osmanlı imparatorluğu tarihi hakkında bilgiler listesi

osmanlı imparatorluğu tarihi hakkında bilgiler listesi için eklenen 26 entry bulunmaktadır.
 

osmanlı'da kölelik sistemi.

osmanlı imparatorluğu da genellikle islam'ın köle hukukunu uyguladı. fetihlerde ve savaşlarda esir aldığı insanları köle olarak çeşitli işlerde kullandı. imparatorluğun avrupa'daki ilerlemesine bağlı olarak, ilk dönemlerde ciddi sayılarda köleleştirmeler gerçekleşti. daha sonra buna kafkasya halklarından yapılan köle ticareti de eklendi. devşirme yönetici ve askerler, öncelikle bu esir havuzundan sağlanırdı. yeniçeriler ve sadrazam dahil idari teşkilatın hemen tüm yöneticileri, esirken seçilip eğitilen ve müslümanlığı kabul ederek özgürleşen bir gruptu. suraiya faroqhi, 17. yüzyıl osmanlı'sı için şunları yazıyor: "iş gücünün hiçbir loncaya kayıtlı olmayan bir diğer kesimini de köleler oluşturmaktaydı. önemli sayılarda köle imparatorluk topraklarına savaş esiri olarak girmekteydi… 16. yüzyıl sonunda ve 17. yüzyılda anadolu'daki köle nüfus arasında en çok macarlarla rusların kaydı geçer… esirler dışında bir de tüccarlar tarafından yurt dışından getirilen köleler vardı. bu köle tüccarları bugün güney rusya olan bölgede faaliyet göstererek tatarlardan veya abazalar gibi esir avcılarından köle satın alırlardı. anadolu'nun karadeniz kıyısındaki limanları yoluyla köle ithalatı 17. yüzyıl boyunca devam etti."

kölelik 15. ve 16. yüzyılda örneğin bursa'da ipek tüccar ve imalatçılarında geçerliydi. ama faroqhi, belirli bir süre geçtikten sonra kölelerin azat edilip kendi işlerini kurma imkanı sağlandığını belirtir. buradaki köle uygulaması ipekçiliğin gerilemesiyle 16. yüzyıl sonu ve 17. yüzyıl başında yavaş yavaş kayboldu. fakat o dönemlerde bile "osmanlı imparatorluğundaki kölelerin çoğu her halde ev içi hizmetinde çalışıyordu. dönemin geniş hane halklarının çarklarının erkek ve kadın köleler olmadan dönmesi mümkün değildi." tarihçi halil inalcık, 15. ve 16. yüzyıl osmanlı toplumunda esir ticareti ve köleliğin yaygın olduğunu belirtir: "şu açıktır ki, osmanlı imparatorluğunda sadece devletin değil, ekonominin çeşitli kesimlerinin de temelinde kölelik vardı. bu talep, istanbul ve bursa gibi büyük kent merkezlerinde çok canlı bir köle piyasası yarattığı gibi, esir ve cariyelerin belli başlı köle pazarlarında daima iyi para getirmesi sonucu, osmanlı tarihinin ilk üç yüzyılı boyunca sınır boylarındaki akıncı gruplarının çapul ve esir alma faaliyeti için de güçlü bir dürtü oluşturuyordu. ancak 16. yüzyılın ortalarından itibaren osmanlılar, tam da iç piyasalarda köle talebinin giderek arttığı bir sırada, batı sınırında artık sert bir direnişle karşılaşır oldular. bu yüzden osmanlılara köle temini işi esas olarak kırım tatarlarının eline geçti ve bunlar polonya'ya, rusya'ya ya da çerkezistan'a karşı yaygın köle akınlarına giriştiler. öyle ki, köle ticareti kırım ekonomisinin temel direği haline geldi. nitekim başarısız her akın kırım'da ekonomik bir bunalıma yol açıyordu…"
savaş esirlerinin köle olarak satılması o devirdeki hemen hemen bütün toplumların ortak özelliğiydi. savaşlarda esir düşen türkler de, avrupa ülkelerinde köle olarak kullanılırdı. halil inalcık, esir elde edilmesi ve satılmasıyla ilgili evliya çelebi'den şöyle bir sahne aktarır: "1666'da düşman topraklarına düzenlenen bir akından sonra, elde edilen ganimetin ve esirlerin osmanlı-avusturya sınırındaki başlıca müstahkem mevki olan kanije'ye getirilip satılışının, olağanüstü canlı bir anlatımını evliya'da buluyoruz. akıncı grubu sevinç içindeki kente girdiğinde, esirler zindanlara atılır; savaşçılar ise tek tek kent halkının evlerinde ağırlanır. sonra ertesi sabah bütün esirler ve ganimet eşyası büyük çarşıya götürülüp satışa çıkarılır. esirlerin, giysilerin, kılıçların ve bütün malların açık artırmayla satılması beş gün sürer. esirler 200 ile 1000 altın paraya gider. elli esirden 10'u, sultanın beşte bir hissesi (pencik) karşılığı paşaya teslim edilir. her şey satılıp savıldıktan sonra, ganimet parası olarak elde 18.160 altın kalır. bu paradan akıncıların zarar ve ziyanı ile iki kılavuzun ücreti ödenir; ayrıca yoksullara 40 kuruş ve kalenin iki kapı muhafızına 10 kuruş verilir; nihayet şehit düşenler için kesilen kurbanlar ile yaralıların bakım masrafları karşılanır. sonunda herkes sultan iii. mehmed camii'nde toplanır ve 1490 akıncının (gazi'nin) payları dağıtılır. evliya, iki sadık hizmetkarı için birer hisse, akıncıların yoklama ve pay dağıtım listelerini hazırlamakta olan katip olarak geçen hizmeti nedeniyle iki hisse olmak üzere, fazladan dört pay alır. cami görevlileri de unutulmayıp beş altınla ödüllendirilir. evliya, fetih suresini okur ve tören, savaşçıların islamiyet, hazreti peygamber, kerbela şehitleri, şehit akıncılar ve veliler adına yüksek sesle dua etmeleriyle sona erer."

halil inalcık şöyle devam ediyor: "bütün sanayi öncesi toplumlar gibi, osmanlı devleti de, her türlü girişimi insan gücüne dayandırıyor; bütün bu girişimler ise sürekli ve düzenli bir köle akışını gerekli kılıyordu. köle emeği, yalnız imparatorluk ordusu ve donanmasına değil, muazzam bayındırlık işlerine ve taşımacılığa da insan gücü sağlamaktaydı. ancak bu alanlarda dahi (seçkinlerin kalabalık kapı halkları bir yana bırakılırsa) köle emeği zaman içinde çeşitli nedenlerle azalma gösterdi. on yedinci yüz yıldan itibaren sultanın merkezi otoritesi zayıflarken, savaşlar da eskisi kadar başarılı olmamaya başladı…" demek ki, osmanlı imparatorluğunun avrupa'daki gerilemesine bağlı olarak köle kaynağı kurudu. bu yüzden orduda, donanmada, bayındırlık hizmetlerinde ve tarımda köle kullanılması uygulaması hızlı bir şekilde söndü ve sadece ev hizmetlerinde kullanılması devri başladı. 17. yüzyıldan itibaren, osmanlı'da köleler çok büyük bir çoğunlukla ev işlerinde, çocuk bakıcılığında kullanılır oldu. bu yüzyılda da kölelerin büyük bir kısmı, beyazlardan oluşuyordu. ama, başlangıçta sayıları çok az olan siyah köleler de 19. yüzyıldan itibaren daha çok görülmeye başlandı. ancak, siyah köle ticaretinin 1857'de yasaklanmasıyla siyah köleler giderek azaldı.

kölelik süresi.
osmanlı imparatorluğu kölelere şeriat hukukunu uygulamasına karşın, bazı özel uygulamalara da sahipti. bunların en önemlisi, kölelik süresiydi. islam, kesin bir süre vermemesine rağmen, osmanlılarda kölelik süresi, beyazlar için 9, siyahlar için 7 yıldı. osmanlı geleneğine göre, azat edilen köleye hayatını kurabilmesi için efendisi tarafından para da verilirdi. süresi dolduğu halde azat edilmeyen köleler de olurdu ve bu durumda köle, kadıya başvurarak azat edilmeyi talep edebilirdi. ayrıca, köleye kötü davranılması, dövülmesi efendisinin elinden alınıp azat edilmesi demekti. köleler osmanlı'da efendisi adına iş takip edebilir, ticaret yapabilirdi. köleler, efendilerinden memnun değillerse, kendilerini satan tüccara başvurarak başka bir efendiye satılmalarını isteyebilirlerdi. efendileriyle ya da başkalarıyla evlenebilirlerdi.

 

tam bir şehirli yaklaşımı 1453, konstantinopol.

bir savaşta insan sadece kendi teknolojisinin durumunu değil, rakibinin de hangi yeni teknolojileri karşısına çıkarabileceğini hesaplamalıdır.

konstantinopol şehri yedi yüzyıldan daha uzun bir süre islam dünyasının saldırısına uğramıştır. önce 7. ve 9. yüzyıllar arasında araplar, sonra da 12. yüzyılda bölgeye gelen türkler. şehri kurtaran o gün için ileri teknoloji sayılabilecek rum ateşiydi. neft ve ziftten oluşan bir karışımdı bu. o günün napalm bombası diyebileceğimiz formülü saklı olan bu gizli madde gemilere yükleniyor ve bronz bir toptan ateşleniyordu.

elli metreden daha geniş bir alan içerisinde tahtadan yapılmış hiçbir gemi yaklaşamıyordu. buna benzer alev atan mancınıklar da kale duvarlarında sabit bir biçimde duruyorlardı. böylece yedi yüzyıl boyunca şehir saldırılara göğüs gerebilmişti. imparatorluğun geri kalanı parça parça elden çıktıysa bile şehir bizans'ın elindeydi.

15. yüzyıl başlarında roma imparatorluğundan geriye kalan bu şehir ve birkaç küçük ege adaşıydı. 1451'de daha sonra "fatih" unvanını alan ii. mehmet tahta geçti ve yedi yüzyıllık amacı gerçekleştireceğine ant içti. güçlü konstantinopol şehri osmanlı kılıcına boyun eğecekti. mehmet, kenti alma konusunda parlak fikirlerle gelen herkesin hristiyan, müslüman ya da musevi olmasını önemsemeksizin ödüllendirileceği haberini her yere saldı.

top yapımındaki yeniliklerin yaygınlaşması henüz birkaç nesillik bir olaydı. önceki toplar küçüktü, yararsızdı ve hedefi tutturamıyordu. ancak kısa bir mesafe içinde isabet sağlayabiliyorlardı. barut zamansız patlayabilirdi, tehlikeliydi ve içindeki kömür, sülfür gibi maddeler nakliye sırasında ayrılıyordu. bunları bir arada tutmak için geliştirilen teknikler henüz piyasada değildi.

dolayısıyla bu yeni silah sistemi çok ses çıkaran bir oyuncaktan daha fazlası gibi gözükmüyordu. aslında wright kardeşlerin yaptığı ilk uçak da tehlikeli bir uçurtmaydı ancak arkasından gelen messerschmitt ve spitfire'lar çok şeyi değiştirdi.

macaristan hükümdarı urban toplara bayılırdı. barutun zamansız patlaması ve isabet sorunlarına bir çare bulmayı başardı. eğer topların boyutu ve güçleri artırılırsa doğru yere isabet etmesinin çok önemi kalmayacaktı. devasa büyüklükteki top mermisi nereye düşerse düşsün büyük bir alana zarar verecekti. hayallerindeki silah tam bir canavardı, bir tondan daha ağır ve 120 cm. çapındaki bir top mermisini atabilecek bir top. bu süper topu destekleyecek 90 cm. çaplı mermi atabilen küçük toplar, küçük taşlarla yüklü mancınıklar kuşatılmış bir şehirden gelebilecek her türlü saldırıya karşı bu büyük topu da koruyabilirdi.

bu silahların imal edilmesinin büyük bir paraya mal olacağını söylemeye gerek yok. süper silah beraberinde büyük bir asker gücü ve yüzlerce ton barut gerektirecekti.

urban bu silahın zafer kazandıracağını biliyordu ve iyi bir silah tüccarı gibi bu fikri satmak için dolaşmaya başladı. akla ilk gelen müşteri adayı tabii ki konstantinopol'dü. ii. mehmet'in orduları çanakkale boğazının doğu tarafında toplanıyordu ve osmanlı türkleri bizans'a karşı kutsal bir savaş ilan etmişti. urban'ın teklifini ilk olarak imparator xi. konstantin'e götürülmesinde mutlaka az da olsa din ve ırk birliğinin etkisi vardı.

hazırladığı süper silahların planlarını göstererek buna sahip olacak herhangi bir şehrin tüm saldırıları kolayca püskürtebileceğini anlattı. bu güçlü silahtan atılacak bir mermi, yüzlerce saldırganı öldürebilir ya da bir gemiyi batırabilirdi. düşman karşılarına aynı büyüklükteki silahlarla çıksa bile onları daha kullanamadan etkisiz hale getirilebilirdi.

ancak urban reddedildi. danışmanlar denenmemiş silahlara para harcamaktansa o parayla biraz daha kiralık asker tutulabileceğine karar verdi. herhalde bizans, urban'ın bir silah tüccarı olduğunu ve bir daha ki durağının boğazın öte yakası olacağını düşünememişti. ii. mehmet teklifi hemen kabul etti ve urban'la bu silahları hazırlaması için anlaştı.

bir yıl sonra mehmet'in ordusu şehri kuşattı. kuşatmanın kaderini urban'ın dev topları belirledi. silahlar bizanslıların rum ateşlerinin menzili dışına yerleştirildi. ayrıca bu silahların yapılması için harcanabilecek parayla tutulan askerlerin oklarından da uzaktı.

surlar yıkıldı, türkler içeri girdi ve xi. konstantin öldürüldü. urban'ın silahlarını reddeden danışmanların da konstantin ile birlikte öldüğünü düşünmek isteyebilirsiniz ancak bu tür bir adalet nadiren gerçekleşir.

urban'ın silahları türklere satma fikri uzun vadede yanlış bir karar olabilirdi. istanbul artık türklerin önünde bir engel değildi, dahası osmanlı imparatorluğunun başkenti olmuştu. bu da tüm güneydoğu avrupa'nın savaş alanı haline gelmesi demekti. dahası türkler viyana'ya kadar uzanacak ve urban'ın kendi ülkesi bir savaş alanına dönecekti. malını satıp para kazanma tutkusu macaristan'ın bugün bile korkulu rüyası olan, beş yüz yıllık bir çatışmaya neden olmuştu.

 

lidya uygarlığı.

batı anadolu'da gediz ve küçük menderes yörelerinde oturan bu halkın nereden geldiği kesin olarak belirlenememiştir. antik dönem yazarları onların güneydeki karyalılar ile kuzeydeki mysialılar ve frigler ile akraba olduklarını söylerler. hint-avrupa karakterli bir dilleri olan lydialıların batı anadolu'da m.ö. 2. bin yılın ikinci yarısından itibaren var oldukları kabul edilmektedir

lydia'nın parlamasının nedeni bölgede bulunan altın madenleriydi. bu madenin m.ö. 7. yüzyılın başından beri sardes'te işletilmeye başlaması lydia'lıları zenginleştirmiş ve güçlendirmişti. lydia'nın anadolu'daki uygarlığa katkısı daha çok ekonomi dalında olmuştur. altın sikkeler basarak ticaretteki değiş-tokuş usulünü değer ekonomisine çevirmişlerdir. lydia tarihinin bazı dönemlerinde frigleri de yıkan kimmerlerin saldırısına uğradı ve sardes kenti kimmerlerle birlikte yine göçebe bir topluluk olan trerler tarafından da yağmalandı. ayrıca medler ve perslerle de çeşitli kez savaşlar yapmışlardır. m.ö. 28 mayıs 585 günü medlerle yapılan savaş sırasında güneş tutulması meydana gelmiş ve savaş böylece sona ermiştir. lydia devletine son veren pers kralı kyros olmuştur.

lydia soyluları ölülerini, friglerdeki gibi tümülüslere gömüyorlardı. bu tümülüsler sardes'in kuzeyinde marmara gölü kıyısında yer alırlar. bunlardan 355 m. çapında ve 61 m. yüksekliğindeki tümülüs anadolu'daki en yüksek yığma mezar örneğidir.

çok zengin olan anadolu mozaiğinde sözü edilmesi gereken ve bugün de izlerine rastladığımız başka uygarlıklarda vardır. demir çağında incelenmesi gerekenler arasında karia ve lykia uygarlıklarını sayabiliriz. hint-avrupa ailesinden olan dilleri hitit öncesi ögeler taşımaktadır. karialıların daha önceleri batı anadoluda yerleşmiş oldukları bilinen leleglerden, lykia'lıların ise luvilerden geldikleri sanılmaktadır. lykia uygarlığının en özgün örnekleri arasında kayalara oyulmuş anıtlar yer almaktadır.

lydia devletinin m.ö. 546 yılında son bulmasıyla iranlılar ege denizi kıyılarına kadar tüm anadoluyu ellerine geçirdiler. pers egemenliği m.ö. 333 yılına değin sürdü. bu dönemden sonra yerli kültür gelişiminin yerini batıdan gelen yeni etkiler ve bunun sonucunda ortaya çıkan bir kültür almaya başladı.

 

zitvatorok antlaşması.

sultan birinci ahmed tahta geçtiği sırada avusturya savaşı devam ediyordu. osmanlı kuvvetleri belgrad’dan budin’e doğru ilerlemekteydi. peşte (25 eylül 1604) ve hatvan kaleleri savaş yapılmadan kolaylıkla ele geçirildi. osmanlı ordusu ilerleyerek budin’in kuzeyinde bulunan vaç kalesini ele geçirdi (16 ekim 1604). osmanlı ordusu, sultan birinci ahmed’in buyruğu üzerine belgrad üzerinden budin’e yürüdü. 29 ağustos 1605′de estergon kalesi kuşatıldı ve ciğerdelen kalesi fethedildi. 8 eylül’de vişigrad, 19 eylül’de saint thomas (tepedelen) kaleleri fethedildi. 3 ekim 1605′de ise estergon kalesi teslim alındı.

osmanlılar da, avusturyalılar da art arda yapılan bunca savaştan dolayı sosyal ve ekonomik yönden çok yıpranmışlardı. daha önce yapılan barış görüşmelerinden bir sonuç çıkmamıştı. ancak 11 kasım 1606′da estergon-komorin arasında, zitva suyunun tuna irmağına döküldüğü yerde imzalanan zitvatoruk antlaşmasıyla barış sağlandı.

antlaşmaya göre eğri, estergon, kanije kaleleri osmanlılarda , rop ve koman kaleleri avusturyalılara kalacaktı. avusturya bir kereye mahsus olmak üzere 70.000 altın savaş tazminatı ödeyecekti. osmanlı padişahı avusturya imparatoruna roma imparatoru (cesar) unvanıyla hitap edecek, her üç yılda bir karşılıklı armağanlar gönderilecekti. avusturya'nın macaristan için ödemekte olduğu yıllık 30.000 altın vergi kaldırılacaktı.

zitvatoruk antlaşması osmanlıların lehine gibi görünse de osmanlı devleti artık eski gücünde değildi. bu antlaşma ile osmanlı devletinin avusturya karşısındaki kat'î üstünlüğü sona ermiş, siyasi dengeler osmanlı aleyhine bozulmaya başlamıştı

 

vasvar antlaşması.

osmanlı devletinin gerileme dönemine girmeden önce avusturyalılarla iyi koşullarda yapmış olduğu barış antlaşmasıdır.

avusturya'nın erdel üzerindeki baskılarının artması üzerine osmanlı devleti ile avusturya arasında görüşmeler yapılmış fakat bu görüşmelerden bir sonuç alınamamıştır. bunun üzerine osmanlı ordusu avusturya'nın doğusunda bulunan kale ve kasabaları ele geçirmesi üzerine avusturya barış istemek zorunda kalmıştır.

görüşmelerden sonra bir protokol hazırlandı ve padişahın ve avusturya imparatorunun karşılıklı imzalaması koşuluyla 10 ağustos 1664 ‘de iki devlet arasında vasvar antlaşması yapıldı.

antlaşmaya göre :

1- avusturyalılar erdel’de işgal ettikleri alanları boşaltacaklar
2- her iki ülkenin askerleri aynı anda erdel’den çekilecek
3- osmanlı himayesindeki erdel beyi yerinde kalacak ve osmanlılara vergi verecek
4- serinvar kalesi ile diğer palangalar tekrar yapılmamak üzere avusturya’ya bırakılacaktı.

 

uşi antlaşması.

trablusgarp savaşında italyanlara karşı başarılı direnişler başlamıştı. aralarında mustafa kemal’in de bulunduğu genç subaylar, yerli arapları örgütleyerek başarılı bir savunma hattı kurmuşlardı. balkan savaşlarının başlaması nedeniyle bu yetenekli ve genç subaylar istanbul'a çağrıldı.

bundan sonra, direnme cephesi çöktü ve italyanlar trablusgarp ve bingazi’yi rahatça ele geçirdiler. ege denizine de bir filo yollayan italya, 12 adayı işgal etti. libya tümden elimizden çıktı. bunun üzerine ouchy (uşi) kentinde, 15-18 ekim 1912′de italya ile osmanlı devleti arasında barış antlaşması imzalandı. uşi antlaşmasına göre, libya italya’ya bırakıldı. 12 ada ise, balkan savaşları sonunda osmanlı devleti’ne geri verilecekti. ama, italyanlar sözlerinde durmadılar ve böylece ege’deki türk egemenliği de sarsılmaya başladı.

 
üst bottom