türkiye tarihi hakkında bilgiler listesi

türkiye tarihi hakkında bilgiler listesi için eklenen 97 entry bulunmaktadır.
 

büyük taarruz.

sevr antlaşmasını türklere kabul ettirmeyi gaye edinen ingilizler, sakarya'dan sonra başlattıkları diplomatik girişimleri bir süre daha devam ettirmişlerdir. ancak tbmm hükumeti misak-ı milli'den ödün vermek niyetinde değildirler. sakarya yenilgisinden sonra müdafaa durumuna geçmek zorunda kalan yunan ordusu, eskişehir-afyonkarahisar hattına geri çekilerek, gerekli korunma tedbirlerini alırken, türk genel kurmayı yunanlılar toparlanmadan taarruza geçilmesi düşüncesindedir.

14-15 eylül 1921 tarihinden geçerli olmak üzere seferberlik ilan edilerek, 1899, 1900,1901 doğumlular silah altına alınmış, ordunun asker eksiği tamamlanmıştır. türk kuvvetlerinin araç ve malzeme eksikleri de çeşitli kaynaklardan tamamlanmaya çalışılmıştır. başta istanbul'daki silah depolarından büyük fedakarlıklarla kaçırılan silahlar, inebolu üzerinden anadolu'ya nakledilmiştir.

itilaf devletlerinden kamaları alınarak işe yaramaz hale getirilen türk topları, ilkel aletlerle kullanılır hale getirilmiştir. sıkıntısı çekilen bazı silahlar da ruslardan, italyanlardan ve fransızlardan satın alınarak karşılanmaya çalışılmıştır. 6 mayıs 1922'de başkomutanlık süresi uzatılan m. kemal paşa, artık taarruza geçilmesi düşüncesindedir. m. kemal bu düşüncesini haziran ortalarında genel kurmay başkanı fevzi paşa, savunma bakanı kazım özalp ve batı cephesi komutanı ismet paşalara açmış ve 15 ağustosa kadar hazırlıkların tamamlanması kararlaştırılmıştır.

tbmm bu hazırlıkları yürütürken, barışı engelleyen taraf durumuna düşmemek için, diplomatik çabaları sürdürmüş ve fethi okyar'ı avrupa'ya göndermiştir. ingiltere'nin barış yolunu tamamen kapatması, şimdiye kadar ertelenen taarruz kararının uygulamaya konmasını kaçınılmaz kılmıştır. 26 ağustosta türk topçusunun başlattığı taarruzda türk ordusu, yunan kuvvetlerinin büyük bölümünü yok etmiş, kaçabilenler de 1 eylül 1922 günü atatürk'ün verdiği "ordular! ilk hedefiniz akdenizdir, ileri!" emriyle, türk kuvvetlerinin takibi altına alınmıştır.

9 eylülde yunanlılar izmir'den çıkarılmış, 9 eylülden 18 eylüle kadar da batı anadolu'nun yunan istilasından temizlenmesi işlemi gerçekleşmiştir. böylece 26 ağustosta başlayan büyük taarruz, 15-20 gün gibi kısa bir sürede 200.000 kişilik yunan ordusunun yok edilmesi ile sonuçlanmıştır.

bu zafer, islam dünyasında hristiyanlığa karşı bir başarı olarak değerlendirilmiştir. asırlardan beri batılıların "şark meselesi" adı altında, müslüman türkleri anadolu'dan atmaya yönelik hedefleri bu zaferle sonuçsuz bırakılmıştır.

güney cephesi ve fransızlarla savaşlar.

mütarekeden sonra itilaf devletleri, güney anadolu'da askeri harekatlarını durdurmamışlardır. ingilizler önce; musul, iskenderun, kilis ve antep'i ardından da maraş ve urfayı işgal etmişlerdir. fransızlar ise adana, mersin ve osmaniyeyi işgal etmişlerdir.

fransız işgali altında yaşayan ermenilerin türklere yönelik taşkınlıkları bölge halkını derinden yaralamıştır. 15 eylül 1919'da ingiltere ve fransa arasında orta doğunun paylaşımı konusunda yeni bir anlaşma yapılmış, bu anlaşma ile ingilizler daha önce işgal ettikleri antep, urfa ve maraş'tan çekilerek, buraları da fransız işgaline terk etmişlerdir. antep, urfa ve maraş'ta da fransızların ermenileri türklere karşı kullanma politikası uygulamaları, bu bölgelerde halkı galeyana itmiştir.

bu gelişme milli mücadele'de güney cephesinin oluşmasına zemin oluşturmuştur. maraş, urfa, antep ve adana'da kuva-yı milliye, fransızlara ağır darbe indirmiş ve fransızlardan yüz bulan ermenilerin bu darbelerle yöredeki hayalleri sonuçsuz kalmıştır.

sakarya zaferinden sonra şanslarını fazla zorlamak istemeyen fransızlar, ankara hükumeti ile anlaşmaya karar vermiştir. bu doğrultuda fransızlarla yapılan ankara itilafnamesi ile fransızlar; işgalleri altında bulundurdukları türk topraklarından (antakya hariç) çekileceklerdir. ikinci olarak da iskenderun ve antakya'da özel bir idare kurulacak, buradaki türkler, kültürlerini geliştirme konusunda serbest kalacaklar ve burada resmi dil türkçe olacaktır.

fransızlarla 30 mayıs 1920'de yapılan 20 günlük ateşkes anlaşmasından sonra, 20 ekim 1921'de imzalanan ankara itilaf namesi ile fransızlar artık misak-ı milli'yi kabul etmişlerdir. ankara itilaf namesiyle türkler ve fransızlar arasındaki savaşlar sona ermiş, türkiye'nin batı dünyası nazarında yeri daha da güçlenmiştir.

bu antlaşmadan sonra fransızlar gizlice milli mücadele'yi destekledikleri için, türkiyeyi silah bulma bakımından sovyetlerin tekelinden kurtarmıştır. güneyde serbest kalan türk ordularının batı'ya kaydırılması ve özellikle büyük taarruz'da kullanılması, anakara itilaf namesi ile mümkün olmuştur.

 

kurtuluş savaşının sonunda mudanya mütarekesi imzalanmış, bundan az sonra, 22 ekim 1922'de türkiye barış görüşmelerine çağrılmıştı. mudanya mütarekesinde de türk heyetine başkanlık etmiş olan ismet paşa (inönü), dış işleri bakanlığına getirilerek lozan'a gidecek türk heyetine başkan atandı. lozan konferansında ingiltereyi lord curzon, italyayı mussolini, yunanistan'ı venizelos, fransayı poincare temsil ediyordu.

sevr antlaşması'na göre türkiye'nin doğusu ermenilerle kürtlere, güneydoğu illeri fransızlarla ingilizlere, antalya dolayları italyanlara, batı anadolu ve trakya yunanlılara veriliyor, boğazlar barışta ve savaşta serbest olmak üzere müttefikler'in yönetimine bırakılıyor, kapitülasyonlar bütün devletlere tanınıyor, anadolu'nun yalnız orta ve orta-kuzey kesimi türklere kalıyordu. ankara hükumeti bu antlaşmayı hiç bir zaman tanımadı ve bağımsızlık için sonuna kadar savaşılacağını bütün dünyaya ilan etti.

savaşı kazanıp barış masasına oturduğu zaman başta kapitülasyonlar ve osmanlı borçları olmak üzere sevr antlaşmasında yer alan birçok hüküm yeniden türkiye'nin önüne sürüldü. türkiye'nin birinci dünya savaşından önceki sınırlar üstünde bir iddiası yoktu, ama misak-ı milli'den de fedakarlık edemezdi. yabancılara verilen eski ayrıcalıkların hepsi kalkmalıydı. batılılar bu şartları kabul etmek istemediler ve 4 şubat 1923'te görüşmeler kesildi.

sonuç.
23 nisan 1923'te görüşmeler yeniden başladı. sonunda türkiye'nin istekleri kabul edilerek 24 temmuz 1923'te antlaşma imzalandı. başlıca hükümleri şöyle özetlenebilir: türkiye'nin sınırları, irak kesimi (musul) dışında misak-ı milli'de çizildiği gibi olacak, yunanistan savaş tazminatı olarak edirne yakınındaki karaağaç'ı türkiye'ye bırakacaktı, fiğe denizinde bozcaada ile gökçeada türkiye'ye verilecek, midilli, sakız, sisam gibi anadolu'ya yakın adalar, askersizleştirilmek şartıyla yunanistan'a bırakılacaktı.

türkiye'deki rumlarla, yunanistan'daki türkler yer değiştirecek, batı türkleriyle istanbul rumları bu değişimin dışında tutulacaktı. kapitülasyonlar her yönüyle son bulacaktı. musul ve osmanlı borçları konusu barış antlaşmasından sonra taraflar arasında çözülecekti.

çanakkale ve istanbul boğazları silahsız bölge olacak, ancak savaş halinde silahlandırılacaktı (türkiye aleyhine olan bu madde 1936 montrö antlaşmasıyla ortadan kalkarak, boğazlar kayıtsız ve şartsız türk egemenliğine geçmiştir). türkiye'deki yabancılar ve yabancı kurumlar türk yasalarına göre yönetilecekti.

böylece lozan antlaşması, osmanlı devletinin kabullendiği sevr antlaşmasının türkiyeyi bölüp parçalayan, egemenliğinden eden ağır hükümlerini ortadan kaldırarak kurtuluş savaşı ile kurulan yeni türk devletinin egemenlik ve bağımsızlığını bütün dünyaya kabul ettirdi.

«üstün asker, üstün diplomat!»

lozan barış konferansı'na fransa adına katılan general pelle, türk baş delegesi general ismet inönü için şunları söylemişti: «üstün bir asker olduğu kadarda üstün bir diplomat! az söylüyor, öz söylüyor. bir şeye olmaz! dediği zaman, biliyorsunuz ki o şey olmaz'dır; artık onu yaptırmamaya uğraşacaktır. onun için görüşmelerde, peki kabul ediyorum dediği zaman rahatlık duyardım. hayır! dediği zamansa büyük bir çekişmenin başlamak üzere olduğunu anlardık.

lozan barış antlaşması rumini saray'ında yapılan büyük törende imzaya sunulduğu zaman önce türkiye cumhuriyetinin baş delegesi ismet paşa yerinden kalktı, masaya doğru yürüdü, tam ortasına gelince durdu. sağ elini ceketinin iç cebine götürerek oradan renkli bir mahfaza çıkardı, açtı, içinden bir altın kalem aldı ve gazi mustafa kemal'in antlaşmayı imzalamak üzere kendisine gönderdiği bu tarihi kalemle, ayakta, biraz eğilerek, genel sekreter massigli'nin önüne koyduğu antlaşmaya, 24 temmuz 1923, tam saat üçü dokuz geçe imzasını attı.

kaynakça​
1ali naci karacan, lozan adlı kitaptan.

 

1878 berlin antlaşmasından sonra ingiltere ve rusya'nın çıkarları doğrultusunda, ermeni ayaklanmaları başladı. birinci dünya savaşı başlayınca ruslar, ülkelerinden getirdikleri ermeni birliklerini doğu anadolu'da kullandılar. osmanlı devletinde yaşayan ermeniler de rusların yanında yer almıştır.

doğu anadolu'nun savunmasını zorlaştırdıkları için hükumet 1915 tehcir yasası ile, orada yaşayan ermenileri bir başka yere göç ettirdi. ermeniler, suriye ve lübnan'a yerleştiler. göç ettirilen ermenilerin bir bölümü savaş hali, salgın hastalık ve asayişsizlik nedeniyle yaşamını yitirmiştir. bu olay, ermeniler tarafından günümüze kadar kullanılmıştır.

wilson ilkelerinden hareketle batılı devletler, abd'nin mandasında doğu anadolu'da bir ermenistan devletinin kurulmasını kararlaştırmışlardı. amerikan senatosunun ermenilerin doğu anadolu'da çoğunlukta bulunup bulunmadığını incelemek üzere gönderdiği general harbord'un araştırması sonucunda, ermenilerin azınlıkta olduğu ortaya çıktı.

birinci dünya savaşı sırasında yayınlanan wilson ilkeleriyle ilk defa bağımsız bir ermeni devletinden söz ediliyordu. sevr antlaşmasında doğu anadolu'da ermeni devleti kurulması maddesi yer almıştır.

ermenistan ile savaş.

tbmm açılmadan önce mustafa kemal ile kazım karabekir, ermeni saldırısını önlemek için gerekli tedbirleri alıyorlardı. tbmm açıldıktan sonra ise ermenistan saldırıları arttı. 1920 haziranında tbmm doğu cephesini kurdu. komutanlığına da kazım karabekir getirildi. böylece:

ermeniler durdurularak doğu anadolu'dan atıldı.
batı kuvay-i milliye birlikleri yunanlıların önünden çekildi.
ermeniler, 1920 kasım ayı sonunda tbmm'ye barış için başvurdular.
2-3 aralık 1920'de ermenilerle gümrü barışı imzalanmıştır.
barışa göre; ermenistan bugünkü doğu anadolu sınırlarımızı tanıdı. kars ve çevresi türklere verildi. ermenistan cumhuriyeti, sevr barışını geçersiz saydığını belirtiyordu. tbmm, doğu anadolu'da yaşayıp da oradan göç eden ermenilerin diledikleri takdirde 3 yıl içinde geri gelip eski yerlerine yerleşebileceklerini kabul ediyordu. ermeniler, türkiye'ye karşı düşmanca davranamayacaklardı. buna karşılık tbmm hükumeti, ermenistan'a diledikleri takdirde askeri ve siyasal yardım yapacaktı.

ermenistan'a karşı kazanılan bu zafer, tbmm'nin hem askeri hem de siyasal ilk başarısıdır. sonuçta:

tbmm hükumeti, doğuda savaşı yürütmüş ve kazanmıştır. tbmm'nin varlığını kabul etmeyen ermenistan, bu tutumunu değiştirmiştir.

sevr barışını tanımadıklarını belirten ermeniler, kendilerine verilmesini istedikleri türk toprakları iddialarından vazgeçmişlerdir.

tbmm, içte ve dışta büyük saygınlık ve güç kazanmış, doğu cephesi kapanmış buradaki güçler batı cephesine kaydırılmıştır.

tbmm, gümrü barışı ile uluslararası varlığını ilk kez kanıtlamış, tbmm ile kurulan devletin varlığını daha da pekiştirmiştir.

anlaşma metninde "osmanlı devleti" adı hiç geçmemekte, tbmm'nin kurduğu devlet "türkiye" adıyla belirtilmektedir.

doğu cephesinin kapanması, iç anadolu'da ayaklanmalarla, batı anadolu'da yunanlılarla, güney'de fransızlarla çarpışan birlikleri rahatlatmıştır.

gümrü barışından sonra gürcistan ile de antlaşma yapıldı. gürcistan'ın mondros'tan sonra işgal ettiği ardahan ve artvin geri alındı. (23 şubat 1921) birkaç hafta sonra batum da kazanıldı. ancak batum, sonradan rusya'ya bırakılacaktır.

 

bosna hersek savaşı.

akdeniz kıyısındaki diğer şehirler gibi bosna'da tarih sahnesindeki yerini roma imparatorluğu içerisinde almıştır. roma imparatorluğunun çöküşünden sonra bosna'nın yönetimi 1200 'lu yıllarda bağımsızlığını elde edene kadar çeşitli kereler el değiştirmiştir. bağımsızlığını 260 yılı aşkın bir süre koruyan bosna krallığı bu süre boyunca macarlar ve sırplara karşı topraklarını savunmak zorunda kalmıştır.

1463 yılında osmanlı idaresi altına geçen boşnaklar aynı zamanda müslümanlığı da benimsemiştir. müslümanlığı benimsemeyen boşnakların dini vecibelerini yerine getirmesine izin veren osmanlı idaresi bosna topraklarında inşa ettiği yapılar ve camilerle aynı zamanda boşnakların gelenekleri ile kültürüne de etki etmiştir. 1878 yılına kadar devam edecek olan osmanlı idaresi altındaki dönemde pek çok boşnak osmanlı idaresinde, devlet yönetiminde önemli görevlere getirilmiştir. zayıflayan osmanlı imparatorluğunu parçalamaya karar veren müttefiklerin finansal sıkıntılar içerisindeki istanbul'a baskısı sonucu bosna'daki osmanlı idaresi savaşılmadan, masa başında son bularak avusturya - macaristan imparatorluğunun kontrolüne geçmiştir.

1918 yılına kadar sürecek olan avusturya - macaristan imparatorluğu idaresi altındaki dönemde ülke yeniden yapılandırılarak çökmekte olan osmanlı imparatorluğu idaresi altındaki dönemin sonlarında yaşadığı sıkıntılardan uzaklaşarak refaha kavuşacaktır. bu gelişmelerin büyük sırbistan kurulmasını amaçlayan rusya'nın finansal desteği ile gerçekleştiği kuşkusuzdur. bosna'daki müslüman nüfusun osmanlı idaresi altındaki diğer topraklara göçü ve onların terk ettiği yerlere sırpların yerleşmesiyle bosna'daki etnik yapının değişmesi bu dönemde yaşanmıştır.

1918 - 1941 yılları arasındaki dönem yugoslavya'nın iç karışıklıkları ve savaşla geçmiştir. 1941 - 1945 yılları arasındaki ikinci dünya savaşı sırasında naziler yugoslavyayı işgal ederek slovenyayı almanya'ya, hırvatistan'ı italya'ya ve makedonyayı bulgaristan'a bağlayarak özellikle yahudi ve çingenelere karşı bir etnik temizlik hareketine girişerek toplama kamplarında binlerce insanı öldürdüler.

1945 - 1990 yılları arasındaki soğuk savaş döneminin 35 yıllı tito'nın diktatörlüğü altında geçti. bu dönemde bosna - hersek'in sınırları 1918 öncesi döndü ve boşnaklar kültürel kimliklerine yeniden kavuştular. batı'nın desteği ile yugoslavya'da savaşın izleri çabuk silindi. batılı ülkeler yugoslavyayı sadece ekonomik değil aynı zamanda askeri ve siyasi alanda da destekledi. 1970'li yıllarda sovyet müdahalesi riski ile karşılaşıldığında amerika birleşik devletleri yugoslavyayı savunmak için nükleer güce başvurabileceğini açıkladı. soğuk savaşın son bulması ve sona eren komünist rejimle birlikte parçalanan sovyetler birliğinden yugoslavya'da etkilendi.

1986 - 1992 yılları arasında yaşanan kanlı iç savaşların sonrasında yugoslavya parçalandı. aşırı milliyetçi slobodan miloshevich ve onun desteklediği militanlarca büyük sırbistan'ı kurma hayalleri ile sistematik bir soykırım gerçekleştirildi. bu dönemde 10 binin üzerinde boşnak yaşamını kaybetti. sırpların başta saraybosna olmak üzere kuşatma altında tuttuğu şehirleri bombalamasına, sniper ateşi ile masum sivilleri öldürmesine, başta aydınlar olmak üzere seçilmiş kişilerin toplama kamplarında öldürülmesi ile gerçekleştirilen etnik temizlik hareketine batılı ülkeler uzun süre gereken tepkiyi göstermeyerek soykırıma seyirci kaldı.

şubat 1992'de bağımsızlığını ilan eden bosna - hersek 7 nisan 1992 'de abd ve diğer batılı ülkelerce tanındı ve 22 mayıs 1992 birleşmiş milletlere yaptığı üyelik başvurusu kabul edildi.

bosna'daki savaş 1992 yılının ilkbaharında başladı. bosna'nın kuzeyini hedef alan saldırıların amacı bu bölgelerden boşnak ve hırvatları uzaklaştırarak sırp devletini kurmaktı. sırpların bu saldırıları bölgedeki diğer etnik gruplar için tam bir felakete dönüştü. kuşatma altındaki şehirler ve mülteci kamplarında pek çoğu öldürüldü ve işkenceye uğradı.

savaşın ilk aylarında doğudaki pek çok boşnak şehri sırpların saldırıları sonucu kolayca düştü. ancak şehri çeviren tepelerinde yardımıyla srebrenizka saldırılara karşı kendisini başarıyla savundu.

1993 'te birleşmiş milletler 6 yerleşim birimini "güvenli bölge" ilan etti, srebrenizka 'da bunlardan birisiydi. amaç sınırları korunabilir hale getirerek barış için görüşülebilir bir zemin yaratmaktı. yardımların güvenli bölgelere ulaştırılması gündeme gelince bu uygulama işgalci/saldırgan güçlerle birleşmiş milletler askerlerinin işbirliği yapmasını gerektirerek
amacı ile tam bir tezat oluşturur hale geldi.

mayıs 1995 'te sırplar saraybosna'daki kuşatmayı şiddetlendirdi ve nato sırplara karşı hava saldırısı düzenlendi. buna misilleme olarak sırplar 6 güvenli bölgeyi bombalayarak 300 birleşmiş milletler askerini rehin aldı. temmuz 1995 'te general mladic komutasındaki sırp güçleri srebrenizka 'daki hollandalı birleşmiş milletler güçlerini etkisiz hale getirerek şehri hedef aldı. yaklaşık 25,000 boşnak sırp tehdidi üzerine şehri terk ederek bir başka güvenli bölge olan potocari'ye ulaştı. 5000 mültecinin kampa girmesinin ardından hollandalı barış gücü askerleri kampın dolduğunu bildirerek kampın girişini kapattı. bu olay, kampın yakınlarındaki yaklaşık 20,000 boşnağın sırpların ölüm tehdidine karşı savunmasız kalmasına yol açtı. sırplar bölgedeki boşnakları tahliye etmeye başladığında hollandalı birlikler müdahale bulunmadı, hatta işlemlerin düzgün bir şekilde gerçekleştirilmesi için organizasyonda yardımcı bile oldu. kadın ve çocuklar ayrıldıktan sonra askerlik çağına gelmiş olan erkekler otobüslere bindirildikten sonra kampın yakınında kurşuna dizilerek öldürüldü. ikinci dünya savaşından sonraki bu en büyük soykırımda 10 - 15 bin boşnak'ın katledildiği iddia edilmektedir. kızılhaç yetkilileri bu olaylar sırasında 7500 kişinin kaybolduğunu bildirmiştir.

srebrenizka katliamının ardından o güne kata olaylara kayıtsız kalan batı kamuoyunda sırplara karşı baskılar arttı ve 1995 yılı sonlarında savaş son buldu

 

2. kosova savaşı.

varna meydan savaşının üzerinden 4 yıl geçmişti. sultan ii.murad hân, 1448 yılı yaz mevsiminde, arnavutluk seferinde idi. burada, yeni bir haçlı harekatının başlamak üzere olduğunu haber aldı. seferi yarıda bırakarak doğruca sofya'ya gitti.

yeni haçlı ittifakına, almanya, macaristan ve lehistan gibi büyük devletlerin yanı sıra, ulah, bohemya, sicilya, erdel, çek, boğdan, slovak ve sloven alayları da girmişti. böylece 50-60 bin kişilik bir haçlı ordusu meydana gelmişti. osmanlıların mevcudu da aynıydı.

iki ordu, 16 ekim 1448 günü, kosova'da karşı karşıya geldiler. murad hân, savaş sorumluluğunun haçlılara ait olacağını ispat için haçlı orduları komutanı yanoş'a 8 kişilik bir heyet göndererek barış antlaşması teklif etti. fakat bu teklif mağrur yanoş tarafından kabul edilmedi.

çarpışmalar 17 ekim 1448 sabahı başladı ve hafif saldırılarla vakit geçirildi. öğleden sonra, ordusunu 38 kola ayıran yanoş, genel taarruza kalkıştı, fakat sonuç alamadı. gece, türk ordugahına düzenlenmek istenen baskın ise kolayca püskürtüldü. ertesi sabah düşmanın sağ ve sol kanatları yeni bir taarruza giriştiler. osmanlı kanatları ise, sanki karşı koyamıyormuş gibi gerilemeye başladı. haçlılar bir anda zafer havasına girmişlerdi. olanca güçleriyle bu defa merkeze yüklendiler. boğaz boğaza çarpışmalar sürerken sultan ii. murad hân, merkez kuvvetlerinin de geri çekilmesi emrini verdi. ancak bütün bunlar savaş planının parçalarıydı. haçlılar içeri girdikçe sağ ve sol kanatlarımız ileriye kayıp kapanıyor, düşmanı çembere sokuyorlardı. sonra imha taarruzu başladı. düşman panik içindeydi. şaşkınlıktan zaman zaman birbirlerine giriyorlardı. ünlü akıncı kumandanlarından turahan bey ise, kaçış yollarını kesmişti. akşama doğru savaşın kaybedildiğini anlayan hunyadi yanoş, topçu birliklerine ve alman alaylarına emir vererek, osmanlı merkezine girmelerini söyledi. fakat, bu davranış göstermelikti. çünkü haçlı kumandanları emri yerine getirmeye çalışırken gece karanlığından yararlanan yanoş, muharebe alanından kaçmayı başarmıştı.

19 ekim sabahı haçlı ordugahında sıkışıp kalan ve arabalar ile toplardan barikat kuran düşman kalıntıları da temizlendi. böylece, 2.5 gün süren, ii. kosova savaşı, türklerin zaferiyle sonuçlanmış ve düşman 17 bin ölü vermişti.

 

1. kosova savaşı.

sultan murâd-ı hüdavendigar, osmanlı padişahlarının üçüncüsüdür. sultan orhan'ın oğlu, yıldırım bayezid'in babasıdır. 1362'de babası vefat edince tahta çıktı. önce ankarayı aldı. lala şahin paşayı ilk serdar ve sadrazam yaptı. haçlı ordusuna karşı sırpsındığı muharebesini kazandı. tuna'ya kadar aldı. 200 bin kişilik ii. haçlı ordusuna karşı kosova savaşını 9 ağustos 1389'da kazandı. sırp kralı lazari ve kumandanları bu savaşta öldü. sırp devleti yok edildi. harp sahasında bir yaralının halini sorarken, bir sırplı tarafından şehit edildi.

bre ne yabane söylersin.

i. murâd hân devri de huzur ve saadet içinde geçmiştir. padişah, boş durmayı sevmez ve kuyumculuk yapardı. gene bir gün böyle çalışırken yanına gelen veziri şöyle sordu:
- şevketlüm! milletin hazinesi sizin hazinenizdir. niçin böyle uğraşıp kendinize zahmet edersiniz?
padişah şöyle cevap verdi:
- bre ne yabane söylersiniz? milletin hazinesi milletin ihtiyacı içindir. insan her zaman çalışmalıdır. alın teri dökülerek kazanılan para daha lezzetlidir. bu para helaldir. tadı, beti ve bereketi olur.

 

fatih sultan mehmet'in toplarının hikayesi.

tam bir şehirli yaklaşımı.
1453, konstantinopol.

bir savaşta insan sadece kendi teknolojisinin durumunu değil, rakibinin de hangi yeni teknolojileri karşısına çıkarabileceğini hesaplamalıdır.

konstantinopol şehri yedi yüzyıldan daha uzun bir süre islam dünyasının saldırısına uğramıştır. önce 7. ve 9. yüzyıllar arasında araplar, sonra da 12. yüzyılda bölgeye gelen türkler. şehri kurtaran o gün için ileri teknoloji sayılabilecek rum ateşiydi. neft ve ziftten oluşan bir karışımdı bu. o günün napalm bombası diyebileceğimiz formülü saklı olan bu gizli madde gemilere yükleniyor ve bronz bir toptan ateşleniyordu.

elli metreden daha geniş bir alan içerisinde tahtadan yapılmış hiçbir gemi yaklaşamıyordu. buna benzer alev atan mancınıklar da kale duvarlarında sabit bir biçimde duruyorlardı. böylece yedi yüzyıl boyunca şehir saldırılara göğüs gerebilmişti. imparatorluğun geri kalanı parça parça elden çıktıysa bile şehir bizans'ın elindeydi.

15. yüzyıl başlarında roma imparatorluğundan geriye kalan bu şehir ve birkaç küçük ege adaşıydı. 1451'de daha sonra "fatih" unvanını alan ii. mehmet tahta geçti ve yedi yüzyıllık amacı gerçekleştireceğine ant içti. güçlü konstantinopol şehri osmanlı kılıcına boyun eğecekti. mehmet, kenti alma konusunda parlak fikirlerle gelen herkesin hristiyan, müslüman ya da musevi olmasını önemsemeksizin ödüllendirileceği haberini her yere saldı.

top yapımındaki yeniliklerin yaygınlaşması henüz birkaç nesillik bir olaydı. önceki toplar küçüktü, yararsızdı ve hedefi tutturamıyordu. ancak kısa bir mesafe içinde isabet sağlayabiliyorlardı. barut zamansız patlayabilirdi, tehlikeliydi ve içindeki kömür, sülfür gibi maddeler nakliye sırasında ayrılıyordu. bunları bir arada tutmak için geliştirilen teknikler henüz piyasada değildi.

dolayısıyla bu yeni silah sistemi çok ses çıkaran bir oyuncaktan daha fazlası gibi gözükmüyordu. aslında wright kardeşlerin yaptığı ilk uçak da tehlikeli bir uçurtmaydı ancak arkasından gelen messerschmitt ve spitfire'lar çok şeyi değiştirdi.

macaristan hükümdarı urban toplara bayılırdı. barutun zamansız patlaması ve isabet sorunlarına bir çare bulmayı başardı. eğer topların boyutu ve güçleri artırılırsa doğru yere isabet etmesinin çok önemi kalmayacaktı. devasa büyüklükteki top mermisi nereye düşerse düşsün büyük bir alana zarar verecekti. hayallerindeki silah tam bir canavardı, bir tondan daha ağır ve 120 cm. çapındaki bir top mermisini atabilecek bir top. bu süper topu destekleyecek 90 cm. çaplı mermi atabilen küçük toplar, küçük taşlarla yüklü mancınıklar kuşatılmış bir şehirden gelebilecek her türlü saldırıya karşı bu büyük topu da koruyabilirdi.

bu silahların imal edilmesinin büyük bir paraya mal olacağını söylemeye gerek yok. süper silah beraberinde büyük bir asker gücü ve yüzlerce ton barut gerektirecekti.

urban bu silahın zafer kazandıracağını biliyordu ve iyi bir silah tüccarı gibi bu fikri satmak için dolaşmaya başladı. akla ilk gelen müşteri adayı tabii ki konstantinopol'dü. ii. mehmet'in orduları çanakkale boğazının doğu tarafında toplanıyordu ve osmanlı türkleri bizans'a karşı kutsal bir savaş ilan etmişti. urban'ın teklifini ilk olarak imparator xi. konstantin'e götürülmesinde mutlaka az da olsa din ve ırk birliğinin etkisi vardı.

hazırladığı süper silahların planlarını göstererek buna sahip olacak herhangi bir şehrin tüm saldırıları kolayca püskürtebileceğini anlattı. bu güçlü silahtan atılacak bir mermi, yüzlerce saldırganı öldürebilir ya da bir gemiyi batırabilirdi. düşman karşılarına aynı büyüklükteki silahlarla çıksa bile onları daha kullanamadan etkisiz hale getirilebilirdi.

ancak urban reddedildi. danışmanlar denenmemiş silahlara para harcamaktansa o parayla biraz daha kiralık asker tutulabileceğine karar verdi. herhalde bizans, urban'ın bir silah tüccarı olduğunu ve bir daha ki durağının boğazın öte yakası olacağını düşünememişti. ii. mehmet teklifi hemen kabul etti ve urban'la bu silahları hazırlaması için anlaştı.

bir yıl sonra mehmet'in ordusu şehri kuşattı. kuşatmanın kaderini urban'ın dev topları belirledi. silahlar bizanslıların rum ateşlerinin menzili dışına yerleştirildi. ayrıca bu silahların yapılması için harcanabilecek parayla tutulan askerlerin oklarından da uzaktı.

surlar yıkıldı, türkler içeri girdi ve xi. konstantin öldürüldü. urban'ın silahlarını reddeden danışmanların da konstantin ile birlikte öldüğünü düşünmek isteyebilirsiniz ancak bu tür bir adalet nadiren gerçekleşir.

urban'ın silahları türklere satma fikri uzun vadede yanlış bir karar olabilirdi. istanbul artık türklerin önünde bir engel değildi, dahası osmanlı imparatorluğunun başkenti olmuştu. bu da tüm güneydoğu avrupa'nın savaş alanı haline gelmesi demekti. dahası türkler viyana'ya kadar uzanacak ve urban'ın kendi ülkesi bir savaş alanına dönecekti. malını satıp para kazanma tutkusu macaristan'ın bugün bile korkulu rüyası olan, beş yüz yıllık bir çatışmaya neden olmuştu.

 

türkiye'nin efsanelerini biliyor musunuz?

ağlayan kaya-niobe
manisa'daki ağlayan kaya'nın kral tantalos'un kızı niobe olduğuna inanılır... efsaneye göre niobe'nin çocuklarının çokluğu tanrıça leto'yu kıskandırır. leto, çocukları apollon ve artemis'ten niobe'nin cezalandırılmasını ister. onlar da niobe'nin çocuklarını öldürür. 12 çocuğunu kaybeden niobe büyük bir acıya kapılır. baştanrı zeus bu durumuna son vermek için onu taş haline getirir. niobe'nin acısı dinmez ve o gün bugündür kayadan gözyaşları süzülür.

keşişin bahçesi.
kerem ile aslı'nın hikayesini bilmeyen yok gibidir. isfahan padişahının oğlu kerem, keşişin kızı aslı'ya vurulur. ancak iki genç din farkı yüzünden bir türlü kavuşamazlar... dilden dile anlatılan bu efsanenin geçtiği yer ağrı'nın doğubeyazıt ilçesindedir... "keşişin bahçesi" vaha görünümünde büyük bir konaklama yeridir. ayrıca hemen üzerinde bulunan tarihi ishak paşa sarayı yurt içi ve yurt dışından ziyaretçileri ağırlar.

cennet ve cehennem.
"cennet ve cehennem bu dünyadadır" diyenler mutlaka silifke'ye gitmeliler... cennet obruğunun girişinde 5. yüzyılda yapılan bir kilise vardır. cehennem çukurunun ürkütücü görüntüsünü ise ilginç bir efsane tamamlar: zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha typhon'u yendikten sonra, onu etna yanardağının altına sonsuza kadar kapatmadan önce 120 metrelik korkunç cehennem çukurunda hapseder...

amazonların adası.
kıyıya 2.5 kilometre uzaklıkta bulunan 40 bin metrekarelik giresun adası, karadeniz'in tek adası olmanın yanı sıra amazonların yaşadığı ada olarak da bilinir. her yıl 20 mayıs'ta yapılan şenliklerde tekne turları düzenlenen ada ilginç bir ritüele de ev sahipliği yapar: ana tanrıça kybele'yi temsil eden üç ayaklı "hamza taşı"nın altından geçen giresunlular soylarının devam edeceğine inanır.

 

türgişler

adlarının "türk+s" şeklinde gelişmiş olduğu bildirilen türgiş'ler on-okların to-lu kolunun bir kısmını teşkil ediyorlardı. çin kaynaklarında gök-türk hakanlığının batıdaki kalabalık boylarından biri olarak ilk defa 651 hadiseleri dolayısı ile zikredilen türgiş (tu-k'i-şi)'ler, ili nehri dolaylarında oturuyorlardı. 7. asrın sonlarına doğru, türgiş şefi olarak görünen ba-ga tarkan unvanlı u-çe-le, bağlı bulunduğu tayinli batı gök-türk "kağanı"nın kötü davranışlarından faydalanarak çor'ları ve erkin'leri etrafına topladı, kısa zamanda her birinin 7 bin savaşçısı olan 20 başbuğulu bir ordu kurmaya muvaffak oldu. çu vadisinin kuzeybatı ucunda bulunan merkezini kuzeydoğuya nakletti. turfan ve kuça eyaletlerine kadar hakimiyetini genişletti, bu gelişme karşısında ülkesini bırakıp çin başkentine giden tayinli kağanın ayrılmasından sonra, hemen bütün on-ok sahasını kendi idaresine aldı. fakat, iktidarının bu sağlam devrinde, kağan kapgan idaresinde haşmetli çağını yaşayan doğu gök-türklerinin ilerleyişini durdurmak maksadı ile kırgızlar ve çin ile işbirliği yapması iyi netice vermedi. gök-türk aleyhtarı üçlü ittifakın üyesi olduğu için üzerine yürüyen tonyukuk tarafından mağlup edildi (698 bolçu savaşı), on-ok sahası u-çe-le'nin kontrolünde olarak gök-türk hakanlığına bağlandı. onun ölümünde yerine geçerek 706'dan beri tabi "kağan" olan so-ko (u-çe-le'nin oğlu) çin ile münasebet kurduğu için, bu defa kültegin ve bilge tarafından 711'de yine bolçu yakınında hezimete uğratıldı ve telef edildi.

so-ko ile kardeşi çe-nu arasında arasında ülkede hakimiyet hususundaki mücadele ve çe-nu'nun kapgan kağan'a sığınmasına dair çin kaynaklarındaki haber ile kitabelerde "kara türgiç" halkının itaate alındığını belirten kayıt so-ko zamanında türgişlere karşı yapılan başarılı seferin gerekçesini göstermektedir. ülkenin bars beğ idaresine verildiği bu tarihte bir kısım türgiş halkının da kengeres (seyhun nehri kıyıları)'e doğru çekildiği anlaşılıyor (ii. gök-türk hakanlığı). gök-türk mücadeleleri sırasında türgişler su-lu adlı bir kara-türgiş çor'unu "kağan" seçtiler (717) ki, çin haberlerine göre, gök-türk uyruklarından mühim bir kısım da bilge'den ayrılarak bu yeni türgiş hakanının hizmetine girmiştir. su-lu başkenti, ta-las'ın kuzeybatısında, balasagun (kuz-uluş) şehri olmak üzere, uzunca süren hakimiyeti zamanında maveraünnehir'den doğuya arap ilerlemesini durdurmak suretiyle, orta asya halkının "arap tebaası" olmasını engelleyen ve üzerinde türklerin tarihi hak sahibi bulunduğu maveraünnehir'i yine türk eline almaya çalışan bir hükümdar olarak görünür.

daha 714'de kuteybe'nin, umumi karargahını merv'den şaş (taşkent bölgesi)'a naklederek oradan kuzeye ve diğer taraftan, kaşgar'a doğru iç-asya ana yolu istikametinde akınlara girişmesi emevi hilafetinin hedeflerini gösterir gibi idi. kuteybe'nin ölümü (715 sonbaharı) üzerine bu ileri harekatta dikkati çeken duraklamanın islam halifelerince hoş karşılanmadığı, hedefe kararlılık içinde yönelecek kumandan bulmak maksadıyla horasan valilerini sık sık değiştirmelerinden anlaşılmaktadır. ancak, valilerin başarısızlığa uğramalarının başlıca sebebi, istiklal istemeleri tabi olan yerli prenslerin araplarla işbirliği isteksizliğinden ziyade, başında kağan su-lu'nun bulunduğu türgiş topluluğunun şiddetli mukavemeti ve hatta, islam'ın dini akidelerini değil, fakat arap sultasını maveraünnehir'den söküp atmak azmi idi.

nitekim bu devirde arap ordularına karşı çıkanların hepsi islam kaynaklarında "türk" olarak belirtilmektedir. büyük mücadelede, tabiiyetle bölgenin ve seyhun ötesi türk ülkelerinin, meşhur îç-asya kervan yolu üzerinde yer alması dolayısıyla, iktisadi ehemmiyeti de büyük rol oynuyordu. halife 'ömer b. abd'il-aziz (717-720) tarafından tayin edilen vali el-cerrah b. 'abdullah'ın seyhun ötesinde giriştiği ilerleme teşebbüsünün, bu kumandanı durdurup muhasara ederek arap kuvvetlerini geri atacak şekilde gelişen türk mukavemetinin karşısında sarsılması, emevileri, aradaki türk engelini kaldırmak için, çin ile temaslar kurmaya sevk etmiş, bu maksatla şüphesiz arapların müsaadesi ve teşviki ile gerek maveraünnehir hükümdarlarından, gerek doğrudan doğruya araplardan çin'e hey'etler gönderilmiş ise de, hiç bir netice elde edilememişti. keza, türgiş devletinin ana siyaseti anlaşıldıktan sonra, bundan aldıkları cesaretle, buhara "hakimi" tuğşad, kümez "hakimi" marayana ve çaganyan hükümdarının araplara karşı yardım için çin'e müracaatları sadece bir nezaket muamelesi ile savuşturulmuştu. çünkü, arap ordularının seyhun ötesine geçmeleri ile aynı zamanda (719) başlayan çin'in batıya doğru gök-türk hakanlığının akamete uğrattığı genişleme siyaseti, bu defa türgiş duvarına çarpma tehlikesiyle karşılaşmakta idi.

çin'in şimdilik "durumu idare" yoluna girmesi dolayısıyla de kendilerini serbest hisseden türgişler batıda faaliyete geçmişlerdi. bunun üzerine maveraünnehir'de beliren arap aleyhtarı hareketler türgiş baskısına iyiden iyiye yardımcı oluyordu. seyhun'u açarak maveraünnehir'e giren türk ordusu kumandanı kül-çor semerkand yakınında ilk büyük başarıyı kazandı: başında sa'id abd'il-aziz'in bulunduğu arap kuvvetlerini mağlup etti ve kumandanını bir müddet çember içinde tuttu (721). bu vali değiştirildi. yerine gelen el-haraçî (721 sonbaharı) şiddet yoluna başvurup, yerlerini terk eden halkı hocend bölgesinde teslim olmaya zorlayarak hepsini öldürttüğü için, canlarını kurtarabilenler kütleler halinde türgiş'lere sığınıyorlardı. maveraünnehir tam bir kargaşa içine düşmüştü. halife hişam (724-743) valiyi azlederek, yerine müslim b. saîd'i getirdi (724). arap askeri kuvvetleri arasında da anlaşmazlık baş göstermiş ve yemenli kuvvetler terk edilmişlerdi.

fergane'ye yürümek üzere, müslim idaresinde, seyhun'u geçen arap ordusuna karşı bizzat hakan su-lu çıktı. ordusuna acele ric'at emri veren müslim, susuz yollardan cebri yürüyüş ile 11 gün çekildi ve taşıyamadığı için bütün ağırlığını yakmaya mecbur kaldıktan sonra da "suya erişemeden" sey-hun yakınında, türgiş'lerle işbirliği halinde bulunan yerli kuvvetler tarafından durduruldu. arkadan da hakan hızla gelmekte olduğu için, nihayet bin müşkülat ile önlerindeki engeli aşabilen arap kuvvetleri, ancak ağır telefat ve zayiat bahasına semerkan'da doğru çekilebildiler.

724'de, seyhun ötesindeki bütün arap kuvvetlerinin geri atılması ile neticelenen ve her tarafta arap nüfuzunun kırılmasına sebep olan bu seferdeki bozgunluk, arapları uzunca bir müddet müdafaada kalmaya zorlamış ve yalnız maveraünnehir'de değil, toharistan'da ve diğer güney bölgelerinde idareciler ve halk türgiş'lere kurtarıcı gözü ile bakmaya başlamışlardı. türk kuvvetlerinin bütün ülkeye yayıldıkları ve maveraünnehir arap muhafız kıt'alarının merkezi semerkand önünde bile göründükleri bu sırada horasan valisi tekrar değiştirildi. yeni vali esed b. 'abdullah al-kasrî, 726'da, huttal'da su-lu kagan karşısında başarısızlığa uğradığı için, bütün maveraünnehir'de arap iktidarının tehlikeye düştüğü bir zamanda azledildi.

ülkede emevilere karşı şii ve abbasi propagandası da hızlanmakta idi. hakan su-lu durumdan faydalandı, yerli muhaliflerle ahenkli bir şekilde çalışarak, buhara'yı zapt etti (728). arap idaresi semerkand, dabüsiya şehirleri ile iki küçük kaleye münhasır kalmıştı. yerli halka birçok müsaadeler vermesine rağmen ümit ettiği ilgiyi göremeyen yeni vali aşras bin abdullah al-sulamî, beykent yakınlarında hakan tarafından sıkıştırılarak, ikinci bir "susuzluk vak'ası" (=yevm'ul-atş)na duçar edildi, nihayet semerkand'a doğru çekilmekte iken yetişen hakan ve kül-çor idaresindeki türgiş kuvvetleri tarafından kemerce kalesinde 58 gün müddetle kuşatıldı. (729)

artık ta harezm'de bile araplara karşı kımıldamalar görülüyordu. su-lu'nun maksadı, semerkand'daki arap merkez ordugahını düşürüp istilacıları maveraünnehir'den tamamen atmaktı. bu sebeple semerkand'ı kuşatmaya hazırlandığı sırada, çarpışmaya cesaret edemeyen karargah kumandanı sevre bin hurr, yeni tayin edilen vali cüneyd bin abdurrahman'il-murrî'yi merv'den imdada çağırdı. fakat geçiş yolu türgişler tarafından kesilmişti. zaruri olarak, dağ yollarına düşen cü-neyd, dar geçitlerin birinde hakan tarafından sıkıştırıldı ("geçit savaşı"="vak'at'üş-şi'b"), yorgunluğa ilaveten susuz da kalan ordusu yer yer baskına uğruyordu. nihayet 12 bin kişilik kuvvetinden 10 bininin telef olması karşılığında, semerkand'a ulaşabildi. durumdan haberdar edilen halife hişam'ın emri ile küfe ve basra'dan 20 bin kişilik bir takviye gücü semerkand'a gelirken, kış da yaklaşmakta olduğundan, daha fazla kalmak istemeyen hakan, buhara'yı da tahliye ederek çekildi (732).

cüneyd'in 734 başlarında ölümü ile, zaten arap nüfuz ve kudreti iyice kırılmış olan horasan vilayetinde "siyah bayrak açan" abbasi taraftarı haris bin sureyc'in belh'i, arkasından valilik merkezi merv şehrini zapt etmesi maveraünnehir'de durumu büsbütün karıştırdı. yeni valilerin üç sene (734-737) kendisi ile uğraşmak zorunda kaldıktan haris sonunda türgişlere iltica etti. hakan su-lu maveraünnehir'e karşı son seferinde hayli müttefik bulmuştu: haris taraftarımızından başka, sogd hükümdarı (yani gürek veya oğlu), usrüşana hakimi, şaş (taçkent bölgesi) hükümdarı, huttal hükümdarı. islam tarihçisi et-taberî'de zikredilen bu liste "maveraünnehir'deki arap nüfuzunun nasıl türklere geçmiş olduğunu" açıkça göstermektedir. ha-kan, belh'e doğru ilerledi. cuzcan'a girdi. önce toharistan'ı araplara karşı ayaklandırarak mahalli bir destek sağlamayı faydalı görüyordu. fakat vali esed bin 'abdullah il-kasrî, hakan ordusunu arkadan vurmaya muvaffak oldu (738. san veya haristan savaşı). esasen su-lu, araplarla birleşen cuz-can hükümdarının hıyanetine uğramıştı.

memleketine dönen ve doğuda da çinlilere karşı bazı başarılar kazanmış olan (717, 726) su-lu kağan, herhalde ömrünü harcadığı bu mücadeleye devam edecekti, fakat kendisi, o zamanlara kadar büyük hizmetlerini gördüğü kül-çor (baga tarkan) tarafından öldürüldü. (738) çin'in, türk başbuğlarını birbirine düşürme planına dayanan tahrikçi siyaseti bir daha hedefine ulaşmış ve esasen so-ko ile çe-nu arasındaki anlaşmazlıktan beri (710'larda) kara ve sarı olmak üzere ikili teşkilat halinde yaşayan türgiş boylarını birbirine iyice düşman etmişti. sarı türgişler üstünlük kazandılar. başbuğları baga tarkan (kül-çor), rakibi kara türgiş başbuğu tu-mo-çe'y'ı yenerek ve onun "kağan" yapılmasını istediği su-lu'nun oğlunu ortadan kaldırarak kendini "kağan" ilan etti. bu arada, çin'in on-ok'lar "ka-ganı" tayin ettiği, aşına ailesinden, hin'i mağlup edip öldürmesi (739), çin'i bu defa kara-türgişleri desteklemeye sevk etti. 742'deki türgiş kağanı il-etmiş kutlug bilge bir kara-türgiş başbuğu idi.

753'de hakan olan ve uygur hakanı moyen-çor'un himayesine giren tanrıda bolmış da bir ka-ra-türgiş idi. uzun süren iki taraf arasındaki mücadeleye karluklar da karışmışlar, böylece, ihtimal peçeneklere menşe teşkil eden ve bilhassa mühim bir tarihi hadise olarak kalabalık oğuz kütlelerinin sır-derya'ya doğru batıya intikalini kolaylaştırmış olan türgiş iktidarı büsbütün zayıflamıştı. nihayet 20 sene içinde gittikçe kuvvetlenen karluklar to-lu ve nu-çi-pi'lere karşı üstünlük kazanarak, ağırlık merkezi çu vadisi olmak üzere kendi hakimiyetlerini kurdular (766).

 

Bu listeler ilginizi çekebilir!

üst bottom