanlı devleti'ne itaat etmeden huzur bulamayacaklarını ifade etmek gayesiyle göndermişlerdir.

“can ü gönülden islâm sultan’ına biat eyledik, ilhâdları zahir olan kızılbaşlar’dan teberru eyledik. kızılbaşların neşrettiği dalalet ve bidatleri kaldırdık ve ehl-i sünnet mezhebi ve şafi mezhebini icra eyledik. islâm sultan’ının namı ile şeref bulduk ve hutbelerde dört halifenin ismini yâda başladık. cihada gayret gösterdik ve islâm padişahının yollarını bekledik.
bu muhlis ve size itaat eden bendelere yardım edesiniz. bizim beldelerimiz kızılbaş diyarına yakındır, komşudur ve hatta karışıktır. nice yıllar bu mülhidiler, bizim evlerimizi yıkmışlar ve bizimle savaşmışlardır. sadece islâm sultan’ına muhabbet üzere olduğumuz için, bu inancı saf insanları o zalimlerin zulümlerinden kurtarmayı merhametinizden bekliyoruz. sizin inayetleriniz olmazsa, biz kendi başımıza müstakil olarak bunlara karşı çıkamayız. zira kürtler, ayrı ayrı kabile ve aşiret tarzında yaşamaktadırlar. sadece allah'ı bir bilip muhammed ümmeti olduğumuzda ittifak halindeyiz. diğer hususlarda birbirimize uymamız mümkün değildir. sünnetullah bizde böyle cari olmuştur.”

bu mektup üzerine konya beylerbeyisi hüsrev paşa kumandasında ve idris-i bitlisî'nin manevî yardımlarıyla toplanan on bin kişilik gönüllüler ordusu, şah ismail'in diyarbakır’ı muhasara altına alan ordularını tarumar eylemiştir. xx. asrın idris-i bitlisî'si olan bediüzzaman 1910'larda osmanlı devleti'ne karşı isyan etmek isteyen kürt aşiret reislerine hitaben diyor:

“altı yüz seneden beri tevhit bayrağını umum âleme karşı yücelten ve millî âdetlerini terk ederek ihtiyarlanan bizim şanlı türk pederlerimize, kuvvet ve cesaretimizi hediye edelim. ona bedel, onların akıl ve marifetinden istifade edeceğiz ve asaletimizi de göstereceğiz. elhâsıl, türkler bizim aklımız, biz onların kuvveti; hep beraber bir iyi insan oluruz. dik başlılık etmeyeceğiz ve kendi başına hareket yapmayacağız. bu azmimizle başka milletlere ibret dersi vereceğiz. iyi evlat böyle olur... ittifakta kuvvet var, ittihada hayat var, uhuvvette saadet var, hükümete itaatte selâmet var. ittihadın sağlam ipine ve muhabbet şeridine sarılmak zaruridir.”
diyarbakır’ın safevî devleti'nden alınmasından sonra kürt beyleri arasındaki gayretlerini sürdüren büyük âlim idris-i bitlisi, bu faaliyetlerinin neticesinde kısa zamanda doğu ve güneydoğudaki kürt ve türkmen beylerinin osmanlı devleti'ne itaatlerini temin eylemiştir.

idris-i bitlisi vasıtasıyla doğu ve güneydoğu anadolu bölgelerinin kısa bir zaman içinde ve hem de yerli beylerin istek ve arzularıyla osmanlı devleti'ne ilhak edildiğinin haberini alan yavuz sultan selim, bu büyük âlimi taltif etmek üzere kendisine bir ferman gönderir. mektubunun başında diyarbakır vilayetinin sulh ile ve istim alet yolu ile fethine vesile olduğu için idris-i bitlisî'ye teşekkür eder. sonra da manevi takdirleri yanında ona gönderdiği bazı maddî hediyeleri zikreder. osmanlı devleti'ne kendi arzularıyla tâbi olan beylerin ve bunlara bağlı olan sancakların miktarlarını ve tahrirî bilgileri hazırlamasını emreder. diyarbakır beylerbeyi bıyıklı mehmet paşa'ya beyaz hükm-i şerifler gönderdiğini ve osmanlı devleti'ne bundan sonra da tâbi olacak olan bey olursa, gönderilen tuğralı beyaz kâğıtlar kullanılarak onlara beratlarının yazılmasını emreder. yani bugünün vilâyetleri ve hatta devletleri, kendi arzu ve istekleriyle ve hem de birer mektup ile osmanlı devleti'ne bağlanmaktadır. devlete bağlanan beyler arasında ihtilaf ve ihtilal vuku bulmaması için gereken tedbirlerin alınmasını ve inam ve ihsanların da ona göre yapılmasını ister.

mektubun sonuna doğru, anadolu'yu şiileştirmek isteyen şah ismail'in kendisine elçiler gönderdiğini, bin bir türlü yağcılıklar yapıp sulh istediğini, ancak onun sözlerine ve ıslah olduğuna inanılmaması icap ettiğini belirterek gerekli tedbirlerin ihmal edilmemesini emretmektedir.

bu gayretlerin neticesinde, yıllar sürecek harplerle elde edilemeyecek zaferlere ulaşıldı. şark diye adlandırabileceğimiz ve bugün doğu anadolu, güneydoğu anadolu, musul ve kerkük’ten itibaren kuzey irak ve halep’i de içine alan kuzey suriye bölgelerinde yaşayan çok sayıda arap, türkmen ve kürt aşiretleri osmanlı devleti'ne iltihak eylemiştir. bu iltihaklardan bazılarını beraber görelim:

1) kürt ve türkmen beylerinden istim alet ile kendi meyil ve arzuları ile itaat eden 25'den fazla aşiretten ve reislerinden bazıları şunlardır: bitlis hâkimi emir şerefüddin; hizan meliki emir davud, hısn-ı keyfâ emiri melik halid; imadiye hâkimi sultan hüseyin, cezire hâkimi şah ali bey; çemişgezek hâkimi melik halil, pertek hâkimi kasım bey... ayrıca suran, urmiye, atak, cizre, eğil, garzan, palu, siirt, meyyafarakin, sason, sincar, çermik, malatya, urfa, besni, harput, mardin ve benzeri yerlerdeki aşiretler de arka arkaya osmanlı devleti'ne iltihâk etmişlerdir.

2) kürt ve türkmen aşiretleri gibi, güneyde yer alan arap aşiretleri de yine kendi irâdeleriyle osmanlı devleti'ne iltihâk etmişlerdir. aralarında ibn-i harkuş, ibn-i said, benî ibrahim, benî sâyim, benî atâ aşiretleri, safed ve gazze şeyhleri ile haleb ileri gelenlerinin bulunduğu seçkin bir temsilciler heyetinin yavuz'a takdim ettikleri ve aslı topkapı sarayı’nda bulunan şu itaat mektubu çok manidardır:
“bizler, canlarımız, mallarımız, iyilimiz ve dinimizin emniyeti için size itaati arzuluyoruz. ilamı tatbik ve adâleti tesis için sizin hâkimiyetinizi zaruri görüyoruz “.[1]

yavuz sultan selim ve kürtler konusunda ileri sürülen önemli fikirlerden biri de yavuz sultan selim’in doğuda bağımsız bazı küçük kürt devletlerine müsaade ettiği ve asırlarca bu devletlerin varlığını sürdürdüğü iddiasıdır. bu konuyu da önce osmanlı devleti’nin doğuda kurduğu idare tarzı nasıldı onu kısaca açıkladıktan sonra, bu iddiaların doğru olup olmadığına işaret edelim. esasen bu iddiaların da osmanlı devlet teşkilâtını bilmemekten ve konu ile ilgili bazı belgeleri yanlış yorumlamaktan kaynaklandığını hemen burada işaret edelim.

bilindiği gibi, osmanlı devleti'nin idarî yapısının temelini kaza, sancak ve eyaletler teşkil ediyordu. ancak osmanlı devleti, bugünün amerika’sı gibi, mutlak bir merkeziyetçilikten tamamıyla uzak bir anlayışa sahipti ve idaresi altına aldığı bölge ve cemiyetleri, çeşitli özelliklerine göre farklı idare tarzlarına tabi tutuyordu. yani eyalet ve sancakların istanbul'a olan bağlarında ayrı ayrı statüler söz konusuydu. işte osmanlı devleti, çaldıran zaferi’nden sonra doğu anadolu'da diyarbakır merkez kabul edilerek musul, bitlis, mardin ve harput da dahil olmak üzere bütün doğu anadolu'da gayet geniş bir eyalet meydana getirmişti. kanunî süleyman devrinde yeni bir düzenleme yapılarak van'da ayrı bir eyalet daha teşkil olundu.

doğu anadolu'daki sancakları, idare tarzı açısından, her iki eyalette de üç ana guruba ayırmak mümkündü. bunları kısaca özetlemekte yarar görüyoruz.
birinci gurup, klasik osmanlı sancakları şeklindeydi. yani osmanlı devleti'nin diğer bölgelerinde tatbik edilen idare usulü burada da cari idi. sancakbeyleri doğrudan merkezden tayin olunurlardı ve herhangi bir imtiyaza sahip değillerdi. bu sancaklar tımar sistemine dahildi. diyarbakır ve van eyaletlerindeki bu tür sancaklar, umumiyetle aşiret yapısı kuvvetli olmayan yerlerde teşkil edilmiştir. diyarbakır eyaleti’nde merkez amid, harput, hasankeyf, akçakale, sincar, zaho, ergani ve çemişkezek sancakları ile van eyaleti’ndeki erciş ve adilcevaz sancakları, bu tür sancakların başlıca örneklerini teşkil ederdi.

ikinci gurup, yurtluk ve ocaklık tarzındaki sancaklardır. fetih esnasında bazı beylere hizmet ve itaatleri karşılığında, devamlı olarak sancak ve has şeklinde tevcih edilmiştir. bunlara ekrâd sancakları da denir. hatta kürdistan eyaleti sancakları da denmektedir. bunlar klasik osmanlı sancaklarından farklıdırlar. zira sancakların idaresi genellikle bölgeye eskiden beri hâkim ola-gelen nüfuzlu, eski mahallî beyler ve hanedanlara terk edilmiştir. hayat boyu sancakbeyi olan bu idareciler vefat ettiğinde, yerlerine oğulları veya diğer yakınlarından biri geçmektedir. devlete ihanet ettikleri takdirde değiştirilebilmektedirler. seferde beylerbeyi’nin hizmetine girmekle mükelleftirler ve bu memleketlere merkezden kadı tayin edilir. arazileri tımar nizamına tabidir. imtiyazlı sancaklar da diyebileceğimiz bu sancaklardan diyarbakır eyaleti’ne bağlı 13 ve van eyaletine bağlı olarak da 9 adet mevcut idi. çermik, pertek, kulp, mihrani, siirt ve atak diyarbakır’a bağlı bu tür sancaklardandırlar. mukus ve bargiri de van'a bağlı bu tür sancaklardandırlar.

üçüncü gurup ise, hükümet adı verilen sancaklardır. bunların idaresi, fetih esnasında gösterdikleri hizmetlerden dolayı tamamen yerli beylere terkedilmiştir. sancakbeylerinin tayinine merkezî idare asla karışmaz ve ellerine verilen ahitnameler gereğince, bunlar azla ve nasb edilemezler. arazisinde tımar nizamı cari değildir. dahilde tamamen müstakil olan bu bölgeler, hariçte yani askeri ve siyasi alanda bölgedeki osmanlı beylerbeyine tabidirler. diyarbakır eyaletinde hazzo, cizre, eğil, tercil, palu ve genç sancakları; van eyaletinde ise, bitlis, hizan, hakkâri ve mahmûdi sancakları bu mahiyette osmanlı sancaklarıdır. yani bunlar, bağımsız birer devlet tarzında değil, sadece icranın başı olan beyin tayini ile arazinin statüsünün tespitinde müstakil yetkilerle donatılmışlardır. zaten toprak itibariyle de diyarbakır veya van eyaletinin içine serpiştirilmişlerdir.

kısaca özetlediğimiz bu sistem, daha ziyade doğu anadolu’da ’da uygulana gelmiştir. sebebi bu bölgede daha önce müstakil veya iran’a bağlı beylerin fetih esnasında osmanlı devleti'ne sadakat göstermeleri ve en önemlisi de hem itikadı açıdan ve hem de amelî açıdan, osmanlı devleti ile aralarında herhangi bir farkın bulunmamasıdır. başlangıçta hizmet ve sadakat karşılığı verilen bu sancakların durumu, daha sonra ailelerin tasarrufuna bırakılmış ve tanzimat dönemine yani 1840'lara kadar bu hal aynen devam etmiştir.

kaynakça​
1
koca müverrih, bedâyi‘, c. ii, vrk. 452/a-b; âli, künh’ül-ahbâr, es’ad efendi, nr. 2162, vrk. 249/a-251/a; solakzâde, sh. 378-383; topkapı sarayı müzesi arşivi, nr. 11634/26; e. 1019; anonim tarih, süleymaniye kütp. esad efendi, nr. 2362, vrk. 112/a-113/a; uzunçarşılı, osmanlı tarihi, c. ii, sh. 273 vd; bediüzzaman said nursi, nutuk (osm.), sh. 20; kodaman, bayram, sultân ii. abdülhamid devri doğu anadolu politikası, ankara 1987, sh. 8 vd: akgündüz, güneydoğu meselesi ve çözüm yolları, istanbul 1996, sh. 30 vd; osmanlı kanunnâmeleri, c. iii (diyarbekir eyâleti kanunnâmeleri), sh. 197-213.
2
koca müverrih, bedâyi‘, c. ii, vrk. 452/a-b; âli, künh’ül-ahbâr, es’ad efendi, nr. 2162, vrk. 249/a-251/a; solakzâde, sh. 378-383; topkapı sarayı müzesi arşivi, nr. 11634/26; e. 1019; anonim tarih, süleymaniye kütp. esad efendi, nr. 2362, vrk. 112/a-113/a; uzunçarşılı, osmanlı tarihi, c.ii, sh. 273 vd; bediüzzaman said nursi, nutuk (osm.), sh. 20; kodaman, sultân ii. abdülhamid devri doğu anadolu politikası, sh. 12 vd: akgündüz, güneydoğu meselesi ve çözüm yolları, sh. 40 vd; osmanlı kanunnâmeleri, c. iii (diyarbekir eyâleti kanunnâmeleri), sh. 213 vd.

 

genel olarak celâlî isyanları ve sebepleri.

celâlî, celâl’e mensup demektir. yavuz sultan selim zamanında bozok’ta 1519 yılında isyan eden kızılbaş şeyh celâl’in isyanı üzerine, daha sonra meydana gelen isyanlara hep celâlî isyanları ve asilere de celâlîler denmiştir. o halde, celâliği, geniş anlamda, devlete isyan yani bağy veya huruç ales-sultan diye de isimlendirebiliriz.
celâlî isyanlarını iki ayrı safhada incelemek mümkündür:

birinci safhada, safevi devletinin himayesinde, bir mezhep mücadelesi tarzında başlayan ve daha ziyade iran'ın tahrikleri sonucu osmanlı devleti’ne fırsat buldukça isyan eden şii türkmenlerin hareketleridir. bunlara alevî veya kızılbaş isyanları da denmektedir. bu manada en önemli isyan ii. bayezid devrinde antalya taraflarında başlayan şah kulu isyanı idi. çaldıran zaferi bu tip isyanları ortadan kaldırmaya yetmedi ve 1519’da yavuz tarafından bastırılan şeyh celâl isyanı ile, artık memnun olmayan kitlelerin hareketine adını veren olay meydana gelmiş oldu. kanuni'nin zamanında da şehzade mustafa'nın idamıyla fırsat bulan celâlîler, düzmece mustafa diye birinin etrafında toplanarak devlete isyan ettiler. şehzade bayezid’in durumu ise, iran şahının da tahrikiyle tam bir isyana dönüştü. alevilik davasıyla isyan eden celâliler arasında sülün, baba zünnun, domuz oğlan, karaisalı cemaatinden veli halife ve nihayet hacı bektaş-ı veli’nin neslinden olduğunu iddia eden âsi kalender bulunmaktadır.

ikinci safha ise, osmanlı devletinin hukuki, sosyal ve iktisadi hayatının bozulması ve bunun neticesinde devlet teşkilatında kayırmaların, baskıların, zulümlerin ve rüşvetin artması üzerine, bu sebeplerden biriyle devlete kırgın olanlarla daha evvel celâlî isyanlarının temelini teşkil eden mezhep mücadelesinin birleşmesi safhasıdır. bu ikisi başlayınca, osmanlı devleti kontrolü çok ciddi manada kaybetmiştir. bu kontrolün kaybı hem hukuki alanda ve hem de mali alanda yanlışlıkların ve zulümlerin yaşanmasına sebep olmuştur. biraz evvel gördüğümüz gibi, artık düzenli bir hukuk sisteminin devamı olmak üzere yeni çıkarılan kanunlar ve bunlara göre verilen tezkireler değil, meydana gelen haksızlıkları önlemek ve kanunların tatbik edilmezliklerini ortadan kaldırmak için çıkarılan adalet nameler gündemdedir.
işte bu noktada devletin idaresinden hoşlanmayan gruplar, bu öfkelerini ortaya koymak üzere bir çıkış yolu aramışlar ve devlete baş kaldıran her reisin maalesef arkasında yer almaya başlamışlardır. bunlara safevi devletinin tahriklerini ve de seferlerde alınan kötü neticeleri de ekleyince, osmanlı devletinin en az 200 yılına damgasını vuran celâlî isyanları ortaya çıkmıştır. bu sebeplerden bazılarını şöylece özetlemek mümkündür:

1) osmanlı devletini yücelten hukuk ve adalet sistemindeki bozulma bu isyanların birinci sebebidir. zira devlet görevlileri, adaleti arka plana itince ve reayaya ağır vergiler salmaya başlayınca, vatandaş devletinden her geçen gün soğumuştur. bir taraftan idarecilerin zulmüne ve diğer taraftan celâlilerin baskısına dayanamayan halk, celây-ı vatan ederek yani evini yurdunu terk ederek çoğunlukla bir başka celâli grubuna karışıyordu.

2) osmanlı iktisadi hayatındaki bozulma önemli bir isyan sebebiydi. bir taraftan refah ve lüks ve diğer taraftan da buna ulaşmak için başvurulan rüşvet yolu, bunların yanında vatandaşın vergi ve fakirlik kıskaçları arasında kalması, insanları isyana teşvik ediyordu. iii. murad devri osmanlı devletinde enflasyonun yaşandığı ilk dönemdir. bu yüzden yeniçeri isyanları da başlamıştır.

3) osmanlı devletinin savaşlarda zafer yerine mağlubiyetler alması da isyanların önemli sebepleri arasındadır. mesela uzun süren osmanlı avusturya savaşları, halkı bıktırmış ve psikolojik açıdan insanları devletten soğutmuştur. bu arada bir ateşli silah olarak tüfeğin anadolu’da bol miktarda bulunması da tarihçiler tarafından, savaşlar kadar isyanlara sebep olarak gösterilmektedir.

4) ilmiye sınıfının bozulması ve devlet işlerinde ehliyet yerine yakınlara ve dostlara görev verilmesi, devlete isyan edenlerin maalesef kalitesini yükseltmiştir. yani celâlîler, eskisine nazaran daha güçlü reisler çevresinde toplanmaya başlamışlardır. devlet hayatında yanlış uygulamalardan rahatsız olan bazı vasıflı devlet adamları da maalesef patlamaya hazır bomba gibi duran isyancı grupların başlarına geçebiliyorlardı. karayazıcı, deli hasan, tavil ahmet ve canbolatoğlu isyanları bunlara misal olarak verilebilir.

ii- iii. mehmet devrindeki belli başlı celâlî isyanları

iii. mehmet devrinde osmanlı devleti’ni perişan eden bazı celâlileri kısaca anlatalım:
karayazıcı isyanı: iii. mehmet devrinde devam eden osmanlı-avusturya savaşları sırasında ilk büyük celâlî isyanını başlatan karayazıcı abdülhalim, aslında osmanlı devletinde sekbanbaşılık ve subaşılık gibi görevlerde bulunan ve eşkıyayı sindirmek üzere malatya tarafında il erlerine yiğitbaşı olarak tayin edilen bir şahıstır. isyan ettikten sonra çevresine topladığı levent ve sekbanlarla, urfa civarını yağmalamış (1596); cığala-zâde sinan paşanın yanlış siyasetinden rahatsız olan 30.000 kapı kulu da kendisine katılınca iyice azıtmıştır. urfayı zapt eden karayazıcı, hâlim şah adıyla fermanlar bile göndermiştir. sokullu-zâde hasan paşanın takipleri sonucunda samsun taraflarına çekilen karayazıcı vefat ettikten sonra, teşkilatın başına oğlu deli hasan geçmiştir. sadrazam yemişçi hasan paşanın kendisini bosna beylerbeyini ve çevresindeki ileri gelenleri de belli görevlere getirip avusturya seferine göndermesiyle bu büyük gaile ortadan kalkabilmiştir (1603). avusturya ve iran seferleri yüzünden devlet celâlilere karşı tam bir varlık gösteremiyor ve vatandaşını bu asilere karşı koruyamıyordu. 1608 yılına kadar anadolu’da büyük kaç günlük denilen bıkkınlık dönemi yaşandı ve halk perişan oldu.

tavil ahmet isyanı: sekbanlıktan yetişme olan tavil ahmet de 1605 yılında çevresine topladığı eşkıya ile gezdehan ali paşa ve nasuh paşa komutasındaki osmanlı ordusunu mağlup edecek kadar güçlenmiştir. buna çok üzülen i. ahmet, başa çıkamadığı tavil ahmet’i şehri zor beylerbeyiliğine tayin ederek bu sıkıntıdan kurtulmuştur. ancak oğlu mustafa, babasının isyanını devam ettirerek bağdat'ı teslim almıştır (1607). daha sonra kuyucu murad paşa bunu sindirmekte muvaffak olmuştur.

canbolatoğlu ali paşa isyanı: maalesef celâlîlerin en güçlüsü bu idi. dedesi canbolat bey, yavuz zamanında kendisine yurtluk verilen kürt beylerindendi. cığala-zâde sinan paşanın kardeşi (bazı kaynaklarda yeğeni) hüseyin paşa’yı idam etmesiyle birlikte, kilis ve çevresinde isyan bayrağını çekti. bağımsızlığını ilan etti ve ordu tertip ettirdi. adına hutbe okutup para bastırdı. çok tehlikeli hale gelen bu isyan da 1607 yılında yine kuyucu murad paşa tarafından bastırıldı.
kısaca celâlî isyanları, bataklıkta üreyen sivrisineklerdi ve maalesef zikredilen sebeplerle, osmanlı devletinin beyni olan anadolu, idari, sosyal, hukuki ve iktisadi sebeplerden dolayı celâlî üreten bir bataklık haline gelmişti .

iii- kuyucu murad paşa ve osmanlı tarihinde zulmün kötü misali olarak gösterilmesi nedenleri

peçevî, bu büyük devlet adamını, “bu ol vezir-i azamdır ki, memalik-i âl-i osman'ı eşkıyadan temizlemiştir ve 500 yıl önce şeyh-i ekber hazretleri (muhyiddin-i arabî) kuyucu koca diye ona işaret ile kitabına yazmıştır” şeklinde kısaca anlatmakta ve daha fazla izahın gerekli olmadığını ilave etmektedir.

aslen hırvat olan bu devlet adamı, sırasıyla kethüda, sancak beyi ve ardından diyarbakır, anadolu ve rumeli beylerbeyiliği ve nihayet 1015/1606 yılında vezir-i azam olmuştur. anadolu'daki eşkıyayı katletmiş ve katlettiği eşkıyayı kuyuya attırdığı için de kuyucu lakabını almıştır. 90 yaşına kadar istikametli bir hayat yaşamış ve padişah'ın baba iltifatına mazhar olmuşlardır.

o halde neden bu devlet adamının aleyhinde fazlaca konuşulmaktadır?

bilindiği gibi, iii. murad devrinde anadolu’da başlayan celâlî isyanları, iii. mehmet devrinde artarak devam etmiş ve özellikle mezhep mücadelesini esas alan kalenderoğlu’nun isyanı ile, anadolu yakılıp kavrulmaya başlamıştır. işte anadolu'nun isyanlarla kıvrandığı ve bu sebeple de osmanlı devletinin tarihinde bir ilke imza atarak 1606 yılında zitvatorok antlaşmasını imzalamaya mecbur kalması üzerine, kuyucu murad paşa, osmanlı padişahının fermanıyla aşağıdaki başarılara imza atmıştır.

1) murad paşanın ilk üzerine yürüdüğü celâlî, konya'daki saracoğlu ahmet’tir ve çevresine 30.000 kişi toplayacağını söyleyen bu eşkıya hemen idam edilmiştir. bunu silifke ve adanayı işgal eden cemşid ve muslı çavuş eşkıyalarını temizlemek takip etmiştir.

2) ikinci önemli işi, bir türlü durdurulamayan canbolat oğlu ve de lübnan ile suriye taraflarında baş kaldıran dürzi eşkıyalardır. canbolat oğlu ile 1607 yılında iskenderun yakınlarında yaptığı muharebeyi kazanan murad paşa, canbolat oğlunun istanbul'a teslim olmaya ve dürzi liderlerini de kaçmaya mecbur etmiştir.

3) asıl problem olan kalenderoğlu piri veya mehmet'e gelince, aslında eski bir çavuş, kethüda ve hatta mütesellim olarak görev yapan bu şahıs, 1604’de isyan etmiş ve anadolu beylerbeyini mağlup ederek manisa ve çevresini hakimiyeti altına almıştı. üzerine yürüyen murad paşa’dan çekinen kalenderoğlu önce ankara sancak beyliğini kabul etmiş, ancak halk kabul etmeyince yeniden isyan ederek ve de canbolatoğlu kuvvetlerinden kaçanları da çevresine toplayarak 30.000 kişilik bir kuvvetle bursa ve çevresini yakıp yıkmıştır (1607). bu olay istanbul’da duyulunca büyük heyecan uyandırmıştır. istanbul'a gelmesinden korkulan kalenderoğlu’nun üzerine gönderilen osmanlı kuvvetleri bozguna uğramış ve komutanları öldürülmüştür. bu bozgun ege’deki birçok şehrin de yakılıp yıkılmasına sebep olmuştur. kovalamacalar sonunda murad paşa, 1608 yılında göksun taraflarında kalenderoğlu ile karşı karşıya gelmiş ve kuvvetlerini dağıtınca kalenderoğlu destek aldığı iran'a sığınmıştır. nitekim ona destek veren tavil’in kardeşi meymun ve benzeri eşkıyalar da neticede iran şahına iltica etmişlerdir.

4) murad paşanın görevi bununla da bitmemektedir. bayburt’ta murad haniler ve beyşehir’de ise emir şahı denilen eşkıyayı tamamen ortadan kaldırmıştır. kısaca bir asra yakın osmanlı devletini alt üst eden celâlî isyanlarını murad paşa sona erdirmiştir. tarihlerin kaydettiğine göre, kuyucu murad paşanın üç sene süren bu eşkıya temizleme hareketi sırasında, 50.000 küsur eşkıya öldürülmüştür. elbette ki bunlar arasında masum olanlar da vardır ve bulunabilir. ancak aleyhteki ithamlar tamamen, mezhep taassubundan kaynaklanan ve tek taraflı olan abartmalardır.

iv. cağaloğlu (cigala-zâde) sinan paşanın dönme ve hain olduğu ve celâlî isyanlarına onun sebep olduğu şeklinde iddialar ve bu iddiaların gerçek yönü

cigala, italyan asıllı büyük bir komutan olan visconte di cicala’dır. oğlu scipione cicala 1560 yılındaki cerbe zaferi sırasında islam gazileri tarafından esir edilmiş ve kanuni'nin döneminde enderun’a verilmiştir. daha sonra yeniçeri ağalığı, beylerbeyilik ve kaptan-ı deryalık gibi görevlere gelen ve adı da müslüman olması hasebiyle cigala-zâde sinan paşa olan bu zat, lala mustafa paşa zamanında vezirlik makamına getirilmiş ve özellikle iran ile yapılan savaşlarda büyük bahadırlıklar göstermiştir. iii. murad zamanında 1596 yılında kazanılan haçova zaferinde gösterdiği kahramanlıklar sebebiyle, hoca sadeddin efendi ve kızlar ağası gazanfer ağanın etkisi ile vezir-i azam olur. ancak 45 gün süren bu görev, tekrar ibrahim paşa’ya iade edilir.

tarihçilerin kaydettiklerine göre, cigala-zâde sinan paşanın tenkit edilen üç önemli kusuru bulunmaktadır:
birincisi, haçova zaferinden kısa bir süre önce ordu bozgunla karşı karşıya gelme ihtimali üzerine önemli sayıda askerler kaçmıştı. zaferden sonra kaçanları tespit etmek üzere yoklama yaptırması ve 30.000 askerin dirliğini kesmesi ve hatta bir kısmını öldürmesi, asker içinde büyük kargaşalara sebep oldu.
ikincisi, haçova savaşına gelmediğini ileri sürerek kırım hanı gazi giray'ı azlederek yerine acemi olan kardeşi fetih giray'ı getirmesi ve bunun da kırım’da büyük kargaşalara vesile olmasıdır.
üçüncüsü ve bizce en önemlisi, sert mizaçlı ve fazla tenkitçi birisi olması ve makamına uygun düşmeyecek şekilde, “yakın geldin, uzak durdun” gibi sudan sebeplerle insanları çokça tenkit etmesidir.

özellikle osmanlı devletini türk düşmanı dönmelerin istila ettiğini iddia eden ve osmanlı devletinin ümmet anlayışını tenkit eden bazı araştırmacılar, cigala-zâde’nin, türk düşmanı papa vii. clement’in ajanı olduğunu, bu konuda rinieri adlı bir müellifin 1898 yılında viii. clement ve cağaloğlu sinan paşa adlı eser yazarak bunu belgelerle ispatladığını ileri sürmektedirler. osmanlı tarih kaynaklarında, onun ahlakı ile alakalı güzel şeyler söylenmese de ajanlığı ve hristiyanlığı ile ilgili tek kelime zikredilmemektedir. bu tür iddiaların ve hatta adı geçen kitabın, papanın fatihe gönderdiği mektuplar gibi olması da mümkündür. yani papa, böyle bir osmanlı devlet adamını kullanmak istemiş olabilir. ancak kullandığına ve bu zatın da hristiyanlıkta devam ettiğine dair osmanlı kaynaklarında bilgi bulunmamaktadır. ancak 1593’de kardeşi carlo’nun istanbul'a gelmesi ve ertesi yıl da kendisinin doğum yeri olan messina’ya gitmesi bu çeşit dedikoduların çıkmasına sebep olmuştur.

kaynakça​
1peçevî, c. ii, sh. 204-205, 252, 335: nâimâ mustafa efendi, ravzatu’l-hüseyn fi hulâsatı ahbârı’l-hâfikeyn (tarih-i naima) i-vi, istanbul 1280, c. i, sh. 223-225, 236-238, 281-284, c. ii, sh. 1-22, 26-39, 303-316, c. iii, 213-220, c. v, sh. 83-87; ahvâl-i celâliyân, süleymaniye kütp. esad efendi, nr. 2236; uzunçarşılı, osmanlı tarihi, c. iii, kısım i, sh. 99-113; ilgürel, müctebâ, “celâlî isyanları”, tdvia, c. viii, sh. 252-257.
2
peçevî, c. ii, sh. 354, 330-343; uzunçarşılı, osmanlı tarihi, c. iii, kısım i,?
3peçevî, c. ii, sh. 111-112, 204-206, 261-266, 284; uzunçarşılı, osmanlı tarihi, c. iii, kısım i, sh. 235, 354, 357; i. rinieri, clemente viii sinan bassa cicala, roma 1898; şâkiroğlu, “mahmûd h., cigala-zâde sinan paşa”, tdvia, vii, sh. 525-526; bazı ithamlar için bkz. yılmaz, mevlüt uluğtekin, osmanlı’nın arka bahçesi, sh. 94-101; danişmend, osmanlı tarihi kronolojisi, c. iii, sh. 178-179.

 

kanuni sultan süleyman 27 nisan 1495 pazartesi günü trabzon'da doğdu. babası yavuz sultan selim, annesi hafsa hatun'dur. hafsa hatun osmanlı ya da çerkezdir. kanuni sultan süleyman yuvarlak yüzlü, ela gözlü, geniş alınlı, uzun boylu ve seyrek sakallıydı.

kanuni sultan süleyman devri, türk hakimiyetinin doruk noktasına ulaştığı bir devir olmuştur. babası yavuz sultan selim, onu küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü. ilk eğitimini annesinden ve ninesi gülbahar hatun'dan (yavuz sultan selim'in annesi) aldı. yedi yaşına gelince tahsil için istanbul'a, dedesi sultan ikinci bayezit'in yanına gönderildi. şehzade süleyman, burada karakızoğlu hayreddin hızır efendi'den tarih, fen, edebiyat ve din dersleri alırken, savaş teknikleri konusunda da öğrenim görüyordu.

15 yaşına kadar babası yavuz sultan selim'in yanında kalan şehzade süleyman, kanunlar gereği sancak istemesi üzerine, önce şarki karahisara oradan da bolu, kısa bir süre sonra da kefe sancak beyliğine tayin edildi (1509).

yavuz sultan selim'in 1512 de tahta geçmesi üzerine istanbul'a çağrılan şehzade süleyman, babasının kardeşleriyle mücadeleleri sırasında istanbul'da kalarak babasına vekalet etti. bu sırada saruhan sancak beyliğinde de bulundu. babası yavuz sultan selim'in ölümü üzerine, 30 eylül 1520'de 25 yaşındayken osmanlı tahtına geçti.

kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi kolay ve çatışmasız oldu. çok ciddi ve kendinden emin bir padişah olan kanuni sultan süleyman, azim ve irade sahibiydi. yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. iş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. zigetvar kuşatmasını idare ederken, 7 eylül 1566 yılında 71 yaşında vefat etti.

kendisine "kanuni" denmesi, yeni kanunlar icat etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. kanuni sultan süleyman adaleti seven bir padişahtı. mısır'dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve mısır valisini değiştirmesi bunun açık kanıtıdır.

kanuni sultan süleyman, tahta çıktığı sırada osmanlı devleti dünyanın en zengin ve en güçlü devleti konumundaydı. babasının ölümü ve kendisinin padişah olması, "arslan öldü, yerine kuzu geçti" diye düşünen avrupalıları sevindiriyordu. ancak avrupalılar, çok geçmeden hayal kırıklığına uğradılar.

büyük bir devlet adamı olan kanuni sultan süleyman aynı zamanda ünlü bir şairdi. meşhur şiirlerinden birisi şudur:

"halk içinde muteber bir şey yok devlet gibi,
olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi.
saltanat dedikleri bir cihan kavgasıdır,
olmaya baht ü saadet dünyada vahdet gibi".

erkek çocukları: ikinci selim, bayezid, abdullah, murad, mehmed, mahmud, cihangir, mustafa
kız çocukları: mihrimah sultan, raziye sultan

 

osmanlı devletinde şehzade eğitim sistemi.

osmanlı padişahlarının oğulları babalarının sağlığında yüksek haslarla görevlendirilirlerdi. bu suretle bütün askeri, siyasi, idari işlerde yetiştirilirlerdi. yanlarında annesi, hocaları, askerleri ve maiyeti olduğu halde sancağa gönderilirlerdi. sancakta bulunan şehzadelere çelebi sultan denirdi. osmanlılarda şehzadeler on - on yedi yaşına geldiklerinde sancaklara gönderilir, lala dediğimiz çok tecrübeli bir devlet adamının gözetiminde hem işleri yürütür hem de yetiştirilirlerdi. yanında bulunan diğer görevliler şunlardır: defterdar, nişancı, ruznamçeci, çavuş başı, divan katibi, miralem, mirahor, çeşnigir, kapı ağası, tabip, bahçıvan vb. bu ise bizlere küçük bir devlet teşkilatlanmasının örneğini gösterir ki bu sayede şehzade mükemmel bir şekilde yaşayarak eğitimini almış olur.

şehzadeler kendi sancaklarında zeamet ve tımar tevcih edebilir, berat ve hüküm verebilir, askerleriyle birlikte savaşlara katılabilirlerdi. ancak yapacakları tüm işlerde merkeze bilgi vermek zorundaydılar. böylece osmanlı devleti şehzadeleri yetiştirirken merkezi otoriteyi ihmal etmemiştir. devletin başarılı olmasının temel sebebi, merkezi otoritesinin çok güçlü olmasındandır. tarih içerisinde merkezi otoritesi en güçlü olan devlet osmanlı devletidir. en uzun ömürlü olan türk devleti de bu sebepledir ki osmanlılar olmuştur.

şehzadeler anadolu da belli başlı şehirlerde görev almışlardır. önemli şehirler şunlardır ; manisa, amasya, konya, trabzon, kütahya, sivas, sinop, muğla, bursa, izmit, eskişehir ve balıkesirdir. şehzade sancakları içerisinde ise en meşhur olan manisa'dır. bunun sebebi ise burada yetişen şehzadelerden padişah olanın çok olmasıdır. manisa'da görev yapan şehzadeler şunlardır; yıldırım beyazıd’ın oğlu süleyman çelebi, ii. murat’ın oğlu ii. mehmet (fatih) ii. mehmet'in oğlu mustafa, ii. beyazıt'ın oğulları abdullah ve mahmut, yavuz selim’in oğlu süleyman ( kanuni ), kanuninin oğulları mustafa ve mehmet, ii. selim’in oğlu murat, ii. murat’ın oğlu mehmettir.

günümüz modern eğitim sisteminin temellerinde şunlar bulunmaktadır: öğrenci, öğretmen, eğitim sistemi, ders araç gereçleri, okul, rehberlik. manisa’da kurulan ve şehzade mektebi dediğimiz yapıyı bu ölçütlerle inceleyelim.

manisa şehzade mektebinin özel öğrencileri şehzadelerdir. devlet işlerinde tecrübe kazanmak için gelen şehzadeler burada tüm alanlarda eğitim görmüşler ve usta ellerde yetiştirilmişlerdir. mesela bir şehzadenin annesi ; padişah eşinin ve şehzade anneliğinin nasıl olması gerektiğini burada alacağı eğitimle öğrenir. lala'nın defterdarın ve diğer görevlilerin eğitimleri yine bu okulda verilir. şehzade padişah olduğunda maiyeti efradının ona nasıl davranacağı eğitimi verilirken şehzadenin kabiliyeti ve özelliklerini çok iyi öğrenen bu insanlar yönetimde ve sosyal hayatta hata yapmazlar böylece bir sistem oluşturulmuş olur ki, devlet idaresinde hatalar yapılmaz ve önemli ölçüde başarılar kazanılmış olur. alelade tahta çıkmayan bu şehzadelerden her birisi cihan padişahlığına adaydır. nitekim de bu böyle olmuş ve osmanlı sultanları tarihe yön vermişlerdir. öyle ki şehzadeler o kadar yeterlilerdir ki şehzadelikleri döneminde örfi hukuka dair kanunlar dahi hazırlamışlardır. şehzade süleyman manisa sancağında görev yaparken istanbul'a bir siyasetname göndermiştir. işte bu belgeden bir kısmı şu şekildedir. "bir cemaat bir mahalle içinde adam öldürmüşse; o cemaat, mahalle ve köy halkı öldüreni bulmak zorundadır. bulmazlarsa fidye ile cezalandırılacaklardır."

küçük yaştaki şehzadelerin eğitimi için tayin edilen hocalar; onların dini, manevi eğitimlerinden sorumluydular. şehzadelerle birlikte sancağa çıkar ve onlara fıkıh, hadis, kelam, tefsir ilimlerinin yanında tarih, astronomi, coğrafya, kimya, matematik gibi dersleri de okuturlardı. ayrıca öğrencinin kabiliyetine göre manevi ve tasavvufi dersler verilirdi. nitekim molla hüsrev ve molla fenari’den sonra bir maneviyat eri olan akşeyh hazretlerinden ders alan ii. mehmet (fatih) dünyanın en başarılı hükümdarlarından biri haline gelmiş, akşeyh hazretlerinin yönlendirmeleri ve manevi nüfuzuyla istanbul'un fethi osmanlı devletine müyesser olmuştur. bunlar haricinde şehzadeler idari, siyasi, askeri ve dış politika ile ilgili de eğitim almışlardır.
lalalar; şehzadelerin idare ettiği sancağın vezir-i azamı özelliğindedir. şehzadenin terbiyesinden sorumlu olduğu gibi devlet idaresi ve devlet reisi olarak yetişmesinde de çok etkili rol almışlardır. hatta bazı lalalar şehzade hükümdar olduktan sonra bile hizmetlerine devam etmişlerdir.

şehzadelerin irfan ve kabiliyetlerine göre yanlarında alim, şair, edip şahsiyetler de bulunur, bunlardan eğitim alan şehzadeler arasında ilmi eser yazan, şair, edebiyatçı, hükümdarlar da yetişmiştir. özellikle yönetim alanında yetiştirilen şehzadeler tam anlamıyla devlet başkanı stajı ve eğitimi görmekteydiler. almış oldukları bu eğitimi ise tüm hayatları boyunca kullanmışlardır.
şehzadelerin almış oldukları dersleri ise şu şekilde sıralayabiliriz;
1- devlet yönetimi ile ilgili dersler: devlet idaresi ile ilgili olarak idare, hukuk, askerlik ve siyasi konularda uzmanlardan ders almışlardır. askeri ve siyasi alanda özel olarak yetiştirilen şehzadeler fiilen askerleriyle birlikte savaşa katılmışlardır.
2- dini-manevi dersler: dönemin en meşhur alim, şeyh ve mutasavvıflarından dersler almışlar ve bu ilişkileri hükümdar olduktan sonra da devam etmiştir.
3- spor eğitimi: kabiliyet ve yeteneklerine göre spor dersleri almışlardır. bunlar ise ata binmek, ok atmak, kılıç kullanmak, güreş, yüzmek, değişik halk oyunlarını öğrenmektir.
şehzadeler almış oldukları çok iyi bir eğitimden sonra devlet işlerinde görev almaya başladıklarında çok fazla başarılı olurlar, hatta hükümdar olduktan sonra dahi lalalarının fikirlerine müracaat ederek devlet için en doğru kararları verirlerdi.
sonuç: şehzade eğitim sistemiyle geleceğin padişahları en mükemmel şekilde yetiştirilmişlerdir. bir taraftan devlet idare yapısı öğretilirken diğer taraftan fikri eğitimleri mükemmel bir şekilde tamamlanmıştır. beste yapacak kadar musiki dersi alan şehzadeler, baş pehlivanla güreşecek kadar spor eğitimi almışlardır. ilmi eser yazabilecek seviyeye gelen bu şehzadeler zaman içerisinde tarihe ve cihana damgalarını vurmuşlar tüm insanlığın teveccühünü kazanmışlardır. annesiyle birlikte sancaklarda görev aldıkları için şefkat ve merhametten yoksun kalmayan bu yüce insanlar bir karıncayı incitmekten korkarken çok büyük, devasa haçlı ordularını da durdurmayı başarmışlardır. halkla iç içe yaşamasını öğrenen şehzadeler, halkın tüm dertleriyle ilgilenirken kadrolarını da buna yönlendirmişlerdir. halkın tüm dertlerine çare bulan bu yöneticiler ve bunu bu haneden mensupları halkın ve hakkın huzurunda hak ettikleri yeri almışlardır.

 

osmanlı'da bayrak.

devletleri temsil eden renk ve sekli özelleştirilmiş milli alamet. arapça raye ve liva kelimelerinin karşılığı olan bayrak ve sancak, umumiyetle dikdörtgen biçiminde ve kumaştan yapılır. bayrak bir milletin varlığının ve bağımsızlığının sembolü, tarihinin hatırasıdır. değeri; pamuk, atlas ve ipekten yapılmasına bağlı olmayıp, temsil ettiği milletin kıymeti ile ölçülür. devletin hakimiyetini, bağımsızlığını ve şerefini temsil ettiği için bayrağa saygı gösterilir. çok eski zamanlarda kurulan devletler ve kavimler, bayrak veya bayrağa benzeyen semboller kullandılar. islam tarihinde ise hicretin birinci yılından itibaren bayrak kullanılmaya başlandı. peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem hicretin birinci senesinde sam'dan dönmekte olan kureyş kervanına karşı gönderdiği hazret-i hamza komutasındaki otuz kisilik kuvvete bayrak seklindeki sembolü ilk defa kendi elleriyle bir mızrağın ucuna beyaz bir bez bağlayarak askerlerden ebü mersed'in eline verdi. liva-ül-beyda ismiyle anılan bu bayrak, hayber gazasına kadar kullanıldı. hayber'den sonra raye denilen siyah bir bayrak kullanıldı. dört halife devri, emeviler, abbasiler, endülüs emevileri zamanlarında da çeşitli renk ve şekilde bayraklar kullanıldı.

türklerin ilk kullandıkları bayrağın rengi ve şekli hakkında kesin bir malumat yoktur. ancak orta asya tarihi hakkındaki bilgilere dayanarak islamiyet'ten önceki türklerde tuğ adı verilen bayrak veya sembollerin kullanıldığı bir gerçektir. siyahtan kırmızıya kadar; mavi, sarı, yeşil, beyaz gibi çeşitli renklerde semboller kullanmış olan eski türkler, bir mızrağın ucuna bağladıkları, umumiyetle ipekten yapılmış bu alametlere batrak, badruk, bayrak gibi isimler verdiler. dokuzuncu asırdan itibaren kitleler halinde müslümanlığı kabul eden türkler de çeşitli bayraklar kullandılar. bu bayraktaki en büyük özellik, islami motif ve unsurların on plana geçmesiyle birlikte, milli motif ve sembollere de yer verilmesi idi. ilk müslüman türk devletlerinden olan gaznelilerin bayraklarında, yeşil zemin üzerinde beyaz hilal ve kuş resimleri vardı. karahanlıların bayraklarında al renk üzerinde dokuz tuğ resmi bulunuyordu. diğer müslüman türk devletleri de çeşitli renk ve şekilde bayraklar kullandılar. büyük selçuklu devletinin ilk yıllarında mavi zemin üstüne beyaz çift kartal sembolü ve siyah çizgili gerilmiş yay ve ok resimleri varken, daha sonra siyah renkli bayrak kullandılar. bu bayrak anadolu selçukluları tarafından da benimsenmişti. selçuklularda hanedan rengi olarak kabul edilen al renkti bayraklar da vardı. haçlı seferlerine kahramanca göğüs geren selahaddîn-i eyyubi'nin bayrağı san renkli olup, üzerinde hilal bulunuyordu. bu şekil hem bu devletin bayrağı, hem de avrupalılar tarafından islamiyetin sembolü olarak kabul edilmiştir.

osmanlılar zamanında da çeşitli renk ve şekillerde bayraklar kullanıldı. osmanlılarda bayrak; padişahı, dolayısıyla devleti temsil ederdi. zira padişah, devleti temsil etmekteydi padişah bayrak ve sancakların, emîr-i alem denilen paşa ile bunun maiyetindeki saltanat sancaklarıyla mehterhane takımım ihtiva eden bölükler taşırdı. ayrıca her ocağın, her birliğin hatta her ortanın (taburun) ayrı sancağı vardı. sancaklar da çeşitli renklerde kullanılmıştır. yeşil ve kırmızı renklerin hakim olduğu bayrak ve sancaklarda, osman oğullarının hanedan rengi kırmızı daha doğrusu al idi. al renk, doğrudan doğruya osman oğullarını işaret ederdi. sultanlar yani padişah kızları bile beyaz renkte değil al renkte gelinlik giyerlerdi. padişahın yorganı, çarşafı, yastığı al renkteydi. al renk esasında selçuklularda da hanedan rengi olarak kabul ediliyordu. osman oğulları, selçuk oğullarının meşru varisleri olarak bu rengi devir almışlardır. bu husus al renge tamamen bir milli karakter vermiştir ki, bugün de devam etmektedir. selçuklular da bu rengi selefleri olan karahanlılardan almışlardı. kırmızıyı süsleyen ayın menşei ise destanlar dönemine kadar dayanır. yıldız ise daha sonraki devirlerde konulmuştur.

osmanlıların ilk bayrağı, anadolu selçuklu hükümdarı giyaseddîn mes'üd tarafından osman beye gönderilen hediyeler arasındaki beyaz renkli bayrak idi. on dördüncü asırdan itibaren çeşitli renk ve şekilde bayraklar kullanıldı. kamus-ül-a'lam'da bildirildiğine göre, osmanlı sancağının rengini ve (bugünkü ay yıldızlı türk bayrağının) şeklini tayin eden, sultan birinci murad ve yıldırım bayezîd han devirlerinde yaşayan timurtaş paşa'dır. bu asırda osmanlı donanmasında ve azap kıt'alarında kırmızı; yeniçeri kıt'alarında beyaz bayraklar kullanıldığı, fatih sultan mehmed han' in muharriri olan tarihçi tursun bey'in ifadelerinden anlaşılmaktadır. on beşinci asırda osmanlıların kırmızı bayraklar kullandıkları, aşık paşazadenin alaşehir'de dokunan bir nevi al kumaştan bayrak ve hil'at yapıldığı hakkındaki kaydında yer almaktadır. muhtelif kaynakların incelenmesinden anlaşıldığına göre, osmanlılar kuruluştan itibaren diğer islam ve türk devletlerinde olduğu gibi, çeşitli bayraklar kullandılar. on beşinci asırda padişaha ait sancaklardan başka çeşitli askeri birliklere ve büyük devlet adamlarına, beylerbeyi, sancak beyi, donanma kumandanı ve reisleriyle azap ocakları na ve ticaret gemilerine mahsus türlü renklerde bayrak ve sancaklar vardı. bu bayrakların ve sancakların üzerinde muhtelif şekil ve yazılar bulunurdu. yeniçeri ocağının muhtelif ortalarının (tabur) kendileri ne mahsus nişanları vardı. kışlaların kapılarına asılan ortaların bayraklarına bu alametler nakledilirdi. bu asırda yeniçerilere ak, sipahilere kırmızı, silahtar bölüğüne san, orta ve aşağı bölüklere alaca renkli olarak verilen bayraklar bu birliklere verilen sancak mahiyetinde idi. çünkü osman gazi'den itibaren kanuni devri de dahil olmak üzere padişahlara mahsus olan bayrak beyaz renkli idi. yavuz sultan selim han'in çaldıran ve mısır seferlerinde, otaginin önüne hakimiyet alameti olan beyaz ve kırmızı renkli bayraklar dikilmisti. ayrıca yavuz sultan selim han zamanında, bugün topkapı sarayı mukaddes emanetler dairesinde bulunan, peygamber efendimize sallallahü aleyhi ve sellem ait olan sancak-i şerif osmanlılara geçti. çok büyük hürmet ve ihtimam gösterilerek asırlardır muhafaza edilen sancak-i şerif kılıf içinde bulundurulur, asla açılmazdı. sefer-i hümayunda padişahlar beraberlerinde götürürlerdi. halifelik alametlerinden biri olan sancak-i şerif, devleti son derece tehdit eden hallerde ve isyanlarda padişahın emriyle çıkarılır, millet, asilere karşı sancak-i şerifin altında toplanmaya çağrılırdı. bu suretle millet birlik içinde hareket ederek isyanı bastırırdı.

yavuz sultan selim zamanında çaldıran seferinde ilk defa olarak kullanılan yeşil renkli bayrak, bu devirden sonra da hemen her zaman sık sık kutlanmıştır. osmanlıların, hilafeti de haiz olduklarını göstermek ve peygamber efendimizin meşru halefleri olduklarını belli etmek için kullandıkları yeşil renkli sancak, barbaros hayreddîn paşa ve utuç ali reis'in donanmalarında da kullanıldı. peygamber efendimizin sallallahu aleyhi ve sellem mensubu olduğu hasimîlere ait olan yeşil renkli sancak, sultan birinci mahmud han devrinde donanmanın bayrağı kabul edildi.

kanuni sultan süleyman han devrinde de beyaz, alaca, kırmızı ve san bayraklara siyah ve yeşil renkliler de ilave edildi. doğrudan doğruya padişahın hassa kuvvetini teşkil eden kapı kulu ocaklarının taşıdıkları bayraklar, umumiyetle saltanat sancakları sayılırdı. macaristan seferine çıkan ve orduya kumandan tayin edilen sadrazam ibrahim paşa' ya; beyaz, yeşil ve sarı renkte üç sancakla iki kırmızı, iki de alaca bayrak verilmesi bu hususu ispat etmektedir. topraklı süvarinin yukarısı yeşil, aşağısı kırmızı renkte olmak üzere iki renkli bayrağı vardı.

osmanlı ordusunda olduğu gibi, donanmasında da türlü renk ve şekillerde bayraklar kullanıldı. on beşinci asırda genellikle kırmızı renkli bayraklar kullanıldığı halde on altıncı asırda kumandana mahsus bayrağın yeşil, derya beylerinin ise beyaz, kırmızı, sarı, sarı kırmızı, ufki çizgili alaca bayraklar kullandıkları görülmektedir. bu asırda ticaret gemilerinin beyaz bayraklar taşıdıkları da bazı kaynaklardan anlaşılmaktadır. daha sonraki asırlarda da kaptan paşalara mahsus olan bayrak yeşil idi. gemi sancaklarında en ziyade kırmızı (al) renk kullanılmakla beraber, yeşil bayraklar da çöktü. bunların kimlere ait olduğu üzerilerindeki şekillerden anlaşılırdı. sultan birinci mahmud han devrinden sonra donanmada daha çok yeşil sancaklar kullanılmaya başlandı.

kalyonlarin kıç sancakları yeşil olduğu gibi, amirallere mahsus forslar da yeşil zemin üzerinde zülfikar ve hilal şekillerini ihtiva ederdi. sultan üçüncü selim han zamanında ordu ve donanmada yapılan yeni düzenlemeler esnasında bayraklar üzerindeki hilal şekline, sekiz köşeli yıldız ilave edildi. bayrak meselesinin muayyen esaslara bağlandığı bu devirde, büyük gemilerin muhtelif direklerine çekilecek bayraklar tespit edildi. padişaha mahsus gemiye (taht gemisi) çekilecek kırmızı sancağın üstünde sultan üçüncü selim han'in tuğrası vardı. ticaret gemilerinin taşıdığı bayrakların renk ve şekillerinin tespit edildiği bu dönemde, cezayir beylerbeyinin, üst köşesinde beyaz renkte sarıklı bir insan başı bulunan kırmızı bayrağı vardı. bu dönemde kumandan forsları yeşil olup, beylerbeyliğine ait ticaret gemilerinin bayrağı; yeşil, beyaz, kırmızı üç ufki parçadan meydana gelmişti. tunus ve cezayir ticaret gemileri ortası yeşil olmak üzere iki mavi, iki kırmızı, beş ufki parçadan meydana gelen bayraklar taşıyordu, trablus beylerbeyi ile istanbul limanına mahsus sancak, üç hilalli olup yeşildi. sultan üçüncü selim han devrinde kurulan nizam-i cedîd ordusu kıt'aları için ihdas edilen, ortasına sarı. sırma ile bir hilal, yahut ortadaki hilalden başka dört köşesine de hilaller işlenmiş kırmızı veya fes rengi bayraklar kullanıldı.

sultan ikinci mahmud han zamanında da bayrak şekilleri hemen hemen ayniyle devam etti. ancak bu devirde kalelere ve hükumet binalarına ay yıldızlı al sancak çekildiği görülmektedir. yeniçeri ocağının kaldırılması üzerine bunlara ait hususi bayrakların kullanılmasına son verildi. yeniçeriler arasında çok yayılmış olan yeniçeriliği ve bektaşiliği hatırlatan bir takım kelimelerle birlikte bayrak kelimesinin kullanılması da yasak edildi. bunun yerine sancak kelimesinin kullanılması için her tarafa emirler verildi.

yeniçerilerin son zamanlarında daha ziyade kırmızı renkte, üzerinde beyaz bir pençe, bir zülfikar ve bir daire şekli bulunan çatal üçlü bayraktar kullanıldı.

sultan ikinci mahmud han tarafından kurulan asakir-i mansure-i muhammediyye'ye mahsus olarak üzerinde kelime-i şehadet veya fetih ayetleri bulunan siyah bayraklar yapıldı. siyah rengin tercihi peygamber efendimizin ukab adlı meşhur siyah sancağının rengini taklit etmek maksadıyla.

ikinci meşrutiyetin ilanına kadar orduda üzerinde ayetler yazılı ve hükümdarların ortası tuğralı armalarını taşıyan sırma saçaklı çeşitli alay sancaktan kullanıldı ve ondan sonra da bu adet devam etti. bu sancakların rengi umumiyetle kırmızı idi.

kırmızı zemin üzerine hilal ve yıldız bulunan bayrak, osmanlılarda ilk defa 1793'de devletin resmi bayrağı olarak kabul edildi. ancak bu bayraktaki yıldız, sekiz köşeli idi. bu bayrak osmanlı devletinin resmi ve umumi sembolü olarak kullanıldı sultan birinci abdülmecîd han zamanında 1842'de yıldızın beş köşeli olması kararlaştırıldı ve osmanlı bayrağının şekli kesinleşti. bu devirde padişaha ait tuğralı sancaktan başka hükümdarın gemileri ziyaretinde kullanılan, ortasında güneş ve dört köşesinde de sualar bulunan bir sancak daha vardı. kaptan paşaya mahsus sancakta; bir hilal ile sekiz köşeli yıldız mevcutlu. osmanlı hakimiyetinde bulunan, tunus, eflak, bogdan beyleri ile sırp prensliğinin özet bayraklarında, osmanlı bayrağının kırmızı rengiyle birlikte mavi, beyaz, san gibi mahalli renkler de kullanılırdı. tunus beyinin sancağının, ortasında kırmızı zemin üzerindeki bir beyaz daire içinde kırmızı hilal ve yıldız şekli mevcuttu. sırp, eflak ve bogdan beylerbeyleriyle sisam adasına ait hususi bayrakların üst köşelerinde, osmanlı hakimiyetinin sembolü olmak üzere, kırmızı zemin üzerinde beyaz üç yıldız bulunan sarı eflak bayrağı ile mavi bogdan bayrağında, birincisinde çifte kartal, ikincisinde de bir öküz bacı mevcuttu.

sultan abdülazîz han zamanından başlayarak, padişahlara mahsus kırmızı renkli bayrakların ortasındaki tuğraların beyaz renkte sekiz suali bir güneş içinde alınması adet oldu. sonradan bu bayrağın rengi vişne çürüğü olarak değiştirildi ve saltanat sancağı kabul edilen bu bayrak, saltanatın kaldırmasına kadar devam etti.

sultan ikinci abdülhamîd han zamanında cuma namazı münasebetiyle yapılan selamlık resminde hilafete mahsus bir bayrak kullanılırdı. bu, kırmızı atlas zemin üzerine etrafı beyaz kitaptan ile işlenmiş dört köşe bir çerçeve içinde; bir tarafında fetih süresi, diğer tarafta ise güneş resmi bulunan sırma saçaklı ve ucu hilalli bir sancaklı.

1922'de türkiye büyük millet meclisi hükumeti tarafından saltanatın kaldırılarak, hilafet makamı ihdas edilmesi üzerine halifeye mahsus olarak, yeşil zemin ortasında sekiz suali beyaz bir güneş içindeki kırmızı zeminde beyaz ay yıldızı ihtiva eden bir sancak kabul edildi ve saltanata mahsus bayrak kaldırıldı. lakin daha önceki milli bayrak muhafaza edildi. cumhuriyet idaresinin kurulmasından ve halifeliğin kaldırılmasından sonra 25 teşrin-i evvel 1925'de bir sancak talimatnamesi çıkarı larak, harp ve ticaret gemileri hakkında muayyen esaslar kabul olundu. bu talimatname milli bayrağın şeklini tespit etmekle beraber, daha ziyade donanmanın ihtiyaçlarına göre yapıldığından, az çok hususi bir mahiyet arz ediyordu bunun üzerine 29 mayıs 1936 tarih ve 2994 sayılı kanunla türk bayrağının şekli ve ölçüleri kesin bir şekilde tespit edildi. 28 temmuz 1937 tarih ve 2/7175 sayılı kararnameye ilişik 45 maddelik bir tüzük (türk bayrağı nizamnamesi) ile de türk bayrağının kullanılışı nizam altına alındı.

osmanlılar döneminde, devleti, hanedanı, milletin hükümranlığını temsil eden bayrak kesin olarak kutsal sayılırdı. yere düşürmemek, düşmana bırakmamak, manevi haysiyetine dokunacak bir duruma sokmamak için ölüm dahil her türlü fedakarlık göze alınırdı. bayrak ve sancağına hakaret ettirmek en büyük milli şerefsizlik olarak kabul edilirdi. bayrağa hakaret, padişaha hakaret suçu ile aynı derecede tutulurdu. bayrağın kutsallığı muharebe meydanında en yüksek mertebesini bulur, bayrağı düşürmemek için nice vezirlerin en küçük bir tereddüt göstermeden şehitliği göze aldıkları ve art arda şehit oldukları görülürdü. zira bayrağın düşmesi hezimete uğrama ve mağlub olma alameti idi.

 

padişahların eşleri.

i. osman
1- mal hatun; anadolu selçuklu veziri ömer abdülaziz bey'in kızı ve orhan gazi'nin annesi
2- rabi'a bala hatun; şeyh edebalı'nın kızı ve şehzade alaaddin'in annesi

orhan
1- nilüfer hatun; yarhisar tekfurunun kızı ve i. murad ve şehzade kasım'ın annesi. eski adı holofiro
2- asporça hatun; bizans imparatoru'nun kızı ve şehzade ibrahim'in fatma hatun'un annesi.
3- theodora hatun; şehzade halil'in annesi ve imparator kızı.
4- eftandise hatun; mahmud alp'in kızıdır.

i. murad
1- gülçiçek hatun; yıldırım bayezid'in ve yahşi bey'in annesi
2- marya thamara hatun; bulgar kralı'nın kızı
3- paşa melek hatun; kızıl murad bey'in kızı
4- fülane hatun; candaroğullarından bir beyin kızı
5- fülane hatun; bulgar beyinin kızı

i. bayezid
1- germiyanoğlu devlet şah hatun; isa, mustafa ve musa'nın annesi
2- devlet hatun; yine germiyenoğlu olduğu söylenen ve sultan mehmed çelebi'nin annesi ve ilk valide sultan
3- hafsa hatun; aydınoğlu isa bey'in kızı
4- sultan hatun; dulkadiroğlu süleyman şah'ın kızı
5- marya olivera despina hatun; sırbistan kralı lazar'ın kızı

i. mehmed
1- şeh-zade kumru hatun; amasyalı bir paşa'nın torunu
2- emine hatun; dulkadiroğlu mehmed bey'in kızı ve ii. murad'ın annesi

ii. murad
1- dulkadiroğlu alime hatun
2- yeni hatun; amasyalı mahmud bey'in kızı
3- hüma hatun; abdullah isimli bir şahsın kızı ve fatih'in annesi. fatih'in annesinin devşirme olduğu nakledilmektedir. ancak müslüman olduğu kesindir ve hele ortodoks olan mara hatun ile fatih'in üvey annelik dışında alakası yoktur.
4- tacünnisa hatice halime hatun; candaroğlu isfendiyar bey'in kızıdır.
5- mara hatun; çocuksuz ve ortodoks olarak ölen ve fatih'in üvey annesi olan bu kadın sırbistan despotu corc bronkoviç'in kızı

ii. mehmed
1- gülbahar hatun; ii. bayezid ile gevher sultan'ın annesi
2- gülşah hatun; karamanoğullarından ibrahim bey'in kızıdır.
3- sitti mükrime hatun; dulkadiroğlu süleyman bey'in kızıdır.
4- çiçek hatun; türkmen beyi kızıdır.
5- helene hatun; mora despotu demetrus'un kızıdır.
6- anna hatun; trabzon imparatoru'nun kızıdır; evlilikleri kısa sürmüştür.
7- alexias hatun; bizans prenseslerindendir.

ii. bayezid
1- nigar hatun; şehzade korkut ile fatma sultan'ın annesi ve abdullah vehbi kızı
2- şirin hatun; abdullah kızı ve şehzade abdullah'ın annesi
3- gülruh hatun; abdülhayy kızı ve alemşah ile kamer sultan'ın annesi
4- bülbül hatun; abdullah kızı ve şehzade ahmed ile hundi sultan'ın annesi
5- hüsnüşah hatun; karamanoğlu nasuh bey'in kızı
6- gülbahar hatun; abdüssamed kızı ve muhtemelenyavuz'un annesi
7- ferahşad hatun; kefe sancak beyi mehmed'in annesi
8- ayşe hatun; dulkadiroğlu alaaüddevle bozkurd bey'in kızı ve bir görüşe göre yavuz'un annesi

i. selim
1- ayşe hatun; mengli giray i'in kızı ve beyhan ile şah sultan'ın annesi
2- ayşe hafsa hatun; kanuni, hatice, fatma ve hafsa sultanların annesi

i. süleyman
1- hürrem haseki sultan; kanuni'nin nikah aldığı ve aslen ukran bir ortodoks rahibin kızı yahut fransız veya italyan olduğu hususunda iddialar bulunan cariyedir. şehzade mehmed ve ii. selim'in annesi
2- mahidevran kadın; abdullah kızı ve şehzade mahmud'un annesi
3- gülfem hatun; cariyelerden ve şehzade murad'ın annesi
4- fülane hatun; abdullah kızı ve şehzade mahmud'un annesi

ii. selim
1- nurbanu sultan; iii. murad'ın annesi ve italyan asıllı bir cariyedir.

iii. murad
1- safiye valide sultan (venedikli baffo); iii. mehmed ile ayşe sultan'ın annesi ve cariye. osmanlı hareminde devlet işlerine en çok müdahale eden kadın efendi.
2- şems-i ruhsar haseki; rukkiyye sultan'ın annesi. medine'de vakfı var.
3- şah-i huban haseki
4- naz-perver haseki

iii. mehmed
1- handan valide sultan; i. ahmed'in annesi
2- fülane valide sultan; abaza asıllı ve i. mıstafa validesi
3- fülane haseki; şehzade mahmud annesi
4- fülane haseki; şehzade selim annesi

i. ahmed
1- hatice mahfiruz sultan; genç osman'ın annesi
2- kösem sultan (mahpeyker sultan); iv. murad'ın annesi ve osmanlı hareminin en namdar kadını
3- fatma haseki; cariyelerdendir.

ii. osman
1- akile (rukiyye) hanım; şeyhülislam esad efendi'nin kızıdır ve hür kadınlardan nikah ile evlenilen nadir kadınlardandır.
2- ayşe hanım; pertev paşa'nın torunu

iv. murad
1- ayşe haseki sultan

ibrahim
1- hatice turhan (tarhan) valide sultan; rus asıllı bir cariyedir ve uzun yıllar naibe-i saltanatlık yapmıştır. iv. mehmed'in annesidir.
2- saliha dil-aşub valide sultan; ii. süleyman'in annesi ve cariye. iii. haseki olduğu sanılıyor.
3- hatice muazzez sultan; ii. haseki'dir ve ii. ahmed'in annesidir.
4- hüma şah haseki sultan (telli haseki); sultan ibrahim'in en çok sevdiği haseki'si. nikah ile kadınlığa alındı.
5- ayşe sultan; 4. haseki
6- mah-i enver sultan; 5. haseki
7- şivekar sultan; 6. veya 7. haseki

iv. mehmed
1- meh-pare emetüllah rabi'a gülnuş valide sultan; gülnuş sultan diye bilinir. girit'li bir ailenin kızıdır. ii. mustafa ve iii. ahmed'in annesidir.
2- afife kadın
3- gülnar kadın
4- kaniye haseki
5- siyavuş haseki

ii. süleyman
1- hatice haseki; baş kadın'dır
2- behzat haseki
3- ivaz haseki
4- sülün haseki
5- şeh-süvar haseki
6- zeyneb haseki

ii. ahmed
1- rabi'a haseki sultan; haseki sultan diye anılırdı.

ii. mustafa
kadın efendileri

1- ali-cenab; baş haseki
2- şeh-süvar valide sultan; 4 haseki ve iii. osman'ın annesi
3- saliha sebkati valide sultan; cariyelerinden ve i. mahmud'un annesi
4- hüma şah haseki
5- afife haseki
6- hatice haseki

ikballeri

7- hafsa sultan; üçüncü haseki olduğu söyleniyorsa da kadın efendi olması kuvvetlemuhtemeldir.
8- hanife hatun; ikinci veya üçüncü ikbaldir.
9- fatma şahin hatun

iii. ahmed
kadın efendileri

1- emetullah baş kadın; baş haseki
2- rukıyye ikinci kadın
3- emine mihrişah ikinci kadın; iii. mustafa'nın annesi
4- hatice ikinci kadın
5- rabi'a şermi kadın
6- zeyneb kadın
7- emine musall kadın
8- hanife kadın
9- gülşen kadın
10- ümmü gülsüm kadın
11- hurrem kadın
12- meyli kadın
13- fatma hüma şah kadın
14- nijad kadın
15- nazife kadın

ikballeri

16- şayeste sultan
17- ayşe hanım; ikinci veya üçüncü ikbaldir.
18- hatem hatun

i. mahmud
kadın efendileri

1- hace ali-cenab baş kadın
2- hace ayşe kadın
3- hace verd-i naz dördüncü kadın
4- hatice rami altıncı haseki
5- hatem ikinci kadın
6- raziye kadın

ikballeri

7- meyyase hanım; bai ikbal
8- fehmi hanım; ikinci ikbaldir.
9- habbabe hanım
10- sırrı hanım

iii. osman
kadın efendileri

1- leyla baş kadın
2- zevki üçüncü kadın
3- ferhunde emine dördüncü kadın

iii. mustafa
kadın efendileri

1- avn'ül-hayat baş kadın efendi
2- mihr-i şah valide sultan; baş kadın efendi ve iii. selim'in annesi
3- rif'at ikinci kadın efendi
4- ayşe adil-şah üçüncü kadın efendi
5- fehmi üçüncü kadın efendi
6- binnaz üçüncü kadın efendi

i. abdülhamid
kadın efendileri

1- ayşe sine-perver valide sultan; iv. mustafa'nın annesi ve iv. kadınefendi
2- nakş-ı dil valide sultan; ii. mahmud'un annesi ve önce ikinci ikbal sonra kadın efendi
3- hatice ruh-şah baş kadın efendi
4- hüma şah baş kadın efendi
5- ayşe baş kadın efendi
6- binnaz ikinci kadın efendi
7- dilpezir kadın efendi
8- mehtabe dördüncü kadın efendi
9- misl-i na-yab kadın efendi
10- mu'teber kadın efendi
11- nevres üçüncü kadın efendi
12- fatma şeb-safa dördüncü kadın efendi
13- mihrban üçüncü kadın efendi

ikballeri

14- nükhet-seza hanımefendi; baş ikbal
15- ayşe hanımefendi; ikinci ikbaldir.

iii. selim
kadın efendileri
1- nef-i zar baş kadın efendi
2- hüsn-i mah baş kadın efendi
3- zib-i fer ikinci kadın efendi
4- afitab üçüncü kadın efendi
5- re'fet dördüncü kadın efendi
6- nur-i şems kadın efendi
7- gonca-nigar kadın efendi
8- dem-hoş kadın efendi
9- tab-ı safa üçüncü kadın efendi
10- ayn-ı safa kadın efendi
11- mahbube kadın efendi

ikballer

12- meryem hanımefendi
13- mihriban hanımefendi
14- fatma fer-i cihan hanım efendi

iv. mustafa
kadın efendileri

1- şevr-i nur baş kadın efendi
2- dil-pezir ikinci kadın efendi
3- seyyare üçüncü kadın efendi
4- peyk-i dil dördüncü kadın efendi

ii. mahmud
kadın efendileri

1- bezm-i alem valide sultan; i. abdülmecid'in annesi
2- pertev-niyal (nihal) valide sultan; sultan abdülaziz'in annesi ve beşinci kadın efendi
3- haciye pertev-piyale nev-fidan baş kadın efendi
4- ali-cenab baş kadın efendi
5- fatma baş kadın efendi
6- aşub-i can ikinci kadın efendi
7- haciye hoş-yar ikinci kadın efendi
8- nurtab dördüncü kadın efendi
9- misl-i na-yab ikinci kadın efendi
10- perviz-felek dördüncü kadın efendi
11- vuslat üçüncü kadın efendi
12- zer-nigar üçüncü kadın efendi
13- ebr-i reftar ikinci kadın efendi

ikballeri

14- hüsn-i melek hanımefendi; baş ikbal
15- zeyn-i felek hanımefendi; ikinci ikbaldir.
16- tiryal hanımefendi; üçüncü ikbal
17- lebriz-felek hanımefendi; dördüncü ikbal

i. abdülmecid
kadın efendileri

1- servet-seza baş kadın efendi
2- şevk-efza valide sultan; sultan v. murad'ın annesi ve ikinci kadın efendi
3- hoş-yar ikinci kadın efendi
4- tir-i müjgan valide sultan; üçüncü kadın efendi ve ii. abdülhamid'in annesi
5- verd-i cenan üçüncü kadın efendi
6- gül-cemal dördüncü kadın efendi
7- rahime perestu valide sultan; dördüncü kadın efendi ve ii. abdülhamid'in manevi annesi
8- gülistu (gülistan) dördüncü kadın efendi
9- düzd-i dil üçüncü kadın efendi
10- bezmi (bezmara)altıncı kadın efendi
11- mahitab beşinci kadın efendi

ikballeri

12- nalan-ı dil hanımefendi; üçüncü ikbal.
13- ceylan-yar hanımefendi; ikinci ikbaldir.
14- ayşe ser-firaz hanımefendi; ikinci ikbal. sarayın adını batıran bir kadındır.
15- nergis (nergizu) hanımefendi; dördüncü ikbal
16- navek-misal hanımefendi; dördüncü ikbal
17- nesrin hanımefendi; ikinci ikbal
18- şayeste hanımefendi; dördüncü ikbal
19- nükhet-seza hnımefendi; baş ikbal

gözdeler

20- yıldız hanımefendi; 2. gözde
21- saf-derun hanımefendi; 4. gözde
22- hüsn-i cenan hanımefendi; 3. gözde

abdülaziz
kadın efendileri

1- dürr-i nev baş kadın efendi
2- hayran-ı dil ikinci kadın efendi
3- eda-dil ikinci kadın efendi
4- neş'erek (nesrin) üçüncü kadın efendi
5- gevheri dördüncü kadın efendi

v. murad
kadın efendileri

1- elru mevhibe baş kadın efendi
2- reftar-ı dil ikinci kadın efendi
3- şayan üçüncü kadın efendi
4- meyl-i servet dördüncü kadın efendi

ikballeri

5- resan hanımefendi; baş ikbal
6- cevher-riz hanımefendi; ikinci ikbal
7- nev-dürr hanımefendi; üçüncü ikbal
8- remiş-naz hanımefendi
9- filiz-ten hanımefendi

gözdeler

10- visal-i nur hanım; gözde

ii. abdulhamid
kadın efendileri

1- nazik-eda baş kadın efendi
2- bedr-i felek baş kadın efendi
3- safi-naz nur-efzun ikinci kadın efendi
4- bidar ikinci kadın efendi
5- dilpesend üçüncü kadın efendi
6- mezide mestan üçüncü kadın efendi
7- emsal-i nur üçüncü kadın efendi
8- ayşe dest-i zer müşfika (kayıhan) dördüncü kadın efendi

ikballeri

9- saz-kar hanımefendi; baş ikbal
10- peyveste hanımefendi; ikinci ikbal
11- fatma pesende hanımefendi; üçüncü ikbal
12- behice (maan) hanımefendi; dördüncü ikbal
13- saliha naciye hanımefendi; dördüncü ikbal

gözdeler

14- dürdane hanım; baş gözde
15- calibos hanım; 2. gözde
16- nazlıyar hanım; 3. gözde

v. mehmed reşat
1- kam-res baş kadın efendi
2- dürr-i and ikinci kadın efendi
3- mihr-engiz ikinci kadın efendi
4- naz-perver üçüncü kadın efendi
5- dil-firib dördüncü kadın efendi

vi. mehmed
kadın efendileri

1- emine nazik-eda baş kadın efendi
2- şadiye meveddet ikinci kadın efendi
3- inşirah kadın efendi
4- nevvare üçüncü kadın efendi
5- ni'met nev-zad hanım efendi

 
üst bottom