-ankara'nın 18'inci atatürk gününde-
on sekiz yıl ne zorlu, ne emsalsiz, ne çetin.
fert halinde bir timsal azmine bir milletin:
işık saçlı, gök gözlü, tanrı sözlü bir timsal;
sivas'tan ankara'ya geldi mustafa kemal.
o gün türk milletinin şahlanan hıncıydı o;
o gün mazlum asya'nın kahhar kılıncıydı o.
tutuşturmuş değdiği fikri hissi toprağı,
alev saçlı, gök gözlü, o ihtilal bayrağı;
dolmuş boş gönüllere, kör gözlere fer olmuş;
girdiği her savaşta en son muzaffer olmuş;
çıkmış meydana türk'ün en çok daraldığı gün;
odur yenen son makus talihini türklüğün:
pirene'den, tuna'dan, mohaç'tan, plevne'den
ta sakarya'ya kadar gerisin geri giden
müthiş, makus bir bahtı yenebilir ancak o.
en haklı ihtilalin en başında sancak o;
ona ta can evinde yer vermeli insanlar.
osmanlı anlayamaz onu, ancak türk anlar:
ateşinde erimek, yeniden şekle girmek,
-ona ram olmak değil- biraz da olmak gerek;
her haliyle örnek o türk için erkek için;
onu anlamış olmak ve onu sevmek için!
daralınca gönülde o azmi bulmak gerek;
ona diz çökmek değil, ona doğrulmak gerek;
şarklılık, osmanlılık, gerilik bir tarafa!
garplı kafa, türk gönül; ak alın, olgun kafa!
istediği hasada bu yerde rençberiz biz;
onun "mustafa kemal" dediği gençleriz biz!
ankara! bayramını gönülden kutlarız.
bir daha bunalırsan "o" vardır ve biz varız!
atatürk! burçlarında bekliyoruz biz nöbet;
bizce birdir senin için yaşamak, ölmek; emret!
emret: kanı çekilmiş damarlarla dolaşalım;
bir an senin izinden saparsak kahrolalım!
Listelere entry ekleyerek katkıda bulunabilir, bilgiler paylaşabilirsiniz.
sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır. bu siteyi kullanmaya devam ederek, çerez kullanımımızı kabul etmiş oluyorsunuz.