trabzon hakkında bilgiler listesi için eklenen 31 entry bulunmaktadır.
 

trabzon düzköy;

ilçemiz "haçka" adında köy iken 1944 yılında bucak olmuş, 1961 yılında ismi değiştirilerek "düzköy" adıyla belediye olmuştur. akçaabat ilçesine bağlı belediyemiz, 9 mayıs 1990 tarih ve 3644 sayılı yasa gereğince ilçe statüsüne kavuşmuştur.

düzköy ilçesi; düzalan, orta mahalle, büyük mahalle, cevizlik mahallesi ve yenimahalle, olmak üzere beş ayrı mahalleden oluşmaktadır.

ilçeye 4'ü belediye (düzköy merkez, çalköy, çayırbağı ve aykut belediyeleri), 6'sı köy (alazlı, çiğdemli, gökçeler, taşocağı ve küçüktepe köyü) olmak üzere toplam 10 yerleşim birimi bağlıdır.

nüfus hareketleri açısından yayla ve mezralar (mezere) önem taşımaktadır. halkın büyük bir bölümü nisan ayından sonbahar başlarına kadar mezra ya da yaylalara göç etmektedir.

ilçe topraklarının % 80'i engebeli bir bölge özelliğine sahiptir. ilçemizin işlenebilir arazisinde ise mısır, patates, fasulye ve benzeri tarım ürünleri yetiştirilmekte, ekonomi tarımsal ve hayvansal üretime dayanmaktadır.

ilçemizin kuzeyinde akçaabat, doğusunda maçka, batısında vakfıkebir, güneybatısında tonya ilçeleri bulunmaktadır. ilçemizin yüz ölçümü 117 kilometrekaredir. ilçemiz trabzon'a 35 km. uzaklıkta ve komşu ilçemiz akçaabat'a ise 27 km. uzaklıkta bulunmaktadır. ulaşım yolu asfalt olup, tonya ile stabilize yolla bağlantısı dışında daha iç kesimlere bağlantısı yoktur.

 

trabzon sürmene;

sürmene; tarihi ve coğrafi konumu itibarıyla doğu karadeniz’in farklı kültürel bileşenlerinin kesişme odağında ve oldukça eski bir yerleşim alanında yer alır. tarih boyunca bu bölgede etkin olmuş olan diller; yerli dillerin egemenlik dönemi ve resmi dillerin egemenlik dönemi olmak üzere iki farklı dönemde ele alınabilir.

yerli dillerin egemenlik döneminde, yani antik çağın sonuna kadar geçen zamanda, bölgenin iç kesimlerinde yaşayan yerli tzani halkının dili, günümüze kadar ulaşamamış ölü dillerden birisidir ve bu dilin yerli güneybatı kafkas dil grubunun arkaik bir kolu olduğu düşünülmektedir. yine antik çağ kaynaklarında, sahil şeridinde kolkhi adıyla tanımlanan topluluklar da yerli doğu karadeniz ( güneybatı kafkas ) kültürünün bilinen en eski unsurlarıdır. sürmene ve çevresinde günümüze ulaşabilen bazı sözcük kalıntıları ve yer isimleri bu yerli kültürlerin izlerini günümüze kadar taşımıştır.

çağlar boyunca, egemen devletlerin bölge valilikleri için bölgesel bir merkez konumunda olan trabzon kentine yakınlığı; sürmeneyi, roma / bizans ve osmanlı dönemlerinde resmi devlet dillerinin etkinlik alanına sokmuştur. bölgede büyük ölçüde etkin olan ilk resmi devlet dili, 6. yüzyıldan sonra, roma / bizans resmi dili olarak sürmene çevresinde, özellikle hristiyanlık vasıtasıyla etkin olmaya başladığı bilinen rumcadır. geç doğu roma imparatorluğu döneminin resmi devlet dili olduğu için, yerli halk tarafından da bu nedenle, "romalıların dili" anlamında "romeika" olarak adlandırılan ve özellikle kelime dağarcığıyla eski yerli dillerin mirasını da zaman içinde kısmen bünyesine alan bu dil, bölgede osmanlı dönemine kadar etkin olmuş, hatta daha sonra da hristiyanlığı ve buna paralel olarak "rum" kimliğini benimseyen toplulukların ortak dili olarak, konumunu kısmen korumaya devam etmiştir. osmanlı dönemi ile birlikte resmi dil osmanlıca'nın yaygınlaşması, islam dinine geçişlerle birlikte hız kazanmış, ancak yaklaşık bin küsur yıl süren romeika dili egemenliğinin etkisi, dört yüz yıllık osmanlıca egemenliği döneminde de devam etmiştir. romeika dili, trabzon çevresinde, iç kesimlerdeki icra vadilerde ana dil olarak varlığını günümüze kadar taşımıştır ve bugün hala bu bölgelerde özellikle yaşlılar tarafından bilinmekte ve konuşulmaktadır.

resmi dillerin egemenlik dönemlerden süzülüp, çağımıza ulaşabilen az sayıda asıl eski yerli sözcük kalıntıları ise, özellikle gelişen iletişim teknolojileri ve medya etkisi ile birlikte son yıllarda kullanımdan kalkmıştır. bu yerli dil kalıntıları, daha çok rumca ve osmanlıca dillerinde karşılıkları olmadığı için günümüze ulaşabilmiş olan terimlerdir. yörede, resmi dillerin yaklaşık bin beş yüz yıllık toplam egemenlik süresi boyunca, eski yerli dillere özgü fonetik yapının izleri ise tamamen silinememiştir. örneğin, sürmene ağzının orijinal formunda; “i”, “ö”, “ü” ünlü sesleri yoktur. yakın zamanlara kadar, özellikle sürmene'nin yerlisi olan yaşlı insanların, konuştukları dil ne olursa olsun bu sesleri telaffuz edemeyişleri ve ayrıca, bitki ve yer isimlerinde sıkça görülen “diş+dil” ağırlıklı fonemlerin zenginliği (ts, tz, dz, c, ç, z, s, ş, t, th, d) rumca ya da türkçe kaynaklı olmayıp, güneybatı kafkas dil ailesine bağlı, eski doğu karadeniz yerli dillerinden günümüze ulaşan fonetik izlerdir.

yöreye farklı çağlarda ve dönemlerde yerleşen rum, ermeni ve türkmen göçmen gruplarının da, eski yerli unsurlarla farklı köylerde farklı oranlarda bir araya gelmeleri ve bu nedenle her köyün dil özellikleri açısından farklı tonlar sergilemesi, eski yerli dil kalıntılarının izlerinin sürülmesini zorlaştırmaktadır. bu yönde yapılacak bir araştırma çalışmasını zorlaştıran önemli etkenlerden biri de, yöre insanının bu tür incelemelere gösterdiği aşırı dirençtir. bölgede yaşayan insanların resmi kimlikleri ile ilgili hassasiyetleri, şüpheleri ve kaygıları, onların, yerel terimlerini ve doğal aksanlarını yabancılardan gizlemek için büyük çaba sarf etmelerine neden olur. hatta yine aynı nedenlerle, bölgede hemen her ailenin, köklerini doğrudan ya da dolaylı olarak, orta asya’ya veya arabistan'a bağlayan birer soy hikayesi mevcuttur.

( asırlar önce, bizans döneminde yaşanan rumlaşma ve hristiyanlaşma sürecinde de, bölgenin yerli halkı arasında muhtemelen aynı türden soy ağacı hikayelerinin farklı versiyonları revaçta idi ve yine aynı ailelerin eski dedeleri de, o dönemde de rumca isimler kullanarak ve rumca konuşarak, ne kadar hakiki "rum" olduklarını ve ne kadar eski hristiyan olduklarını ispatlama çabası içindeydiler. zira, bugün olduğu gibi, bizans döneminde de, egemen devletle aynı dinsel kimliği ve aynı etnik kimliği benimsemek, aynı dili konuşmak ve bu sayede "1. sınıf vatandaş" muamelesi görmek; "yerli /barbar" olarak kalmakta ısrar edip, horlanmaktan ve aşağılanmaktan daha cazip bir tercihti.)

yöredeki bu tür yerleşik kimlik kaygılarından kısmen uzak kalan ve yaşamlarını büyük kentlerde sürdürmekte olan birkaç yaşlı kadından, 1980’li yıllarda elde edilebilen sınırlı veriler, bir sözcük listesi olarak ilişikte sunulmaktadır. bu liste, herhangi bir alan çalışmasının ürünü olmayıp, büyük ölçüde bu yaşlıların kendi aralarındaki konuşmalarından rastgele tespit edilebilmiş sözcüklerden oluşmaktadır. bu yaşlılar, sürmene sahil kesiminde romeika dili konuşulmayan köylere mensupturlar. elde edilen bu sözcük örneklerinin bir kısmı yunanca, ermenice, farsça ve türkmence orijinli gibi görünmektedir. kökeni kesin olarak belirlenemeyen diğer kısmı ise, muhtemelen yerli tzani, kolkhi kökenli arkaik sözcüklerden oluşmaktadır.

sürmene, sürmene tarihi, ve çeşitli bilgiler.

sürmene'nin tarihini doğu karadeniz bölgesinin genel tarihi içinde ve onunla bir bütün olarak ele almalıyız. karadeniz kıyısı boyunca sahile paralel olarak uzanan dağlar doğuya doğru gidildikçe sahile daha dik olarak iner.sahilde yerleşimi mümkün kılacak düz alanlar yok denecek kadar az, bol yağmur nedeniyle dağlar orman ve sık bitki örtüsü ile kaplıdır.vadilerde oluşan dereler sahilden iç kesime ulaşım için doğal bir geçiş yolları oluşturmaktadır.

bölge kültürünün, batı dünyası ile ilk tanışmasına dair efsaneler,genç bronz çağı dönemine atfedilen ve mitolojik yunan kahramanlarının yolculuklarını anlatan öykülerdir.eski yunan mitolojisinde önemli bir yer tutan bu öykülerde doğu karadeniz sahilleri ‘kolchis’,burada yaşayan insanlarda ‘kolchi’ adıyla anılır.eski yunan denizcilerinin bu yolculukları zamanla ticari faaliyetlere dönüşerek bölge sahillerinde pazar yerlerinin kurulmasına yol açtı.

mö. 500 yıllarında bu pazar yerleri kolonici tüccarlara ait iskelelere dönüşmesi ile xenophon tarafından yazılan anabasis adlı eserde doğu karadeniz bölgesinde trapezos isimli ilk yunan kolonisinden bahsedilmektedir.

daha sonraki çağlara ait tarihsel kayıtlarda tzani adıyla anılan doğu karadeniz dağlı yerlileri ile karşılaşan yunanlılar bunlarla dost olarak sahillere ulaşmayı başarmalarına rağmen daha sahilde yaşayan kolşi’lerle pek dost olamamışlardır. mö. 335 yılında kendi parasını basan yunan kolonisi trapezos uzunca bir süre serbest bir ticaret bölgesi olarak bölgenin yerli halkıyla batı dünyası arasındaki köprü olmuştur.
mö. 114 yılında anadolu’da romalılarla egemenlik mücadelesine giren iran menşeli mithridat vi trapezos ve çevresini hakimiyeti altına alır.fakat bir sonraki yüzyılda egemenlik tekrar romalılara geçer. fakat bu egemenlik değişmelerinden bölgenin yerli halkı etkilenmediği sonraki asırlardaki kayıtlardan anlaşılmaktadır.
ms.i yüzyıla ait bir haritadan geliştirildiği düşünülen tabula peutingeriana isimli bir roma yol kılavuzu,muhtemelen günümüzdeki ile ilişkili gibi görünen yerleşime dair en eski bilgiyi içermektedir. bu belgede geçen hyssilime adının bugünkü sürmene olduğu söylenebilir. bu belgeye göre trapezunte’den sonra hyssilime daha sonra da opiunte gelmektedir ve hyssilime; sahilde trapezunte ile opiunte arasında bir roma askeri istasyonu olarak görülmektedir.

ms.550 yıllarının başında gemiyle traapezus’dan doğuya seyahat eden prokopius, ‘trapezunt bölgesinden susurmena köyüne ve rize denilen yere varılır…..’bilgisini seyahatnamesine ekler.prokopius, tzanika memleketi olarak adlandırdığı bölgenin yüksek kesimlerine yaptığı gezilerde seyahat namesinde anlatmıştır. trabzon çevresinin dağlık kesimine ve yerli halkına dair oldukça sağlam bilgiler içeren bu notlara göre asırlar önce xenophon’nun izlediği güzergahı kullanarak bayburt tarafından bugünkü soğanlı dağlarını aşan prokopius sürmene ve of yaylalarının bulunduğu yerleri geçerek trapezus’a ulaşmıştır.bu yolculuğu sırasında bugünkü sürmene, of yaylaları ile ilgili gözlemleri ve orada karşılaştığı dağlı yerlilerin yaşam biçimleri ile ilgili aktardığı bilgiler bölgenin bugünkü kültürel dokusunun kökleri ile ilgili önemli ipuçları vermektedir. bu tarihlerden sonra doğu karadeniz bölgesi genellikle bizanslıların hakimiyeti altında olmasına rağmen zaman zaman iranlılar, avarlar arasında hakimiyetler değişmiştir. islamiyet’in ortaya çıkması ile güçlenen araplarla bizanslılar arasında savaşlar devam etmiş ve 715 yılında müslüman arapların anadolu’ya yaptıkları seferde trabzon'umda kısa bir süre hakimiyetleri altına almışlardır. araplarla bizanslıların mücadelesi x. yüzyıl sonuna kadar devam etmektedir. bu tarihten sonra anadolu’ya türk akınları başlamıştır. malazgirt savaşı ile anadolu’ya giren türkler anadolu’da bazı bölgelerde hakimiyet alanları oluşturmaya başladı. malazgirt savaşı ile bizans içinde başlayan karışıklıklar sonucu gürcistan kraliçesi thamar’ın yardımıyla trabzon’da trabzon rum imparatorluğu kommenos hanedanı tarafından kurulur (1204 1222).bu tarihten sonra trabzon yöresi ve karadeniz bölgesi bir çok türk boylarının akınına uğramış bazen hakimiyet sağlanmış bazen savaşlar kaybedilmiştir.

trabzon’un türkler tarafından kesin alınışı 1461 yılında fatih sultan mehmet tarafından gerçekleştirilir. sürmene kelimesine ‘sürmene’ olarak ulaşılabilen en eski kaynak 1461 yılında fatih sultan mehmet’in trabzon'u fethinden sonra idari bölümde bir nahiye ismi olarak gösterilmiştir. humurgan ismi ise 1583 yılında trabzon sancağı mufassal tapu tahrir defterinde zaruha (soğuksu,orta, çamlıca,çarşı mahalleleri) köyünün bir mahallesi olarak gösterilmektedir.1832-1834 yıllarında yaşanan tuzcuoğlu isyanlarından sonra yanarak tahrip edilen sürmene çarşısı (halanik şimdiki zeytinli mahallesi) dağıtılarak manahos deresi vadisindeki köyler için bu vadinin ağzındaki humurgan köyünde haftanın bir günü pazar kurulmaya başlandı.

tuzcuoğlu isyanından sonra 1854 yılında yayınlanan vilayet nizamnamesine göre; sürmene bir nahiye ve bu nahiyeye bağlı 69 köy olarak yeniden teşkilatlandırılmış 1870-1871 tarihine kadar nahiye olarak of kazasına bağlı olan sürmene 1871-1872 ‘den itibaren merkez kaza olan trabzon'a bağlanmış 1873 yılında ise kaza olmuştur. 1876 yılında belediye açılarak faaliyete geçmiştir.1903-04-05 tarihlerinde yayınlanan trabzon salnamelerinde bütün kazada 26.930 ev, 29 han, 390 dükkan 340 mağaza, 163 değirmen ve büyük küçük 318 fırının bulunduğu yazılmaktadır.

hükumet konağı trabzon salnamelerine göre araklı konak önünde bulunuyordu ve yaz mevsiminde sürmene’ye (gölansa’ya; şimdiki devlet hastanesi civarına) taşınırdı. bu taşınma işlemi kaymakamlık, nüfus ve tapu daireleri için söz konusu idi. daha sonra kurulan askerlik şubesi, telgrafhane ve belediye çarşı kebirde kurulduğu için bunların taşıması söz konusu değildi. bu durum 1914 yılına kadar devam etti. 1915 yılında i. dünya savaşı nedeniyle ilan edilen seferberlik esnasında resmi dairelerin dağınıklığı sorun yarattığı için bugünkü hükumet konağının bulunduğu arsada kırmızı tuğlalarla tek katlı bir bina yapılarak buraya taşınmıştır. bu bina 1916’daki rus işgalinden önce evrakları ordu’ya nakledilerek askeriye için fasulye deposu yapılmış daha sonrada yakılarak rusların binayı kullanması engellenmiştir.

cumhuriyetin ilanından sonra 1926 yılında yine aynı yerde arap kaymakam diye tanınan kaymakam saadettin goloğlu tarafından hükumet binası inşa edilmiştir.

sürmene ilçesi; 40 derece 55 dakika enlem, 40 derece 05 dakika boylam koordinatlarında ,trabzon ilinin 36 km. doğusunda trabzon_rize kara yolu üzerinde ve doğusunda of, batısında araklı, ilçeleri,kuzeyinde karadeniz ve güneyinde köprübaşı ilçesi ve gümüşhane ili ile komşudur.ilçenin yüz ölçümü 473 kilometrekare iken köprübaşı beldesinin ilçe olarak sürmene’den ayrılması üzerine yüz ölçümü yaklaşık olarak 312 kilometrekare kalmıştır.

ilçe nüfusu 2000 yılında yapılan sayımda 37.044 olarak tespit edilmiş olup belediye dahilinde yaşayan nüfus ise 17.029 olarak belirtilmiştir. bu nüfus sayıları yaz ve kış aylarında oldukça fazla miktarda değişkenlik göstermekte olup yazın bu nüfusun 60-70.000 civarına çıktığı tahmin edilmektedir.

ilçemiz gerek konumu gerekse sosyal yapısının diğer ilçelerden farklı olması dolayısı ile bir cazibe merkezi durumundadır. belediyemizin yapmış olduğu alt yapı çalışmaları %95 bitmiş durumdadır ve buna bağlı olarak gerçekleştirilen üst yapı çalışmaları (cadde, tretuar düzenlemeleri, sanat yapılar) çevre belediyeler ve gezmeye gelen misafirlerimizden büyük takdir almaktadır.

etiketler: sürmene tarihi, coğrafyası, yöresel yemekleri, sürmene haritası, yerel terimler, sürmene fotoğrafları, sürmene bıçağı, sürmene mutfağı.

 

trabzon şalpazarı;

şalpazarı ilçesinde yerleşimin çok eski tarihlere dayandığı bilinmektedir. yörede yaşayan insanlar oğuzların üçoklar boyundan olan çepni'lerdir. çepni'lerin bu bölgeye trabzon'un fethinden önce uzun hasan zamanında kafileler halinde geldikleri bilinmektedir. çepni kelimesinin anlamı; düşmana karşı gözü pek, mazlumlara karşı merhametli, sınır bekçiliği yapan manasına gelmekte olup, yöre insanı bu özelliklerin tümünü taşımaktadır. ilçede yaşayan çepniler; orta asya'dan göç ettikten sonra doğu anadolu'nun doğu kesimleri ile iran'a yerleşmiş oldukları,buralarda yaşadıkları sırada yönetime karşı ayaklanma faaliyetlerine karıştıkları bilahare yönetim tarafından çıkarılan bir fermanla anadolu'ya sürgün edildikleri tarihçilerin yapıtlarından anlaşılmaktadır.buradan sürgün edilen çepni türklerinden 100.000 kadarı doğu karadeniz'de görele, tirebolu, şebinkarahisar, torul, kürtün ve ağasar (şalpazarı) yörelerine yerleşmişlerdir. ilçe osmanlı döneminde trabzon sancağı görele kazasına bağlı iken 1798 tarihinde çıkarılan bir fermanla trabzon sancağına bağlı vakfıhatuniye (vakfıkebir) kazasına bağlandığı yöre halkının elinde bulunan belgelerden anlaşılmıştır. şalpazarı ilçesi, 1914 yılında vakfıkebir kazasına bağlı nahiye haline getirilmiş, 1987 yılında çıkarılan bir kanunla ilçe olmuş ve 02.08.1988 tarihinde teşkilatlanıp fiilen faaliyete geçmiştir.

ilçenin nüfus durumu.
ilçenin genel nüfusu 2000 nüfus sayımına göre 23.390 dır. bu nüfusun 7.591'i ilçe merkezinde, 5.134'ü geyikli beldesinde, geriye kalan 10.665'i ise köylerde yaşamaktadır.

ekonomi.
ilçede yaşayan insanların % 45'i aile işletmeciliği şeklinde ziraat ve hayvancılık, % 35'i gurbet işçiliği, % 20'si de diğer mesleklerde iştigal etmektedir.

kültür.
okuma-yazma oranı % 95 civarında olup, okuma yazma bilmeyenler genelde 60 yaş ve üzeri insanlardır.

mülki idare.
şalpazarı ilçe merkezi ile geyikli beldesinde belediye teşkilatı mevcuttur. merkez belediyesine bağlı (6) mahalle, geyikli belediyesine bağlı (3) mahalle olmak üzere (9) mahalle ile ilçenin (23) köyü vardır. ayrıca yaz aylarında mezra hüviyeti kazanan (10) kadar yaylak vardır.arazi yapısı nedeniyle köylerin yerleşim durumu dağınıktır. köylerde mevcut evler birbirinden uzak olup, kamu hizmetlerinin götürülmesini zorlaştırmaktadır. ilçe merkezine en uzak köy 26 km., en yakın köy ise 4 km. mesafededir.

sosyal durum.
ilçe merkezindeki konutlar genellikle sağlığa elverişli olup, betonarme binalardan oluşmaktadır. ilçede resmi kurum ve okulların artmasıyla azda olsa konut sıkıntısı ortaya çıkmıştır. ilçenin engebeli bir arazi yapısına sahip olması yerleşimi olumsuz etkilemektedir.

köylerdeki konutlar ise geleneksel ahşap mimari şeklindedir. son yıllarda köylerde de betonarme konutlar inşa edilmektedir.ilçede sosyal yaşamı geliştirecek sinema, tiyatro gibi kültürel faaliyetler olmadığından halkın tek eğlence kaynağı televizyon ve yaz aylarında düzenlenen geleneksel şenlikleridir. ilçemiz merkezinde ve yaylalarında çok sayıda şenlik organize edilmektedir.ilçe insanlarına istihdam sağlayıcı yatırım ve işletme olmadığından halkın büyük bir kısmı mevsimlik ve daimi gurbet işçiliği, üretim düzeyi ve karlılık oranı düşük aile işletmeciliğine dayanan hayvancılık ve ziraat ile geçimlerini temin etmektedir.

tarihçe.
ilçenin eğitim ve kültür durumuna bakıldığında; cumhuriyetin ilanından sonra ilk eğitim kurumunun 1923 yılında geyikli beldesinde eğitim ve öğretime açıldığını görmekteyiz. bunu takiben 1928 yılında şalpazarı ilçe merkezi ile simenli köyünde ilkokul açılmıştır. günümüzde her köyde ilköğretim okulu mevcuttur. bu okulların pek çoğu taşımalı hale getirilmiştir. orta öğretime gelince; 1965 yılında şalpazarı lisesinin orta kısmı eğitim-öğretime açılmıştır. bugün ise bu okullara ilaveten geyikli beldesi, kasımağzı, doğancı, sayvança-tak ve gökçeköy köylerinde ikinci kademesi bulunan ilköğretim okulları mevcuttur.ilk lise olan şalpazarı lisesi 1975-1976 yılında eğitim-öğretime açılmıştır.ilçede okuma yazma oranı % 95 civarındadır. okur-yazar olmayanlar 60 yaş ve üzeri insanlardan oluşmaktadır. ilçe milli eğitim müdürlüğü yeni hükumet konağında hizmet vermekte olup, bu kurumda (1) müdür, (2) şube müdürü, (1) şef, (1) memur ve (3) hizmetli görev yapmaktadır. ilçemizde toplam 113 öğretmen ve 2019 öğrenci bulunmaktadır.

ilköğretim.
ilçe merkezinde (1), mahalle ve köylerde (10) olmak üzere toplam (11) ilköğretim okulu bulunmaktadır.

ortaöğretim.
sağlık meslek lisesi hariç diğer liseler kendi binalarında eğitim ve öğretimlerini devam ettirmektedirler. simenli ilköğretim okulu öne çıkan okullardandır.

halk eğitim merkezi.
ilçenin halk eğitim merkezi müdürlüğü 2 ağustos 1988 tarihinde kurulmuş olup, ilçe merkezinde bulunan çok programlı lise'de iskan edilmektedir. bu merkezde (1) müdür,(1) müdür yardımcısı, (-) memur ve (-) hizmetli ile görev yapmaktadır. halk eğitimi merkezince; bir önceki eğitim ve öğretim yılında (8) dalda (17) kurs açılmış olup, (163) kursiyer öğrenciye kurs tamamlama belgesi verilmiştir.

diğer.
ilçede özel şahıslara ait 2 kitabevi ve aylık yayınlanmakta olan 'yeni şalpazari' adlı mahalli gazete bulunmaktadır. ilçe merkezi ile geyikli beldesinde kültür bakanlığınca açılmış halk kütüphanesi mevcuttur. ilçede sinema, tiyatro ve benzeri faaliyetler olmadığından bu eksiklik tv kanallarından istifade ile giderilmeye çalışılmaktadır. folklorik etkinlik olarak yaz aylarında acısu, kadırga, alaca, sisdağı ve ağakonağı ile izmiş şenlikleri geleneksel olarak her yıl yapılmaktadır. yapılan bu şenliklerde yörenin folklorik özellikleri, yöresel el sanatları ve geleneksel kültür birikimleri ile ilçenin örf, adet, gelenek ve göreneklerini görmek mümkündür.

sağlık hizmetleri.
ilçe merkezinde (1), geyikli beldesinde (2), sütpınar köyünde (1), gökçeköy köyünde (1) olmak üzere ilçemizde toplam (5) sağlık ocağı vardır. merkez sağlık ocağında ; (3) doktor, (-) diş tabibi, (3) sağlık memuru, (1) çevre sağlık teknisyeni, (1) röntgen teknisyeni(vakfıkebir geçici görev), (1) laborant, (4) hemşire, (2) memur, (1) şoför, (1) hizmetli ile merkez sağlık ocağında görevli (2) ebe mevcut olup,ocağa bağlı köylerde bulunan sağlık evlerinde (-) adet ebe vardır. ocakta (2 ) adet ambulans bulunmaktadır. geyikli sağlık ocağında (1) doktor, (2) sağlık memuru, (1) hemşire(2) ebe (-) şoför ve (-) hizmetli ile ocağa bağlı (-) köyde bulunan sağlık evlerinde (-) ebe bulunmaktadır.sağlık ocağın (4) adet lojmanı vardır. geyikli şehit er halil karagöz sağlık ocağında; (1) doktor(asker),(1) sağlık memuru(askerde)ve (1) ebe vardır.ocağa bağlı (1) sağlık evinde ebe yoktur. sütpınar sağlık ocağında (1) doktor(merkez sağlık ocağında), (-) sağlık memuru, (-) hemşire (1) ebe mevcut olup,ocağa bağlı (1) adet sağlık evinin ebesi yoktur. gökçeköy sağlık ocağında (-) doktor, (-) sağlık memuru,(1) hemşire, (2) ebe,(-) hizmetli görev yapmaktadır. toplam itibariyle ocaklarda ve sağlık evlerinde (5) doktor,(-) diş hekimi (2) memur,(6)hemşire,(9) ebe,(1) şoför ve (1) hizmetliye ihtiyaç vardır. ilçemizde sağlık bakanlığına bağlı (1) sağlık meslek lisesi bulunmaktadır.

spor.
ilçede sportif amaçlı tesisler olmadığından yeterince spor faaliyetleri gösterilememektedir. buna rağmen ilçede geyiklispor kulübü mevcut olup, düzköy'de yapımı tamamlanan semt sahası 2002 yılında hizmete girmiştir. kabasakal, ağakonağı, geyikli beldesi, simenli köyü ve gökçeköy'de yapımına teşebbüs edilen spor sahası çalışmaları sonuçlandırılamamıştır. kapalı salon ve semt spor sahaları yapımı bu sahadaki boşluğun giderilmesi için öncelikli ihtiyaçtır.

ilçenin ekonomik durumu.
ilçe insanları ekonomik ihtiyaçlarını geçmişten bu güne gurbet işçiliği, çiftçilik ve hayvancılıkla temin etmişlerdir. ilçede istihdam sağlayıcı herhangi bir yatırım yoktur. tarıma elverişli toprakların az oluşu halkın başka geçim kaynakları aramasına neden olmaktadır. bunların içerisinde gurbet işçiliği ve memuriyet başta gelmektedir.

a)tarımsal faaliyetler mısır, fındık, patates, tereyağı ve diğer sebze çeşitleri tarımsal ürünleri teşkil eder, ancak bu mahsuller 3.000 civarındaki çiftçi ailesine ticari bir gelir getirmekten çok aile içerisinde tüketilmektedir. genel olarak 18.000 dekar alanda (-) ton fındık, 6.900 dekar alanda 1.890 ton mısır, 3.200 dekar alanda 5.600 ton patates üretilmekte olup, geriye kalan arazi çayır ve orman vasıflıdır. sadece fındık ürünü beşikdüzü fındık tarım satış kooperatifi ve tüccar tarafından satın alınarak pazarlanır.

b)hayvancılık ilçede süt ve et bazında hayvancılık üretimi % 40 yerli ve % 60 jersey melezi unsurlardan ibarettir. ilçede (7.000) adet büyükbaş, (4.000) adet küçükbaş hayvan ile az miktarda taşımacılıkta kullanılan katır, at ve eşek bulunmaktadır. ayrıca ilçe genelinde (1.000) adet tavuk mevcuttur. ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakfınca geçen yıllarda süt sığırcılığı ve arıcılık projeleri' uygulamaya konulmuş ve projeler gelecek yıllara sari olarak devam etmektedir. son yıllarda arıcılık büyük gelişme kat etmiş olup, (5.850) adet fenni ve ilkel arı kovanı mevcuttur. bu kovanlardan elde edilen bal ilçe ekonomisine (1.170.000.000.000)tl. yıllık katkı sağlamaktadır. ilçede yerli hayvan ırkının ıslahı için damızlık jersey boğa ve yeteri kadar saf kan holştain ırkı düve getirilmiş olup, ilçe tarım müdürlüğünce kurulan suni tohumlama istasyonunda çalışmaları sürdürülmektedir. genel olarak tarım ve hayvancılık alanlarında yapılan üretim çalışmalarının ilçe ekonomisine katkısı toplam olarak (8.712.500.000.000.-)tl civarındadır. sütpınar köyü kalkındırma kooperatifince hazırlanan 100x2 süt sığırcılığı projesi gerçekleştirilerek getirilen süt inekleri hak sahiplerine dağıtılmıştır.

c)diğer ilçe halkı kooperatifleşme konusunda bilgi sahibi olmadığından uzun yıllar bu alanda herhangi bir gelişme olamamıştır. buna mukabil (2) adet tarım kredi kooperatifi, (1) adet esnaf odaları birliği ve (3) adet köy kalkınma kooperatifi mevcuttur.ilçede t.c. ziraat bankası şubesi mevcuttur. t.c. ziraat bankasında (8) adet personel bulunmaktadır.banka çiftçilerimize yönelik kredilendirme çalışmalarını sürdürmekte ve yılda (690) çiftçiye kooperatifler aracılığı ve doğrudan hayvancılık,çevirme,gübre ve donatım kredisi olarak toplam (1.745..643.150.400.- tl kredi sağlamakta, bu kredinin % 50'lik kısmı süre sonunda tahsil edilebilmektedir. ekonomiyi canlandırıcı mahdut sayıda sergi açılmakta olup, panayır olarak acısu, alaca, kadırga, sisdağı, ağakonağı ve izmiş şenliklerini sayabiliriz.

ilçenin altyapı ve ulaştırma durumu.
ilçemizde mevcut türkiye elektrik dağıtım a.ş. (tedaş) işletme başmühendisliği (6) adet personel ile hizmet vermekte olup, ilçe merkezi ve köylerin tamamında, yayla ve mezraların % 99'unde elektrik vardır. ilçenin elektrik ihtiyacı ulusal enerji hattından sağlanmaktadır. ilçeye bağlı köylerin su sorunu halledilmiş olup, şalpazarı ilçe merkezinde belediyeye ait su arıtma tesisi vardır. ilçenin kanalizasyonu yapılmış olmakla birlikte ihtiyaca cevap vermemektedir. bu nedenle ilçede mevcut yapılaşma sonucu konutların kanalizasyonu açıktan dereye verildiğinden halk sağlığını tehdit eder durumdadır. bu derenin ıslahı ve kanalizasyon çalışmaları merkez belediye başkanlığınca projesi dahilinde sürdürülmektedir. ilçenin karadeniz sahiline (beşikdüzü) bağlayan 15 km. uzunluğundaki yol kara yolları 10.bölge müdürlüğünce yapılıp asfaltlanmıştır. ilçede toplam olarak yaklaşık (270) km köy yolu ağı vardır. bu yol ağının 10 km asfalt, 6.2 km'lik bölümü betonlanmıştır. yolsuz köy bulunmamakla birlikte köy yollarının stabilize hale getirilmesi için program dahilinde altyapı çalışmaları sürdürülmektedir.

şalpazarı-gökçeköy-sinlice grup yolunun şalpazarı-acısu arası 9 km'lik bölümünün asfalt işlemleri bitirilerek hizmete açılmış olup, acısu-sinlice arası 12 km'lik bölümü komple yol olarak ihale edilmiş ve asfaltlama çalışmalarına müteahhidine başlanmıştır. yayla ve mezraların ulaşım sorunu özellikle yaz ayları için çözümlenmiş durumdadır.ilçe ptt müdürlüğünde (8) personel mevcut olup, türk telekom a.ş. şefliğinden (13) personel ile (6) otomatik santral ve (4652) aboneye hizmet vermektedir. telefonsuz köy yoktur. hatta 2005 itibarı ile geyikli, gökçeköy, sayvançatak, üzümözü köylerinde ve kadırga yaylasında otomatik santral mevcuttur.

trt televizyonunun 1. kanalı net, 2, 3, 4 ve trt gap kanalları kısmen izlenebilmektedir. ayrıca halk katkısı ile ilçe merkezine kurulan aktarıcılar ile özel televizyonların yayınları izlenebilmektedir.

 

trabzon beşikdüzü;

beşikdüzü, trabzon iline bağlı ilçedir. trabzon'un batı yakasının giresun'a sınır ilçesidir. trabzon'un 45 km. batısında yer alır. doğusunda vakfıkebir (fol) ilçesi, batısında giresun'un eynesil ilçesi, kuzeyinde karadeniz, güneyinde şalpazarı ilçesi ve kısmen tonya ilçesinin iskenderli beldesi ile çevrilidir.

ilçe 121 kilometrekare alan üzerine kurulmuş olup 6 kilometre sahil şeridine sahiptir. denizden ortalama yüksekliği 10 metredir. çevre ilçelerinin de yararlandığı beşikdüzü limanı doğal bir liman niteliğindedir.

beşikdüzü'nün eski adı şarlı olup, sonradan beşikdüzü olarak değiştirilmiştir. halen nefs-i şarlı diye bir mahallesi vardır. tapu kayıtlarında da şarlı olarak geçmektedir.

tarihçe.
beşikdüzü, 1834 yılında padişah ii. mahmut'un fermanı ile kuruldu. şalpazarı ilçesi dahil olmak üzere 80 yıl müstakil tam teşkilatlı ilçe gibi idari teşkilatta yerinin aldı. rivayete göre halkı 13 ve 14. yy'larda doğu ve güneydoğu anadolu'dan gelen türkmen boylarını torunlarıdır.

beşikdüzü'nün 1834'de resmen kuruluşundan kısa bir süre sonra tayin edilen nahiye müdürü 30 kadar zaptiyesi ile işe başlamış; o zaman nahiye olan vakfıkebir ve tonya'ya da baktığından her birinde 4'er ay kalarak başlangıçta mülki idare ile bu şekilde yürütülmüştür. o zamana kadar süre gelen ahir idaresi resmi yönetime düşmüştür.

ilçe bir süre görele ilçesine şarlı adı ile bağlı kalmıştır. ayrıldıktan sonra trabzon vilayet merkezine ilçe merkezi gibi bağlanmıştır. vilayet meclisinde bulunan son beşikdüzü mümessili zemberek köyünden ispir oğullarından kadı mehmet efendidir.

beşikdüzü, i. dünya savaşı öncesinde mümessilin de hazır bulunduğu vilayet meclisinde çoğunluğun kararı ile vakfıkebir'e bağlanmıştır.

7 aralık 1953 gün ve 4/1949 sayılı bakanlar kurulu kararı ile eskiden olduğu gibi ilçede bucak sulh hakimliği, nüfus, tapu sicil müdürlüğü, özel idare müdürlüğü, noterlik gibi teşkilatları kurulmuş; ancak 1958 yılında tapu ve ziraat dairesi hariç diğer devlet daireleri kaldırılmıştır.

4 temmuz 1987 tarih ve 19507 sayılı resmi gazetede yayınlanan 3797 sayılı kanunla ilçe olmuş ve ilk kaymakamı 4 ağustos 1998 tarihinde atanarak görevine başlamıştır. ilçenin ilk kaymakamı ismail tezeldir. hali hazırdaki kaymakamı eyüp sabri kartaldır.

idari.

trabzon'un ilçeleri arasında merkez nüfusu olarak akçaabat ve vakfıkebir'den sonra 3. sırada yer alır. ilçe merkezinin nüfusu ilçe olduğundan beri iki kat artmıştır.

beşikdüzü belediyesi, türkelli belediyesi ve yeşilköy belediyesi olmak üzere üç belediyesi vardır.

mahalleleri 5 adettir:
cumhuriyet mahallesi, fatih mahallesi, beşikdağ mahallesi, nefsişarlı mahallesi, adacık mahallesi, vardallı mahallesi, çeşmeönü mahallesi

köyleri 25 adettir:
ağaçlı, akkese, aksaklı, anbarlı, ardıçatak, bayırköy, bozlu, çakırlı, çıtlaklı, dağlıca, denizli, dolanlı, duygulu, gürgenli, hünerli, kalegüney, korkuthan, kutluca, resullü, sayvancık, seyitahmet, şahmelik, takazlı, yenicami, zemberek

beşikdüzü köylere hizmet götürme birliği, mahalli idare birimi olup 25 köyün birleşmesiyle kurulmuştur. etkin ve geniş bütçesiyle hizmet vermektedir.

ekonomi.
halkın geçim kaynağı başta fındık olmak üzere balıkçılık, mısır, çay ve diğer tahıl ürünleridir.

eğitim.
ilçede beşikdüzü anadolu lisesi, beşikdüzü endüstri meslek lisesi, k.t.ü. ye bağlı olarak 1992 yılında eğitim öğretime açılan beşikdüzü meslek yüksek okulu, ilçe milli eğitim müdürlüğüne bağlı beşikdüzü anadolu öğretmen lisesi (önce köy enstitüsü olarak kurulmuştur, beşikdüzü ticaret meslek lisesi, beşikdüzü kız meslek lisesi, beşikdüzü merkez ilköğretim okulu, beşikdüzü atatürk lisesi yer alır. iç kesimlerde ise beşikdüzü anadolu imam hatip lisesi, beşikdüzü şehit öğretmen gürhan yardım ilköğretim okulu ve beşikdüzü sağlık meslek lisesi bulunur. yaklaşık 4700 öğrenci eğitim ve öğrenimleri sürdürmektedir.

yetişkinler için beşikdüzü halk eğitimi merkezi müdürlüğü faaliyetlerine sosyal ve kültürel alanda yürütmektedir.

köylerinde ise 6 tane ilk öğretim okulu açıktır; diğer köylerdeki öğrenciler, taşımalı eğitim kapsamı dahilinde eğitim öğretimini sürdürmektedir.

 

trabzon yomra;

tarih boyunca birçok kavimlere yurt olmuş olan yomra, uzun zaman trabzon’un bünyesinde kalmıştır. trabzon’un ekili biçili arazileri ve meyve bahçeleri yomra ve çevresi olup, xx. yüzyılın başına kadar trabzon’un meyve ihtiyacını karşılamakta idi. o yıllarda yomra’da armudun, elmanın, fındığın, kirazın, karayemişin, üzümün, incirin en kalitelisi burada yetiştirilmekteydi.

yomra ilçesinin ilk adı durana’dır. ilçede yetişen yomra elmasının adından ötürü ilçeye yomra adı verilmiştir.

yomra'nın erken çağlarına ait bilgiler yetersizdir. bununla birlikte, çevresindeki yerleşim alanlarıyla birlikte roma, bizans ve pontusluların egemenliği altında oldukları sanılmaktadır. fatih sultan mehmet'in 1461'de trabzon'u fethetmesinden sonra doğu taraflarının ele geçirilmesi için şehzade beyazıt'ın lalası hızır bey'i görevlendirmiştir. aynı zamanda trabzon'un ilk valisi olan hızır bey yomra'yı da osmanlı topraklarına katmıştır. kentteki yerleşimin gelişmesi de bundan sonra olmuştur. fatih sultan mehmet, bütün karadeniz havalisinin türkleşmesini istemiş, bunun için de hızır bey’i görevlendirmiştir. yomra'nın fethini gerçekleştiren hızır bey, orada yaşayanların serbest olmalarını sağlamış ve onları haraç ve cizyeye bağlamıştır. trabzon'un fethine katılan sipahilere tımarlar verilmiş olup, bunların büyük bir kısmı yomra ve çevresi idi.

xvii. yüzyılda yomra’dan geçen evliya çelebi, ünlü seyahatnamesinde çevrede gördüğü meyveleri şöyle anlatmaktadır: “yiyeceklerinden meyveleri, bilhassa kiraz, lahican armudu, gülabi armudu, sinop elması, namık üzümü, meleki üzümü ve frenk üzümü gayet nefis olur. badılcan (patlıcan) inciri derler bir inciri olur. bu incir o kadar lezzetli olur ki benzerine nazilli de bile rastlanmaz." evliya çelebi sözlerine devam ederek; “levrek balığı, kefal balığı gayet lezzetlidir. bir karıştan uzun kırmızı başlı tekir balığı, uskumru balığı ve bin çeşit balıkları vardır. fakat bunlardan en önemlisi ticaretinin yapıldığı hamsi balığı vardır. bu balık hamsin’de çıktığı için bu adı almıştır.” demektedir.

 

trabzon arsin;

arsin ilçesi orta çağdan bu yana yerleşim merkezi olarak varlığını sürdürmekte olup, fatih sultan mehmet’in trabzon'u fethi ile 26 ekim 1461 tarihinde osmanlı topraklarına katılmıştır. 13 nisan 1916 tarihinde rus işgaline uğrayan arsin 24 şubat 1918 tarihinde işgalden kurtarılmıştır.

arsin 1952 yılına kadar yomra ilçesine bağlı iken bu tarihte bucak olmuş ve belediye teşkilatı kurularak 1957 yılında çıkarılan 7033 sayılı yasayla ilçe durumuna gelmiş ve 04 nisan 1959 tarihinde fiilen teşkilatlandırılmıştır.
arsin, “temiz” ve “arınmış” anlamına gelmektedir. bu adını, tabii plaj durumundaki ilçe kıyılarındaki kumsallardan aldığı söylenmektedir

 

trabzon çarşıbaşı;

çarşıbaşı ilçesi doğu karadeniz bölgesinde trabzon - giresun sahil yolu üzerinde, trabzon ilinin 34 km. batısında kurulmuş güzel bir yerleşim merkezidir. çarşıbaşı'nın eski adı iskefiye olup 1962 yılında değiştirilmiştir. bunun yanında, vakfıkebir'de kurulan pazara gidecek olan insanların konaklama yeri olduğu için çarşıbaşı'na pazar önü de denilmekteydi. çarşıbaşı trabzon'dan ayrı olarak düşünülemez. bu bakımdan çarşıbaşı'nın trabzon tarihi içerisinde incelemek gerekir. zaten çarşıbaşı tarihini aydınlatacak araştırmalar da henüz yapılmış değildir.

trabzon'a ve çarşıbaşı'na ilk yerleşenlerin kimler oldukları tam olarak bilinemiyor. ancak miletlilerin trabzon çevresine yerleşmelerinden çok önceleri bu yörede yerli toplulukların yaşadıkları, hatta türk oldukları bilim adamlarınca kabul edilen iskit'lerin buraya yerleştikleri ileri sürülmektedir. miletliler ekonomik amaçlarla karadeniz'e açılmış, önce sinop'ta koloni kurup bundan sonra doğu karadeniz'e doğru gelişmelerini sürdürmüşler, trabzon ve çevresine hakim olmuşlardır. miletliler trabzon'da koloni kurup etrafını da kontrol altına almışlardır. trabzon'da milet egemenliği 700 yıl devam etmiştir. bu süre içerisinde sinop'tan gönderdikleri valiler aracılığı ile trabzon ve çevresini yönetmişlerdir. miletliler ekonomik amaçlarla karadeniz'e açılmış, önce sinop ta koloni kurup bundan sonra doğu karadeniz'e doğru gelişmelerini sürdürmüşler, trabzon ve çevresine hakim olmuşlardır.

bundan sonra pers'ler trabzon'a hakim olmuşlar ve hellenistik döneme kadar hakimiyeti ellerinde tutmuşlardır. hellenistik dönemin sonunda trabzon ve çevresi pont krallığına bağlanmıştır. daha sonra romalılar trabzon'a hakim olmuşlar ve 395 yılına kadar roma hakimiyeti devam etmiştir. bu tarihte roma ikiye ayrıldığı için trabzon ve çevresi doğu roma imparatorluğunun kontrolü altına girmiştir. doğu roma imparatorluğu zamanında trabzon'un kale dışındaki yerleşim merkezlerine bayburt üzerinden çepni ve yüreğir türkleri göç ederek yerleşmeye başlamışlardır. daha sonra bizans'ı hakimiyeti altına alan latinler'den kaçan bir kısım rumlar gürcüler'den aldıkları yardımla trabzon'a gelerek burada pontus rum imparatorluğunu kurmuşlardır. pontus rum hakimiyeti fatih sultan mehmet'in trabzon'u fethine kadar devam etmiştir. pontus rumları son zamanlarında akkoyunlular ile yakınlık kurarak güçlenmeye çalışmışlardır. sultan ii. mahmut zamanında, denizden bir rus baskınını önlemek, memleket savunmasını kolaylaştırmak amacı ile trabzon kıyılarına top tabyaları yerleştirilmeye başlanmıştır. bunlardan birisi de çarşıbaşı'na kurulmuştur. bu top tabyalarının görevini tam olarak yerine getirebilmesi için asker ve malzeme yönünden eksikleri giderilmiş ve bu hususta emirler yayınlanmıştır. bunun yanı sıra, devam eden osmanlı-rus harbi için bu yöreden asker alınması amacı ile bir emir çıkarılmış ( 1828 ) ve vakfıkebir'den 140 kişinin alınacağı belirtilmiştir.

tanzimat sonrasında trabzon vilayet olunca etrafındaki merkezler trabzon'dan yönetilmeye başlanmıştır. çarşıbaşı ise vakfıkebir'e bağlanmış ve bu bağlılık uzun süre devam etmiştir.
fatih sultan mehmet 1461 yılında karadan ve denizden trabzon'u muhasara ederek, buradaki pontus rum hakimiyetine son vermiştir. trabzon 'un kısa sürede türkleşmesi ve müslüman bir şehir statüsüne kavuşması için diğer fethedilen yerlerde uygulanan iskan politikası burada uygulanır. samsun, niksar, ladik, bafra, osmancık, çorum, tokat ve torul'dan türk aileler getirilip trabzon ve çevresine yerleştirilir. böylece trabzon ve çevresi türk nüfusunun yerleşimine açılmış olur. osmanlı devleti zamanında sancak olan trabzon'a etrafındaki yerleşim merkezleri bağlanır. bu durum kanuni sultan süleyman'ın tahta geçişine kadar devam etmiştir. kanuni sultan süleyman zamanında trabzon ve çevresi erzurum'a bağlanır. kanuni sultan süleyman'ın vefatından sonra trabzon erzurum'dan ayrılır. 16. ve 17. yüzyıllarda trabzon ve etrafındaki yerleşim yerlerinin ekonomik ve sosyal bakımdan iyi bir durumda olduğu görülüyor. nitekim 17. yüzyılda trabzon'u gezen ünlü seyyahımız evliya çelebi " seyahatname " isimli eserinde vakfıkebir ve çarşıbaşı hakkında şunları yazmıştır:

" yine kuzeye gidip kilye ( kılıta ) kalesine geldik. bu da trabzon'un nahiyalerindendir. gayet mamur köyleri vardır. tek başına zeamet olup subaşısı vardır. deniz kıyısında bir yüksek tepe üzerinde ceneviz yapısı eski bir kalesi vardır. buradan poruz burnu ( yoroz ) kalesine geldik. bu kale deniz kıyısında kayalık bir durum üzerinde dört köşe şeklinde yapılmış ve küçük bir kale olup dört tarafında mamur köyler vardır. bir rum papazı tarafından yapıldığı için poruz ( yoroz ) kalesi derler. "birinci dünya savaşında ruslara karşı açılan doğu cephesine trabzon'un bir çok yerinden ve bu arada çarşıbaşı'ndan da askerler katılmıştır. bu askerlerden bir çoğu salgın hastalıklar ve dondurucu soğuklardan dolayı şehit düşmüştür. ardından rusların trabzon'u işgal etmeleri üzerine burada düşman esareti altında yaşayamayacağını anlayan insanlarımız göç etmek zorunda kalmış ve izmit'e kadar olan yerlere gitmişlerdir. göç etmeyen insanlarımız ise, kendi köyünü düşmana vermemek için direnmişler ve düşmanlar bu köylere girememişlerdir. göç eden insanlarımızın gittikleri yerlerde açlıkla, salgın hastalıklarla ve kendi topraklarından ayrı kalmanın hüznü içerisinde büyük sıkıntılarla karşılaştıklarını söylemek mümkündür. çarşıbaşı'ndan göç eden insanlar geri döndüklerinde medrese ve karakol binası ile diğer yerlerin yakıldığını taş üstünde taş kalmadığını görmüşlerdir.

çarşıbaşı bundan sonra vakfıkebir'e bağlılığını sürdürmüş, 1944 yılında bucak olmuş, 01. 12. 1954 tarihinde çarşıbaşı belediyesi kurulmuş ve 12. 08. 1991 tahinde ilçe olmuştur .

 

trabzon çaykara;

çaykara trabzon’un doğa harikası karadeniz’in sahil kesiminde olan of ilçesinden 25 km içeride solaklı ve yeşilalan derelerinin birleştiği vadide bulunmaktadır. ilçemizin sınırlarını doğuda rize'nin ikizdere, güneyde bayburt vilayeti, batıda sürmene, kuzeyde dernekpazarı ilçeleriyle çevrilidir. yüz ölçümü 637 km2'dir. merkez ilçeye bağlı uzungöl, karaçam ve ataköy adında belediyeleri ve 29 köyü vardır. çaykara 01.01.1948 yılında ilçe olmuş, 13.05.1948’de ise belediye olmuştur. değirmenlerin yanında akan suyun ismi çaykara idi. ismini oradan almıştır. bölgemizin arazisi 3’üncü zamanda teşekkül etmiştir. bu nedenle çok sarp ve dağlık yapıya sahiptir.

çaykara’da her mevsim yağışlı geçer. ilçemiz orman bakımından zengindir. bu ormanlarda, yüksek kesimlerde ladin’in çeşitleri, yükseklik azaldıkça gürgen, kestane ve kızılağaç türlerine rastlanır. ilçede tarım yapılan arazi çok azdır. arazinin eğimli oluşu sürekli toprak kaybına neden olur. tahıl çeşitleri arasında en çok mısır yetiştirilir. endüstri bitkilerinden fındık ve çay üretilmektedir. fakat bunlar halkımızın geçimini sağlaması için yeterli değildir. bu durumda ilçemiz nüfusunun diğer bölgelere göç etmesine neden olmaktadır. hayvancılık köylerdeki otlak arazinin yetersizliğinden az bir miktarda yapılmaktadır. eskiden halkın yaşamında önemli yeri olan yaylacılık günümüzde önemini korumakla birlikte, dinlenme ve tatil yapmaya elverişli yerler olmuşlardır.

çaykara, ilimin ve irfanın her çeşidi ile, ülkemize hizmet vermiş değerli vatan evlatlarını yetiştirmiştir ve yetiştirmeye devam etmektedir. alan ve nüfus yönünden küçük olmasına karşılık, ülke yönetiminde etkili olmuş, seçkin devlet adamları ve çalışkan halkı ile sesini yurt düzeyine duyurmuştur.

bölgemiz halkı islam öncüleri arcılığı ile hicri 8.yüzyılda müslüman olmuştur. büyük türk hükümdarı fatih’in 1461 yılında trabzon'u alışından daha önce of ilçesine bağlı olan ilçemiz insanı islam dinini kabullenmiştir. yöre insanımızın dini bağları kuvvetli olduğu gibi vatanımızın bölünmezliğine birlik ve beraberliğine her zaman sahip çıkmış ve çıkmaktadır. tarihe bakıldığı zaman bununla ilgili bir çok olayla karşılaşırsınız.

çaykara insanımız çalışkan ve hareketlidir. düşünen kafa, yıkılmayan insan ve işleyen kolların ahenginden doğan hareketli bir yaşantıları vardır. nereden bakarsanız bakınız, çaykara böyle mert, asil, zeki ve dürüst insanlarla doludur. ilçede olan cezaevi yıllarca boş kalması, kapatılmasına neden olmuştur. dünyanın neresine giderseniz gidiniz, çaykara esnafı gibi mallarını gece gündüz dışarıda bırakan başka bir yer göremezsiniz. bu hususlar insanımızın sahip olduğu bütün duyguları anlatmaktadır.

 

trabzon dernekpazarı;

dernekpazarı ilçesinin tarihi, içinde yer aldığı doğu karadeniz bölgesinin tarihi ile eski çağlardan günümüze kadar paralellik göstermektedir. bu yüzden doğal olarak ilçenin geçmişini öteki birimlerden bağımsız olarak değerlendirmek mümkün olmamaktadır. çünkü, diğer yerleşim birimleriyle birlikte aynı kaderi paylaşmış, aynı tarihi seyirleri izleyerek günümüze ulaşabilmiştir.

doğu karadeniz bölgesi tarihi veya bölgenin en önemli şehri olan trabzon’un tarihi ele alındığında, özellikle batılı tarihçilerin büyük çoğunluğu genel olarak bazı yerleşmecilerin (kolonistlerin) bölgeye gelmelerini başlangıç safhası olarak değerlendirmektedirler. halbuki bölgede bu kolonistler gelmeden önce bir takım kabileler yerleşik durumda idi. charles texier, fallmaerayer, pullant, horedot, ş.günaltay, vs. gibi tarihçilere göre, bu yerel kabileler orta asya kökenli turani kavimlerin uzantılarıydı.

m.ö. 800-300 yılları arasında karadeniz’in kuzeyinde etkinlik sahasını genişleten kimmerler ve ardından onları bölgeden söküp atan iskitler (sakalar) kafkasya üzerinden anadolu ve mezopotamya’ya düzenledikleri askeri harekatlar sonucunda doğu karadeniz bölgesinin dağlık ve denize bakan kesimlerine peyderpey yerleşmişlerdir. yerleşenler çeşitli kabile isimleri altında birbirlerinden bağımsız biçimde küçük siyasi birimler kurarak etkinliklerini sürdürmüşlerdir. oldukça hareketli, savaşçı ve madencilik alanında hayli ilerlemiş olan bu küçük topluluklar, ilerleyen dönemlerde bile bölgeye hakim olmak isteyen büyük güçlere karşı (pres, roma, vs.) coğrafi özelliklerin de yardımıyla direnebilmişlerdir.

daha sonra kara deniz bölgesine küçük gruplar halinde gelen yunanlı kolonistlerden önce bölgede yerleşmiş olan ve koloni çağında bile etkinlikleri devam eden bu kavimlerin isimlerine ve yerleşim sahalarına ilişkin ilk bilgilere ksenophon tarafından yazılan “anabasis” (on binlerin dönüşü) isimli eserde rastlamaktayız. ona göre, trabzon’un merkez olduğu bölgede driller, khalybiler, kolkhlar, taokhlar, makronlar (çan-tzan-sanni), mossynoikler, tibarenler ve heptakommenler yaşamaktaydı.

yunanlı kolonistlerin karadeniz kıyılarına yerleşmeleri ilk olarak m.ö. 875’te sinop’ta gerçekleşti. ardından yapılan ticaretin gelir getirmesi ve bölgenin potansiyelinin anlaşılması sonucunda bu kolonilerin sayısı artmış, trabzon'a da m.ö. 756 yılında gelerek kolonilerini kurmuşlardır. roma imparatoru neron zamanında trabzon şehri ve çevresinin, preslere karşı girişilen seferler için uygun bir ikmal merkezi olabileceği anlaşılınca, m.s. 64 yılında kesin olarak ele geçirilmiştir. bu döneme kadar, bölge yaklaşık 3-4 asır bir pres asilzadesi tarafından kurulan pontos devletinin yarı idaresi altında idi. neticede, bölge roma imparatorluğunun sözde egemenliğine girse de, romalılar yeril halka tam anlamıyla nüfuz edememiş ve denetim sağlayamamışlardı. bölgenin coğrafi yapısının oldukça parçalanmış, yerlilerin savaşçı ve itaatsiz olması bu egemenliği kısıtlayan en önemli faktör olmuştur.

roma imparatorluğunun m.s. 395’te doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılmasından sonra bölge, doğu roma olarak nitelenen bizans imparatorluğunun payına düşer. bu hakimiyet, 1204 yılında latinlerin istanbul'u işgal etmelerine kadar sürer. bu tarihten sonra 1461 yılına kadar, yine bizans imparatorluğunun uzantısı olan ve bizans hanedanlarından komnenosların kurmuş olduğu trabzon rum devletinin egemenliğinde kalır.
4. yüzyıl başlarında hristiyanlığın roma imparatorluğunca resmen din olarak kabul edilmesinden sonra, bu din halk arasında hızla ve serbestçe yayılmaya başladı. daha önce doğu karadeniz’de yaşayan sözünü ettiğimiz paganist inançlara mensup yerel kavimler de yavaş yavaş hristiyanlığa geçmeye başladılar. bu durum, yerel halkın kendi dilleriyle karışık ve halk tarafından bilinen şekliyle rumca konuşmalarına neden olmuştur. izlenen bu bizans siyaseti, yerel dillerin, inançların ve geleneklerin büyük bir çoğunluğunun belleklerden silinmelerine, kısaca yerli unsurların asilime olmalarına kadar varmıştır.

trabzon yöresi bizans imparatorluğu ve trabzon rum devleti döneminde bile yoğun bir şekilde değişik boylara mensup türkler tarafından iskana sahne olmuştur. gerek tarihi kaynaklar, gerekse toponomi ve onomastik (yer ve şahıs isimleri) ilimleri bu iskan hareketlerinin nerelere ve ne zaman yapıldığını gün ışığına çıkarmaktadır.

bizans imparatorluğunun kurulduğu yıllarda (m.s. 395) anadolu’ya karşı yapılan ilk akın, karadeniz’in kuzeyine yerleşmiş olan hunlar tarafından gerçekleştirilmiştir. 395-398 yıllarında kafkasya geçitlerini aşarak erzurum üzerinden anadolu’ya giren hunlar; antakyayı ele geçirerek suriye ve filistin'e, arkasından geri dönerek orta anadolu’ya yönelmiş ve aynı rotayı izleyerek kuzey-doğu anadolu üzerinden bölgeyi terk etmişlerdir. hunlardan sonra sabar/sibir/sabirler’de (515-516) aynı doğrultuda hareket ederek orta anadolu’ya kadar ulaşmışlar, bir kısmı burada yerleşmiş, bir kısmı ise geri çekilerek kuzey kafkasya'daki merkez üslerine dönmüşlerdir.

bu ilk seferler bir tür bölgeyi keşif seferi olarak da nitelenebilir. ilerleyen devirlerde bir çok türk boyu da bazen aynı yolları kullanarak, bazen de iran üzerinden anadolu’ya ulaşarak ve bölgeyi yurt tutacaklardır. özellikle kafkasya üzerinden anadolu’ya gelenler daha çok birer doğal geçit olan kür ve çoruh vadilerinden bu girişleri gerçekleştirmişlerdir.bu akınlar sonunda bir kısım boylar maiyetleri ile birlikte çoruh havzasının kuzey kısımlarında bulunan dağları aşarak karadeniz kıyılarına hakim olan ve doğal sığınak konumunda bulunan vadilere yerleşmeye başlamışlardır. mesela, çaykara'nın güneyindeki haldızen geçidi, solaklı vadisine yerleşenler için önemli bir geçiş noktası olmuştur. aynı biçimde maçka ve sürmene’deki yüksek yaylalar da aynı işlevi görmüşlerdir.

11. ve 14. yüzyıllarda doğu karadeniz'e özellikle dağlık kesime damgasını vuranlar kafkasya üzerinden kuzey anadolu’ya giren kuman/kıpçak türkleridir. karadeniz’in kuzeyindeki geniş steplerde yaşayan kumanların büyük bir kısmı batıya yönelerek balkanlara göçerken, diğerleri bölgede kalmıştır. gerek rusların, diğer türk boylarının baskıları ve gerekse kendi aralarındaki sorunlar nedeniyle bunların bir kısmı da kafileler halinde zaman zaman kafkasları aşarak gürcistan'a ve kuzey-doğu anadolu’ya gelerek bölgeyi yurt tutmuşlardır. ilk büyük kafile, 1118’de gürcü kralı david tarafından davet edilmek suretiyle gürcistan'a girdi. yaklaşık 45.000 ailelik kuman kitlesinin büyük bir kısmının selçuklu sınırlarına yerleştirilmesi planlanmıştı. kumanlardan teşkil etmiş olduğu birliklerle büyük başarı elde eden david, ülkesinin sınırlarını genişletmiş ve başkentlerini tiflis’e nakletmişti. aynı zamanda david oltu, ve çoruh vadisindeki türkmenleri bölgeden uzaklaştırarak, kumanları yerleştirmiştir. böylece, ardahan, göle, oltu, çıldır, tortum, şavşat, ardanuç, yusufeli gibi yöreler kumanlar tarafından iskan edilmiş oldu.

ilçemiz il’in en küçük yerleşim birimlerinden biri olup, doğu karadeniz dağları arasında solaklı vadisindedir. denizden yüksekliği 190 m, yüz ölçümü ise 78 kilometre karedir. of-çaykara kara yolu üzerinde uzungöl ve soğanlı dağlarından akan solaklı deresi kıyısında yer alır.

doğusunda hayrat, batısında sürmene ve köprübaşı, kuzeyinde of, güneyi çaykara ilçeleriyle çevrilidir. ilçenin coğrafi yapısının tamamen dağlık ve engebeli oluşu, tarih boyunca büyük boyuttaki yerleşim birimlerinin serpilmesine imkan tanımayarak her yönüyle kırsal hayatı egemen kılmıştır.
uzungöl vadisinden gelen solaklı deresini holo çayı'da besleyerek ilçenin ortasından geçip of ilçesi üzerinden karadeniz'e dökülür. baharlarda oldukça fazla su taşıyan bu dere diğer mevsimlerde normal akışına devem eder. ilçemiz trabzon'a 70 km, turistik yer olan uzungöl’e ise 27 km. mesafededir.

genel olarak karadeniz iklim özelliklerini taşıyan dernekpazarı ilçesinde her mevsim yağış görülür. fakat, yağışların büyük bir bölümü ilkbahar mevsiminde düşer. kışlar pek sert geçmemekle birlikte zaman zaman kar yağışları da görülür. kıyıda görülen orografik yağışlar, (yamaç yağışları) denizden biraz daha içeride bulunan ilçe’de görülmez. karadeniz iklim özelliklerine uygun olarak yaz kuraklığı yaşanmaz.
vadi içerisinde yer alması ve etrafının yüksek dağlarla çevrili olması ilçenin kışın fazla soğuk geçmesini önleyen faktörlerdir.

 
üst bottom