trabzon hakkında bilgiler listesi için eklenen 31 entry bulunmaktadır.
 

trabzon çarşıbaşı;

çarşıbaşı ilçesi doğu karadeniz bölgesinde trabzon - giresun sahil yolu üzerinde, trabzon ilinin 34 km. batısında kurulmuş güzel bir yerleşim merkezidir. çarşıbaşı'nın eski adı iskefiye olup 1962 yılında değiştirilmiştir. bunun yanında, vakfıkebir'de kurulan pazara gidecek olan insanların konaklama yeri olduğu için çarşıbaşı'na pazar önü de denilmekteydi. çarşıbaşı trabzon'dan ayrı olarak düşünülemez. bu bakımdan çarşıbaşı'nın trabzon tarihi içerisinde incelemek gerekir. zaten çarşıbaşı tarihini aydınlatacak araştırmalar da henüz yapılmış değildir.

trabzon'a ve çarşıbaşı'na ilk yerleşenlerin kimler oldukları tam olarak bilinemiyor. ancak miletlilerin trabzon çevresine yerleşmelerinden çok önceleri bu yörede yerli toplulukların yaşadıkları, hatta türk oldukları bilim adamlarınca kabul edilen iskit'lerin buraya yerleştikleri ileri sürülmektedir. miletliler ekonomik amaçlarla karadeniz'e açılmış, önce sinop'ta koloni kurup bundan sonra doğu karadeniz'e doğru gelişmelerini sürdürmüşler, trabzon ve çevresine hakim olmuşlardır. miletliler trabzon'da koloni kurup etrafını da kontrol altına almışlardır. trabzon'da milet egemenliği 700 yıl devam etmiştir. bu süre içerisinde sinop'tan gönderdikleri valiler aracılığı ile trabzon ve çevresini yönetmişlerdir. miletliler ekonomik amaçlarla karadeniz'e açılmış, önce sinop ta koloni kurup bundan sonra doğu karadeniz'e doğru gelişmelerini sürdürmüşler, trabzon ve çevresine hakim olmuşlardır.

bundan sonra pers'ler trabzon'a hakim olmuşlar ve hellenistik döneme kadar hakimiyeti ellerinde tutmuşlardır. hellenistik dönemin sonunda trabzon ve çevresi pont krallığına bağlanmıştır. daha sonra romalılar trabzon'a hakim olmuşlar ve 395 yılına kadar roma hakimiyeti devam etmiştir. bu tarihte roma ikiye ayrıldığı için trabzon ve çevresi doğu roma imparatorluğunun kontrolü altına girmiştir. doğu roma imparatorluğu zamanında trabzon'un kale dışındaki yerleşim merkezlerine bayburt üzerinden çepni ve yüreğir türkleri göç ederek yerleşmeye başlamışlardır. daha sonra bizans'ı hakimiyeti altına alan latinler'den kaçan bir kısım rumlar gürcüler'den aldıkları yardımla trabzon'a gelerek burada pontus rum imparatorluğunu kurmuşlardır. pontus rum hakimiyeti fatih sultan mehmet'in trabzon'u fethine kadar devam etmiştir. pontus rumları son zamanlarında akkoyunlular ile yakınlık kurarak güçlenmeye çalışmışlardır. sultan ii. mahmut zamanında, denizden bir rus baskınını önlemek, memleket savunmasını kolaylaştırmak amacı ile trabzon kıyılarına top tabyaları yerleştirilmeye başlanmıştır. bunlardan birisi de çarşıbaşı'na kurulmuştur. bu top tabyalarının görevini tam olarak yerine getirebilmesi için asker ve malzeme yönünden eksikleri giderilmiş ve bu hususta emirler yayınlanmıştır. bunun yanı sıra, devam eden osmanlı-rus harbi için bu yöreden asker alınması amacı ile bir emir çıkarılmış ( 1828 ) ve vakfıkebir'den 140 kişinin alınacağı belirtilmiştir.

tanzimat sonrasında trabzon vilayet olunca etrafındaki merkezler trabzon'dan yönetilmeye başlanmıştır. çarşıbaşı ise vakfıkebir'e bağlanmış ve bu bağlılık uzun süre devam etmiştir.
fatih sultan mehmet 1461 yılında karadan ve denizden trabzon'u muhasara ederek, buradaki pontus rum hakimiyetine son vermiştir. trabzon 'un kısa sürede türkleşmesi ve müslüman bir şehir statüsüne kavuşması için diğer fethedilen yerlerde uygulanan iskan politikası burada uygulanır. samsun, niksar, ladik, bafra, osmancık, çorum, tokat ve torul'dan türk aileler getirilip trabzon ve çevresine yerleştirilir. böylece trabzon ve çevresi türk nüfusunun yerleşimine açılmış olur. osmanlı devleti zamanında sancak olan trabzon'a etrafındaki yerleşim merkezleri bağlanır. bu durum kanuni sultan süleyman'ın tahta geçişine kadar devam etmiştir. kanuni sultan süleyman zamanında trabzon ve çevresi erzurum'a bağlanır. kanuni sultan süleyman'ın vefatından sonra trabzon erzurum'dan ayrılır. 16. ve 17. yüzyıllarda trabzon ve etrafındaki yerleşim yerlerinin ekonomik ve sosyal bakımdan iyi bir durumda olduğu görülüyor. nitekim 17. yüzyılda trabzon'u gezen ünlü seyyahımız evliya çelebi " seyahatname " isimli eserinde vakfıkebir ve çarşıbaşı hakkında şunları yazmıştır:

" yine kuzeye gidip kilye ( kılıta ) kalesine geldik. bu da trabzon'un nahiyalerindendir. gayet mamur köyleri vardır. tek başına zeamet olup subaşısı vardır. deniz kıyısında bir yüksek tepe üzerinde ceneviz yapısı eski bir kalesi vardır. buradan poruz burnu ( yoroz ) kalesine geldik. bu kale deniz kıyısında kayalık bir durum üzerinde dört köşe şeklinde yapılmış ve küçük bir kale olup dört tarafında mamur köyler vardır. bir rum papazı tarafından yapıldığı için poruz ( yoroz ) kalesi derler. "birinci dünya savaşında ruslara karşı açılan doğu cephesine trabzon'un bir çok yerinden ve bu arada çarşıbaşı'ndan da askerler katılmıştır. bu askerlerden bir çoğu salgın hastalıklar ve dondurucu soğuklardan dolayı şehit düşmüştür. ardından rusların trabzon'u işgal etmeleri üzerine burada düşman esareti altında yaşayamayacağını anlayan insanlarımız göç etmek zorunda kalmış ve izmit'e kadar olan yerlere gitmişlerdir. göç etmeyen insanlarımız ise, kendi köyünü düşmana vermemek için direnmişler ve düşmanlar bu köylere girememişlerdir. göç eden insanlarımızın gittikleri yerlerde açlıkla, salgın hastalıklarla ve kendi topraklarından ayrı kalmanın hüznü içerisinde büyük sıkıntılarla karşılaştıklarını söylemek mümkündür. çarşıbaşı'ndan göç eden insanlar geri döndüklerinde medrese ve karakol binası ile diğer yerlerin yakıldığını taş üstünde taş kalmadığını görmüşlerdir.

çarşıbaşı bundan sonra vakfıkebir'e bağlılığını sürdürmüş, 1944 yılında bucak olmuş, 01. 12. 1954 tarihinde çarşıbaşı belediyesi kurulmuş ve 12. 08. 1991 tahinde ilçe olmuştur .

 

trabzon çaykara;

çaykara trabzon’un doğa harikası karadeniz’in sahil kesiminde olan of ilçesinden 25 km içeride solaklı ve yeşilalan derelerinin birleştiği vadide bulunmaktadır. ilçemizin sınırlarını doğuda rize'nin ikizdere, güneyde bayburt vilayeti, batıda sürmene, kuzeyde dernekpazarı ilçeleriyle çevrilidir. yüz ölçümü 637 km2'dir. merkez ilçeye bağlı uzungöl, karaçam ve ataköy adında belediyeleri ve 29 köyü vardır. çaykara 01.01.1948 yılında ilçe olmuş, 13.05.1948’de ise belediye olmuştur. değirmenlerin yanında akan suyun ismi çaykara idi. ismini oradan almıştır. bölgemizin arazisi 3’üncü zamanda teşekkül etmiştir. bu nedenle çok sarp ve dağlık yapıya sahiptir.

çaykara’da her mevsim yağışlı geçer. ilçemiz orman bakımından zengindir. bu ormanlarda, yüksek kesimlerde ladin’in çeşitleri, yükseklik azaldıkça gürgen, kestane ve kızılağaç türlerine rastlanır. ilçede tarım yapılan arazi çok azdır. arazinin eğimli oluşu sürekli toprak kaybına neden olur. tahıl çeşitleri arasında en çok mısır yetiştirilir. endüstri bitkilerinden fındık ve çay üretilmektedir. fakat bunlar halkımızın geçimini sağlaması için yeterli değildir. bu durumda ilçemiz nüfusunun diğer bölgelere göç etmesine neden olmaktadır. hayvancılık köylerdeki otlak arazinin yetersizliğinden az bir miktarda yapılmaktadır. eskiden halkın yaşamında önemli yeri olan yaylacılık günümüzde önemini korumakla birlikte, dinlenme ve tatil yapmaya elverişli yerler olmuşlardır.

çaykara, ilimin ve irfanın her çeşidi ile, ülkemize hizmet vermiş değerli vatan evlatlarını yetiştirmiştir ve yetiştirmeye devam etmektedir. alan ve nüfus yönünden küçük olmasına karşılık, ülke yönetiminde etkili olmuş, seçkin devlet adamları ve çalışkan halkı ile sesini yurt düzeyine duyurmuştur.

bölgemiz halkı islam öncüleri arcılığı ile hicri 8.yüzyılda müslüman olmuştur. büyük türk hükümdarı fatih’in 1461 yılında trabzon'u alışından daha önce of ilçesine bağlı olan ilçemiz insanı islam dinini kabullenmiştir. yöre insanımızın dini bağları kuvvetli olduğu gibi vatanımızın bölünmezliğine birlik ve beraberliğine her zaman sahip çıkmış ve çıkmaktadır. tarihe bakıldığı zaman bununla ilgili bir çok olayla karşılaşırsınız.

çaykara insanımız çalışkan ve hareketlidir. düşünen kafa, yıkılmayan insan ve işleyen kolların ahenginden doğan hareketli bir yaşantıları vardır. nereden bakarsanız bakınız, çaykara böyle mert, asil, zeki ve dürüst insanlarla doludur. ilçede olan cezaevi yıllarca boş kalması, kapatılmasına neden olmuştur. dünyanın neresine giderseniz gidiniz, çaykara esnafı gibi mallarını gece gündüz dışarıda bırakan başka bir yer göremezsiniz. bu hususlar insanımızın sahip olduğu bütün duyguları anlatmaktadır.

 

trabzon dernekpazarı;

dernekpazarı ilçesinin tarihi, içinde yer aldığı doğu karadeniz bölgesinin tarihi ile eski çağlardan günümüze kadar paralellik göstermektedir. bu yüzden doğal olarak ilçenin geçmişini öteki birimlerden bağımsız olarak değerlendirmek mümkün olmamaktadır. çünkü, diğer yerleşim birimleriyle birlikte aynı kaderi paylaşmış, aynı tarihi seyirleri izleyerek günümüze ulaşabilmiştir.

doğu karadeniz bölgesi tarihi veya bölgenin en önemli şehri olan trabzon’un tarihi ele alındığında, özellikle batılı tarihçilerin büyük çoğunluğu genel olarak bazı yerleşmecilerin (kolonistlerin) bölgeye gelmelerini başlangıç safhası olarak değerlendirmektedirler. halbuki bölgede bu kolonistler gelmeden önce bir takım kabileler yerleşik durumda idi. charles texier, fallmaerayer, pullant, horedot, ş.günaltay, vs. gibi tarihçilere göre, bu yerel kabileler orta asya kökenli turani kavimlerin uzantılarıydı.

m.ö. 800-300 yılları arasında karadeniz’in kuzeyinde etkinlik sahasını genişleten kimmerler ve ardından onları bölgeden söküp atan iskitler (sakalar) kafkasya üzerinden anadolu ve mezopotamya’ya düzenledikleri askeri harekatlar sonucunda doğu karadeniz bölgesinin dağlık ve denize bakan kesimlerine peyderpey yerleşmişlerdir. yerleşenler çeşitli kabile isimleri altında birbirlerinden bağımsız biçimde küçük siyasi birimler kurarak etkinliklerini sürdürmüşlerdir. oldukça hareketli, savaşçı ve madencilik alanında hayli ilerlemiş olan bu küçük topluluklar, ilerleyen dönemlerde bile bölgeye hakim olmak isteyen büyük güçlere karşı (pres, roma, vs.) coğrafi özelliklerin de yardımıyla direnebilmişlerdir.

daha sonra kara deniz bölgesine küçük gruplar halinde gelen yunanlı kolonistlerden önce bölgede yerleşmiş olan ve koloni çağında bile etkinlikleri devam eden bu kavimlerin isimlerine ve yerleşim sahalarına ilişkin ilk bilgilere ksenophon tarafından yazılan “anabasis” (on binlerin dönüşü) isimli eserde rastlamaktayız. ona göre, trabzon’un merkez olduğu bölgede driller, khalybiler, kolkhlar, taokhlar, makronlar (çan-tzan-sanni), mossynoikler, tibarenler ve heptakommenler yaşamaktaydı.

yunanlı kolonistlerin karadeniz kıyılarına yerleşmeleri ilk olarak m.ö. 875’te sinop’ta gerçekleşti. ardından yapılan ticaretin gelir getirmesi ve bölgenin potansiyelinin anlaşılması sonucunda bu kolonilerin sayısı artmış, trabzon'a da m.ö. 756 yılında gelerek kolonilerini kurmuşlardır. roma imparatoru neron zamanında trabzon şehri ve çevresinin, preslere karşı girişilen seferler için uygun bir ikmal merkezi olabileceği anlaşılınca, m.s. 64 yılında kesin olarak ele geçirilmiştir. bu döneme kadar, bölge yaklaşık 3-4 asır bir pres asilzadesi tarafından kurulan pontos devletinin yarı idaresi altında idi. neticede, bölge roma imparatorluğunun sözde egemenliğine girse de, romalılar yeril halka tam anlamıyla nüfuz edememiş ve denetim sağlayamamışlardı. bölgenin coğrafi yapısının oldukça parçalanmış, yerlilerin savaşçı ve itaatsiz olması bu egemenliği kısıtlayan en önemli faktör olmuştur.

roma imparatorluğunun m.s. 395’te doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra bölge, doğu roma olarak nitelenen bizans imparatorluğunun payına düşer. bu hakimiyet, 1204 yılında latinlerin istanbul'u işgal etmelerine kadar sürer. bu tarihten sonra 1461 yılına kadar, yine bizans imparatorluğunun uzantısı olan ve bizans hanedanlarından komnenosların kurmuş olduğu trabzon rum devletinin egemenliğinde kalır.
4. yüzyıl başlarında hristiyanlığın roma imparatorluğunca resmen din olarak kabul edilmesinden sonra, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı. daha önce doğu karadeniz’de yaşayan sözünü ettiğimiz paganist inançlara mensup yerel kavimler de yavaş yavaş hristiyanlığa geçmeye başladılar. bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık ve halk tarafından bilinen şekliyle rumca konuşmalarına neden olmuştur. izlenen bu bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmelerine, kısaca yerli unsurların asilime olmalarına kadar varmıştır.

trabzon yöresi bizans imparatorluğu ve trabzon rum devleti döneminde bile yoğun bir şekilde değişik boylara mensup türkler tarafından iskana sahne olmuştur. gerek tarihi kaynaklar, gerekse toponomi ve onomastik (yer ve şahıs isimleri) ilimleri bu iskan hareketlerinin nerelere ve ne zaman yapıldığını gün ışığına çıkarmaktadır.

bizans imparatorluğunun kurulduğu yıllarda (m.s. 395) anadolu’ya karşı yapılan ilk akın, karadeniz’in kuzeyine yerleşmiş olan hunlar tarafından gerçekleştirilmiştir. 395-398 yıllarında kafkasya geçitlerini aşarak erzurum üzerinden anadolu’ya giren hunlar; antakyayı ele geçirerek suriye ve filistin'e, arkasından geri dönerek orta anadolu’ya yönelmiş ve aynı rotayı izleyerek kuzey-doğu anadolu üzerinden bölgeyi terk etmişlerdir. hunlardan sonra sabar/sibir/sabirler’de (515-516) aynı doğrultuda hareket ederek orta anadolu’ya kadar ulaşmışlar, bir kısmı burada yerleşmiş, bir kısmı ise geri çekilerek kuzey kafkasya'daki merkez üslerine dönmüşlerdir.

bu ilk seferler bir tür bölgeyi keşif seferi olarak da nitelenebilir. ilerleyen devirlerde bir çok türk boyu da bazen aynı yolları kullanarak, bazen de iran üzerinden anadolu’ya ulaşarak ve bölgeyi yurt tutacaklardır. özellikle kafkasya üzerinden anadolu’ya gelenler daha çok birer doğal geçit olan kür ve çoruh vadilerinden bu girişleri gerçekleştirmişlerdir.bu akınlar sonunda bir kısım boylar maiyetleri ile birlikte çoruh havzasının kuzey kısımlarında bulunan dağları aşarak karadeniz kıyılarına hakim olan ve doğal sığınak konumunda bulunan vadilere yerleşmeye başlamışlardır. mesela, çaykara'nın güneyindeki haldızen geçidi, solaklı vadisine yerleşenler için önemli bir geçiş noktası olmuştur. aynı biçimde maçka ve sürmene’deki yüksek yaylalar da aynı işlevi görmüşlerdir.

11. ve 14. yüzyıllarda doğu karadeniz'e özellikle dağlık kesime damgasını vuranlar kafkasya üzerinden kuzey anadolu’ya giren kuman/kıpçak türkleridir. karadeniz’in kuzeyindeki geniş steplerde yaşayan kumanların büyük bir kısmı batıya yönelerek balkanlara göçerken, diğerleri bölgede kalmıştır. gerek rusların, diğer türk boylarının baskıları ve gerekse kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle bunların bir kısmı da kafileler halinde zaman zaman kafkasları aşarak gürcistan'a ve kuzey-doğu anadolu’ya gelerek bölgeyi yurt tutmuşlardır. ilk büyük kafile, 1118’de gürcü kralı david tarafından davet edilmek suretiyle gürcistan'a girdi. yaklaşık 45.000 ailelik kuman kitlesinin büyük bir kısmının selçuklu sınırlarına yerleştirilmesi planlanmıştı. kumanlardan teşkil etmiş olduğu birliklerle büyük başarı elde eden david, ülkesinin sınırlarını genişletmiş ve başkentlerini tiflis’e nakletmişti. aynı zamanda david oltu, ve çoruh vadisindeki türkmenleri bölgeden uzaklaştırarak, kumanları yerleştirmiştir. böylece, ardahan, göle, oltu, çıldır, tortum, şavşat, ardanuç, yusufeli gibi yöreler kumanlar tarafından iskan edilmiş oldu.

ilçemiz il’in en küçük yerleşim birimlerinden biri olup, doğu karadeniz dağları arasında solaklı vadisindedir. denizden yüksekliği 190 m, yüz ölçümü ise 78 kilometre karedir. of-çaykara kara yolu üzerinde uzungöl ve soğanlı dağlarından akan solaklı deresi kıyısında yer alır.

doğusunda hayrat, batısında sürmene ve köprübaşı, kuzeyinde of, güneyi çaykara ilçeleriyle çevrilidir. ilçenin coğrafi yapısının tamamen dağlık ve engebeli oluşu, tarih boyunca büyük boyuttaki yerleşim birimlerinin serpilmesine imkan tanımayarak her yönüyle kırsal hayatı egemen kılmıştır.
uzungöl vadisinden gelen solaklı deresini holo çayı'da besleyerek ilçenin ortasından geçip of ilçesi üzerinden karadeniz'e dökülür. baharlarda oldukça fazla su taşıyan bu dere diğer mevsimlerde normal akışına devem eder. ilçemiz trabzon'a 70 km, turistik yer olan uzungöl’e ise 27 km. mesafededir.

genel olarak karadeniz iklim özelliklerini taşıyan dernekpazarı ilçesinde her mevsim yağış görülür. fakat, yağışların büyük bir bölümü ilkbahar mevsiminde düşer. kışlar pek sert geçmemekle birlikte zaman zaman kar yağışları da görülür. kıyıda görülen orografik yağışlar, (yamaç yağışları) denizden biraz daha içeride bulunan ilçe’de görülmez. karadeniz iklim özelliklerine uygun olarak yaz kuraklığı yaşanmaz.
vadi içerisinde yer alması ve etrafının yüksek dağlarla çevrili olması ilçenin kışın fazla soğuk geçmesini önleyen faktörlerdir.

 

trabzon maçka;

turizm bakımından doğu karadeniz'in ve trabzon'un en önemli ilçelerinden olan maçka'da birçok tarihi eser bulunuyor. dünyaca ünlü sümela manastırının da bulunduğu ilçede, vazelon ve kuştul manastırları da büyük ilgi görüyor. turizm bakımından doğu karadeniz'in ve trabzon'un en önemli ilçelerinden olan maçka, sınırları içerisinde yer alan tarihi eserlerle adeta tarihe ev sahipliği yapıyor.

trabzon-gümüşhane kara yolu üzerinde bulunan maçka, denizden 365 metre yükseklikte bulunuyor. çam ormanlarının süslediği vadilerin bir dere yatağına kurulmuş olan ilçe, doğal güzellikler bakımından trabzon'un en güzel ilçeleri arasında yer alıyor.tamamıyla yüksek ormanlardan oluşan maçka'nın sınırları, 2000 metreye kadar ormanlarla, daha yükseklerde ise yaylalar ve dağlara kadar oluşuyor.

trabzon turizm il müdürü volkan canalioğlu, yaptığı açıklamada, maçka'da son yıllarda büyük bir turizm hareketinin olduğunu belirterek, "maçka bir turizm merkezidir. bunun bu şirin ilçemizde turizmin gelişmesi için çalışmalarımızı sürdürüyoruz. amacımız, yöremizde turizm daha çok gelişmesi. birçok tarihi eserin bulunduğu maçkayı yerli ve yabancı çok sayıda turist ziyaret ediyor" dedi.

turizm bakımından doğu karadeniz'in ve trabzon'un en önemli ilçelerinden olan maçka'da birçok tarihi eser bulunuyor. ilçede bulunan tarihi eserler ise şunlar:

sümela manastırı: ilk olarak 4. yüzyıl'da atinalı iki keşiş tarafından mevcut bir mağarayı genişleterek yapılan kilise, 6. ve 13. yüzyıllarda da genişletilmiştir. meryem ana'ya ithaf edilen manastır ismini latincedeki "panaghia tou menas" dan (karadağın bakiresi) almaktadır. 1461 yılında bölgenin osmanlı egemenliğine girmesinden sonra da faaliyetlerine devan etmiştir

su kemerleri, kilise ayazma, mutfak, öğrenci odaları, kütüphane, erzak depoları ve mahzenler bulunan manastırdaki frensklerin bir bölümü tahrip edilmiştir. trabzon'a 47 kilometre , maçka'ya 17 kilometre uzaklıkta altındere milli parkı içinde bulunan manastıra, yaz aylarında turizm acenteleri tarafından günü birlik turlar düzenlenmektedir.

vazelon manastırı: maçka'ya 8 kilometre uzaklıkta gümüşhane kara yolu üzerinde çam ormanları arasında yer almaktadır. manastırın ilk kurucusu ve yapım tarihi bilinmemektedir. bununla birlikte bazı araştırmacılar ms 270 ve ms 317 tarihleri arasında kurulduğunu belirtiyorlar. günümüze oldukça büyük değişiklerle gelebilen manastırı, imparator justinianus onartmıştır. bugünkü görünümünde manastırın sağır duvarlı birinci katına batısına merdivenle çıkılmakta ve buradan da küçük bir hole ulaşılmaktadır.

bu girişin iki yanındaki koridorlar ve çevresinde üçerden altı oda yer almaktadır. son derece harap ve perişan durumdaki manastırda yalnızca yapı kalıntıları vardır. manastır 1923 yılında terk edilmiştir. vadi boyunca akan ırmakta kültür balıkçılığı manastıra yakın bir alanda yetiştirilmektedir. manastıra günü birlik turlar acenteler tarafından düzenlenmektedir.

kuştul manastırı: maçka'nın esiroğlu beldesi kuştul köyünde bulunan manastır, vadiye hakim bir tepe üzerinde kurulmuştur. diğer manastırlar kadar önemli olmamakla birlikte gelen yabancı turistlerin büyük ilgisini çekiyor.

ilçenin şolma yaylası; merkeze 22 km. uzaklıkta çam ormanları ile çevrilmiş, soğuk suyu düz çimenleri ve çeşitli kokulu çiçekleri ile görülmeye değer bir yayla konumundadır.

maçka ilçesinde turistik değerlere sahip görülmeye değer birçok yayla vardır. bunlardan bazıları; kiraz yaylası, lapazan yaylası, gulindağı yaylası, maura yaylası ve lişer yaylalarıdır. lişer yaylası her yıl 7 temmuz günü çevre yaylalar ve köylerden gelen insanlarla soğuksu şenliklerini kutlamaktadır.

maçka ilçesinde turistik değerlere sahip görülmeye değer bir çok yayla da bulunurken, yaylalar arasında en önemlileri ise kiraz, lapazan, gulindağı, maura ve lişer yaylaları yer alıyor.

maçka köyleri;
yeni isimeski isimyeni isimeski isim
akarsularhankırantaşkudula
akmescitzanoykiremitlisersa
alataşmandiranyonkonaklargalyanmesahor
altındereistalitaköprüyanısahanoy
anayurtkrnasakozağaçaşağı hortokop
ardçlıyaylaiskopyakuşçucibanos
arıkayavalenakaynarcalimli
alaçamkongakırankaşverana
armağankokkumrululolongena
bahçekayaolasaköprüyanısahanoy
barışlızagenamataracıilıksa
bağışlıkonakaocaklıispela
bakımlıağursaoğulağaçkodrul
bakırcılarkizeraormaniçikodila
başaristamaormanüstükusera
cinalicinaliortaköyorthortokop
coşanderekosbitiyosörnekalanmagura
çamlıdüzpaparazaöğütlüguryeni
çatakmeksilasevinçsoldoy
çayırlarçayırlarsındıranaşağımulaka
çamkonakmesohorsukenarıhamurya
çeşmelerzenhaşimşirlikuştul
çıralımelanlısakızlımuhacena
dikkayazaverataşalanmesailli
duralı oksatemellipartiyos
erginarmanosüçgedikboğaç
esiroğluanbelayaylabaşıyukarımulaka
gürgenağaçyanakandozyazılıtaşyanandoz
güzelcepontilayazlıklivera
güzelyaylaferğanlıyemişlikudula
gayretlihozariyerliceyeri
günaysesarayeşilyurthaçavera
hamsiköyciharlıyukarıköyyukarıhortokop
hızarlıhozarıyeniköyyeniköy
işıklaripsoriyüzüncüyılvasinoy
kapıköykapıköyzaferlizelfiri

 

trabzon araklı;

araklı, trabzon ilinin bir ilçesidir.

tarihçesi.
doğu karadeniz'deki diğer yerlerde olduğu gibi araklı'nın da tarih öncesi arkeolojik çalışmalarla aydınlatılmış değildir. ancak bin yıllar boyunca doğu-batı ticaretinin en canlı güzergahı olan ipek yolunun karadenize ulaştığı toprakların üzerinde kurulmuş olması ticari değerinin yanında askeri ve jeostratejik değerlere sahip olması ilçedeki yerleşimin trabzon'dan çok sonra olmadığını düşündürtmektedir. doğu karadeniz'i güneyden kuşatan ve savunmasını kolaylaştıran ,dağlar anadolu'ya hükmeden yönetimlerin bölge üzerinde otorite kurmasını, ticari ve sair ilişkilerle bölge kültürünün değiştirilmesini uzun süre engellemiş kendi bildiğince kendine yeterek yaşamayı benimseyen bir insan tipinin oluşmasına neden olmuştur.hititler döneminde bölgenin madenlerini işleyen halkı haliblerden maden alındığı, asurluların batı iran'dan gelerek bölgeyle sınırlı ticari ilişkilerde bulundukları bilinmektedir. bölge ilk sömürgeci ziyaretini m.ö. 750 yıllarında miletliler vasıtasıyla yaşadı. ancak bu yıllarda kafkasya üzerinden başlayan kimmer akınları sebebiyle sömürgeciler bölge yerleşmeye fırsat bulamadılar. kimmerler'den sonra iskitler, medler ve persler kısa süreli hakimiyetleri olmuştur. trabzon çevresindeki halklardan bunların özelliklerine yaşama biçimlerine yetiştirdikleri karakterlere dair bilgilerden söz eden ksenefon m.ö. 400 yılında bayburt-trabzon yolculuğunda bölgenin yerli halkları olan kolhlar makronlarla savaşlarını eseri anabasiste yazar.diğer kaynaklarda onaylandığı gibi bölge halkı savaşçılık, arıcılık, meyvecilik ve madencilikle meşgul olup, denizden de faydalanır durumdaydılar.

konumu.
araklı, trabzon'un doğusunda olup, ilk yerleşim merkezi bugünkü ilçe merkezinin batısında bulunan 'konakönü' mevkidir. araklı adı, buzluca ve kalecik yakasında yer alan iki kale arasında bulunması nedeniyle, 'arakale'den aldığı varsayılmaktadır. ilçe, 1916 yılında rus işgaline uğramış ve 1918 yılında bu işgal sona ermiştir. fabrikalarıyla, eğitim kurumlarıyla ve yenilenen birçok özel ve resmi kurumu ve de hastanesiyle araklı, trabzon'un hızla gelişen ilçelerinden biridir. trabzon'un en güzel yerinde olan ilçemiz, en genç nüfusun olduğu bir ilçedir

araklı'nın 70 km. güneyinde bulunan çam ağaçlarıyla kaplı 'pazarcık' turizm bakanlığınca turizm merkezi olarak ilan edilmiştir. pazarcık'a girişte pazarcık mağarası bulunmaktadır. yeşilyurt beldesi yılantaş yayla'sında her yıl 25 ağustos'ta şenlikler yapılmaktadır. yeşilyurt'ta, 1. dünya savaşından kalma bir şehitlik bulunmaktadır. ilçe merkezine 10 km. uzaklıkta bereketli köyünde 'acısu' olarak bilinen maden suyu vardır. ayrıca 55 km. uzaklıkta çörmeler pilitli'de ve 80 km. uzaklıkta balahor'da maden suyu şifalı olarak bilinmektedir.

ekonomi.
araklı, 372 km'lik bir alana sahip olup ahu dağ silsilesi ile küçükdere dağ silsilesinin kıyıya kısmen dik olarak inmesinin belli oranda iç kısımlara kadar uzanmasını sağlamıştır. arazi yapısının çok engebeli ve dağlık olması tarıma olan ilgiyi azaltmıştır.tarım sınırı kıyıdan yaklaşık 600 km ye kadar çıkmaktadır. ilçede yoğun olarak mısır, fındık ve çay üretimi yapılabilmektedir. bunun yanında önemli olmayan miktarlarda baklagil de yetiştirilmektedir. ilçemde hala geleneksel "ahır" hayvancılığı devam etmektedir. etinden, sütünden ve derisinden gereği gibi yararlanma beklentisi ve becerisi oluşamamıştır. halk daha çok kendi ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir hayvan bakıcılığı yapmaktadır. ilçede ve köylerinde toplam 247 adet saf "jersey" ineği bulunmaktadır, bu rakam, ihtiyaçları karşılamada yetersiz kalmaktadır. ayrıca 9223 tane de yerli kara inek olduğu ilçe tarım müdürlüğünün verilerinde tespit edilmiştir. arıcılık, yavaş yavaş olsa da gelişmektedir. 1650 arı kovanı ile 181 belgeli arıcı yılda 4500 ton bal üretmektedir. özellikle bölgede üretilen ve "cifin" denilen çiçeğin özünün de karıştığı için "delibal" olarak adlandırılan bu balın besin değeri yüksek olduğu bilinmektedir. denizlerimizde çeşitli sebeplerden meydana gelen verimsizlik denize kıyısı olan ilçemiz içinde olumsuzluklar oluşturmuştur. bunun yanında bilinçsiz avlanma neticesinde ilçe deniz kıyısında olmasına rağmen yeterli oranda balık tüketememektedir. ancak son yıllarda sahil güvenlik teşkilatının kurulması, bu tür avlanmaları ve balık nesillerinin tükenmesini önleyici uygulamaları başlatmıştır.

 

trabzon of;

of, trabzon ilinin doğusunda yer alan ve tarihi çok eskilere dayanan köklü bir ilçedir. arazisini of'tan karadeniz'e dökülen solaklı, baltacı ve iyidere derelerinin aşağı havzaları oluşturur. ilçenin güneyinde hayrat ve dernekpazarı ilçeleri, doğusunda rize ili, batısında sürmene ilçesi ve kuzeyinde karadeniz bulunur. ilçemiz osmanlı döneminde ve cumhuriyet'in ilk yıllarında daha büyük yüz ölçüme sahipti. fakat; 1948 yılında çaykara'nın, 1990 yılında da hayrat'ın ilçe olmasıyla ilçemizin yüz ölçümü küçülmüştür. ilçemiz, ülkemizin yönetiminde söz sahibi olan bir çok siyasetçi ve bürokrat yetiştirmiştir. ilçemiz tarih, kültür, siyasi ve ekonomik olarak ülkemizin sayılı zengin ilçelerindendir.

of isminin nereden geldiğini savunan üç görüş vardır.

birinci görüş; yunanca ofis (yılan) kelimesinin türeğidir. bölgenin parçalı bir arazi yapısına sahip olması nedeniyle yollarının tıpkı bir yılan kıvrımı gibi şekil almasından dolayı bu ismin verildiği söylenmektedir.

ikinci görüş; eski çağlarda yörenin turani kökenli ve silah yapımında oldukça usta olan boylarla meskun olması dolayısıyla, isminin de güney sibirya türklerinde silah anlamına gelen "op" kelimesinin halk arasında "of" şeklini aldığı rivayet edilmektedir.

üçüncü görüş; kuman menşeli "ofşin" ya da "afşin" ( anlamı, hiddetli bir tavırla vatanını korumak ) kelimesinin giderek halk arasında of şekliyle anılmasıyla türemiştir.

doğu karadeniz bölgesinin yerli halkının milattan binlerce yıl önce orta asya'dan göç etmiş turani irkına mensup insanlar olması ve bu insanların bulundukları şehirlere türkçe ad vermeleri, bu adların bu şekilde günümüze kadar gelmeleri ( kondu ) dikkate alınarak bir değerlendirme yapılırsa, ikinci görüşün gerçeğe daha yakın olduğu düşünülmektedir. (trabzon= tibaren)

tarihçe.
doğu karadeniz bölgesinin tarihi ve özellikle bölgenin en önemli şehri olan trabzon'un tarihi ele alındığında, batılı tarihçilerin büyük bir çoğunluğu bölge tarihinin yunan kolonileriyle başladığını vurgulamaktadırlar. halbuki bölgeye yunan kolonileri gelmeden önce bir çok tarihçinin de belirttiği gibi bölgede turani ırkına mensup kavimler bulunmakta idi. turani ırkına mensup insanlar milattan binlerce yıl önce orta asya'dan göç ederek doğu karadeniz bölgesine yerleşmişlerdir. bölge muhtelif zamanlarda yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve kısa süreli koloniler kurulmuştur. bu koloni idareleri, yerli turani halkı kapsamıyordu. bu koloni devletlerinin en güçlü oldukları zamanlarda bile hükümranlıkları ancak bulundukları surlar içinde sınırlı kalmıştır. sur dışında yaşayan turani kavimler ise oğuz-türkmen ve çepni türklerinin hakimiyeti altında yaşamışlardır.

bölge, roma imparatorluğunun parçalanmasıyla doğu roma olarak bilinen bizans'ın payına düşer. bu hakimiyet, 1204 yılında latinlerin istanbul'u işgal etmesine kadar devam eder. bu tarihten sonra 1461 yılına kadar (fatih sultan mehmet'in trabzon'u fethi), yine bizans imparatorluğunun uzantısı olan, bizans hanedanı komnenosların kurmuş olduğu trabzon rum devletinin egemenliğinde kalır. 4. yy. başlarında hristiyanlığın roma imparatorluğu tarafından resmi din olarak kabul edilmesiyle, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı. daha önce doğu karadeniz'de yaşayan kavimler de hristiyanlığa geçmeye başladılar. hıristiyanlaşan bu kavimler tedrici bir şekilde doğu kilisesinin resmi dili olan yunancayı öğrenmek zorunda kaldılar. özellikle 10. yy. dan sonra papazların telkinleriyle bu dili konuşmak daha da yaygınlaştı. zira papazlar "incil'in dili dışında bir dilde konuşulan her kelime cehenneme gitmek için işlenen bir günah olarak hesaplanacaktır" şeklinde telkinlerde bulunmakta idi. bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık bir yunanca ya da halk arasında bilinen adıyla rumca konuşulmasına neden olmuştur. izlenen bu bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmesine, kısaca yerli unsurların asilime olmasına neden olmuştur.

12. asırda 40 bin kuman ailesi gürcistan üzerinden göç ederek doğu karadeniz'e yerleşmiştir. trabzon yöresine yerleşen kumanlar hristiyanlığı kabul etmelerine rağmen, türk kimliklerini asla unutmamışlardır. hatta öz türkçe isimler kullandıkları trabzon rum devletine ait belgelerden ve osmanlı arşivlerinden anlaşılmaktadır.

işgal ve direnişler.
ruslar, 24 şubat 1916'da rizeyi, 15 mart 1916'da of'u, 18 nisan 1916'da trabzon'u işgal ettiler. ruslara karşı ilk önemli direniş of ile rize arasındaki baltacı deresinde olmuştur. bu direniş yaklaşık bir ay sürmüştür. of'un işgaliyle solaklı vadisinde bir direniş meydana geldi. ruslar bu direnişi kırarak soğanlı ve demirkapı geçitlerinden bayburt'a inmeyi düşünüyordu. rusların bu tasarısı ilk aşamada pek faydalı olmadı. zira bölgenin gerçek sahipleri olan türkler, rus kuvvetlerine büyük kayıplar verdirdiler. fakat sayıca üstün olan ruslar bir süre sonra çaykara'nın aşağı köylerini işgal etmeye başladılar. yöre halkı kıyıdan uzakta olduğu için daha çok dağlık kesime, iç kesimlere doğru çekilmek zorunda kaldı. bu çekilme sırasında direnişlerine devam etmişlerdir. geri çekilen askerler of'un bütün köyleri ve yakın kazalardan toplanan gönüllüler ile trabzon hapishanesindeki mahkumların da izin alarak, müfreze halinde gönüllü olarak katılmalarıyla baltacı deresinin batı yanında ruslara karşı savunma hattı oluşturuldu.

savaşın en şiddetli günleri:
07 mart 1916 : düşman ilk saldırıya başladı. düşman baltacı deresinden geri atıldı. 26 şehit verdik.
08 mart 1916 : iki gün sürdü. düşman geri püskürtüldü.
10-11 mart 1916 : düşman karadan ve denizden saldırdı, her tarafı yaktı. 200 kumandan 380 şehit verdik.
12 mart 1916 : 11. alay sürmene'ye nakledildi. kelali tepelerinde verilen mücadelede başarısız olundu. göç başladı.
13 mart 1916 : rus donanması savaşa girdi.
14 mart 1916 : düşman 600 ölü, 800 yaralı verdi. baltacı deresi kana bulandı.
15 mart 1916 : ruslar donanma sayesinde karaya asker çıkarmaya devam etti.

rus ordusu sivil halkın üzerine yüklenmiş ve 15 mart 1916'da of'a girmiştir. ruslar solaklı vadisinden yukarıya doğru giderken oflu halk mücadele ettiyse de; ispir'e asker çıkarılmasıyla of işgal edilmiş oldu. 20 nisan 1916'da ruslar madur dağının güneyinde leman suyu ve öküzlü yaylası'na kadar ilerledi. bayburt'taki 3. ordumuz, karşı taarruza geçerek sürmene-of istikametinde denize ulaşmayı, rus ordusunu imha etmeyi ve trabzon'u kurtarmayı planlıyordu. hazırlıklarını tamamlayarak 1916 yılının haziranında harekete geçti. 22 haziran'da sultan murat-pistoklu hanları arasındaki 60 km'lik mesafede gece baskınları düzenlendi. 23 haziran 1916'da çoğu çanakkale'den dönen miralay kazım komutasındaki birliğimiz rusların keşif kolunu yurt yayla'sında süngüden geçirmiştir. ikinci büyük taarruz sultan murat tepesinde başladı. topçu ateşi desteğiyle rusların bütün siperleri ele geçirildi. burada ruslara büyük zayiat verdirildi. rusların kayıpları 1000'den fazla ölü ve çok sayıda esirdi. daha önce birliği ile birlikte burada şehit olacağını rüyasında gören seyfeddin bey ve kahraman mehmetçiklerimiz şüheda tepesini ruslardan almıştır. fakat bir subay, bir astsubay ve 70 er şehit verdik. haziran ayının 27'sinde harmantepe-kabanbaşı hattında 36 saat devam eden mücadelede 60. alayımız 7 zabıt ve 150 er şehit vererek rusları geri püskürtmüştür. 12 şubat 1918'de, vehip paşa komutasındaki 3. kafkas ordusu ileri harekata girişti. trabzonlu albay hacı hamdi bey komutasındaki 37. tümen, giresun'daki 123. alay ile takviye edilerek trabzon üzerine yola çıktı. bölgedeki çeteleri temizleyerek ilerleyen birlikler, 15 şubat 1918'de vakfıkebir'i, 17 şubat 1918'de akçaabat'ı geri aldılar. birkaç gün içinde çevreyi temizleyerek trabzon'a girdiler. 24 şubat 1918'de trabzon ruslardan geri alındı. doğuya doğru ilerleyen türk birlikleri 28 şubat 1918'de of'u düşmandan geri aldı.

m.ö. binlerce yıl orta asya'dan göç eden kavimler doğu karadeniz kıyılarına yerleşmiştir. hatta m.s. 500'de bulgar türklerinin bir bölümü trabzon ve çevresine yerleşmişlerdir. 1057 yılında da türkmenlerin öncüleri doğu karadeniz'e ulaşmışlar ve akınlarını kıyılara yoğunlaştırmışlardır. sonuçta da 1072 yılında trabzon türkler tarafından fethedilmiştir. 3 yıl süren bu yerleşimden sonra trabzon, yeniden theodor gavras tarafından geri alınır. 12. asırda 40 bin kuman ailesi, gürcistan üzerinden göç ederek doğu karadeniz'e yerleşmişlerdir. bu kuman aileleri daha sonra hristiyanlaşmışlardır ama türklüklerini asla unutmamışlardır. 1280'li yıllarda çepni türkleri büyük bir kitle olarak doğu karadeniz bölgesi'ne yerleştiler. türklerin bu yoğun akınları rumları kalelere çekilip sığınma zorunda bıraktı. zaten buralarda yoğun rum kitleleri yoktu. bölge hristiyan türklerden oluşmakta idi. milattan binlerce yıl öncesinde turani ırkına mensup orta asya'dan doğu karadeniz'e göç eden insanlar trabzon ve çevresinin yerlilerini oluşturmaktadır. bunu trabzon rum devletinin resmi kilise kayıtlarındaki türkçe kişi isimleri ve bölgede yer alan bazı türkçe yer adları kanıtlar niteliktedir.

günden güne büyüyen ve gelişen şehrimiz, tarih boyunca trabzon'a bir geçit ve trabzon'un en önemli ilçelerinden biri olmuştur.

 

Bu listeler ilginizi çekebilir!

üst bottom