ikinci türe geçiyoruz: "çünkü" türü sevgi... toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da birşey yaptığı için sevilir. başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır".
örnek mi?.. "seni seviyorum". çünkü çok güzelsin. (yakışıklısın!)" "seni seviyorum". çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "seni seviyorum. çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." "seni seviyorum.çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki..
- " yazar, çünkü türü sevginin, eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şeydir, egomuzu okşar. bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. insanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.
ama derin düşünürseniz, bu türün, "eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. insanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.
ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. üstü açık bmw'si ile hava atan delikanlı, ferrari ile gelene içerler. evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.
"o zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, toyotome.. "çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor.
bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.. birincisi.. "acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu.. tüm insanların iki yanı vardır. biri dışa gösterdikleri.. öteki yalnızca kendilerinin bildiği.."insanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse" korkusu buradan doğar. ikincisi de.. "ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir.
japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. daha acısı.. aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.. sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş..
japon yazar "toplumlardaki sevgilerin çoğu 'çünkü' türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor..
peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?.."ve işte sevgilerin en gerçeği!.
"üçüncü tür sevgi benim 'rağmen' diye adlandırdığım türdür" diyor yazar.
bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için "eğer" türü sevgiden farklı bu.. sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "çünkü" türü sevgide değil. bu üçüncü tür sevgide, insan "bir şey olduğu için" değil, "bir şey olmasına rağmen" sevilir. güzelliğe bakar mısınız?.. rağmen sevgi..
esmeralda, qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. asil, yakışıklı, zengin delikanlı da esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.."kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. bunlara 'rağmen' sevilebilir. tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..
- " burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.
japon yazar "yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. şu soruma cevap verin" diyor.
- "kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?.. kendi kendinize 'yaşamamın ne yararı var' diye sormaz mıydınız?.." devam ediyor toyotome..
- "şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi?. o an yaşam size anlamsız gelmez miydi?."
- "diyelim sıradan bir yaşamınız var.. günlük yaşıyorsunuz. günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?.." diye soruyor ve yanıtlıyor:
- "böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "rağmen" sevgiyi.. "bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır."
son sözlerinde biraz umutsuz, toyotome.. "bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor..
anlatıyor.. peki bu dünyada sevgi ne kadar var?.. yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar.. ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.. bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.. hani nerede?.. hepsi o.. ve asıl çarpıcı cümle en sonda.. "dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!.."