2 aralık 1922'de meclise muhalif grup tarafından bir öneri verildi. "intihab-ı mebusan kanunu"nda değişiklik yapılmasını isteyen önergede "büyük millet meclisi'ne üye seçilmek için türkiye'nin bugünkü sınırları içindeki yerler halkından olmak ve seçim çevresine yeni gelenlerin ise en az beş yıl oturmuş olmaları" gerektiği kanun hükmü haline getirilmek isteniyordu. m. kemal paşayı milletvekili seçilmekten yoksun bırakmak isteyen bu önerge üzerine söz alan m. kemal paşa, doğum yerinin türkiye'nin sınırları dışında kaldığını ve bir yerde beş yıl oturmadığını belirttikten sonra, düşmanlara karşı savaştığını , vatanı kurtarmak için hiç bir yerde beş yıl oturamadığını hatırlatıp, ulusun sevgisini kazanmış bir insan olmasına rağmen kendisini yurttaşlık haklarından yoksun bırakmak isteyen bu kimselerin bu yetkiyi kimden aldıklarını sordu. önerge ret edildi.
mustafa kemal'in kamuoyu yoklaması yapmak üzere 14 ocak 1923'de batı anadolu'da bir geziye çıkmasını fırsat bilen muhalif grup, onun ankara'dan ayrıldığının ertesi günü "hilafet-i islamiye ve büyük millet meclisi" başlıklı bir broşür yayınladılar. broşürün önceden hazırlanmış olduğu ve m. kemal'in ankara'dan ayrılmasını fırsat bilerek dağıtıldığı anlaşılıyordu. broşürün ana fikri, islam kamuoyunun son gelişmelerden (saltanatın kaldırılışı) büyük ızdırap içinde bulunduğu, hilafet'in hükumet demek olduğu ve hilafet'in hukuk ve görevlerini yok etmenin hiç kimsenin, hiç bir meclisin elinde olmadığı esaslarına dayanıyor, "halife meclisin, meclis halifenindir." sözleriyle bitiriyordu yürütme yetkisinin halife'ye verilmesini ve meclis'in aldığı kararların ve kanunların halifeyi bağlamayacağı, dolayısıyla meclis'in çıkardığı saltanat ve hilafet ile ilgili yasaların meşru olmadığı görüşü savunuluyordu. bu bildiri, m. kemal'e ve onun gerçekleştirmek istediği devrime bir tepki idi.
izmit'e gelen m. kemal, din ve hilafet konusunda yaptığı açıklamada "türkiye büyük millet meclisi halife'nin değildir ve olamaz, türkiye büyük millet meclisi yalnız ve yalnız ulusundur." dedi. t.b.m.m.nin büyük programının tam bağımsızlık, kayıtsız şartsız ulusal egemenlik esaslarına dayandığını, teokratik devlet. biçiminin ve buna bağlı bütün toplumsal düzenin ve çıkarların yıkılacağını belirtti. 16 ocak'ta yaptığı toplantıda, hilafet'in dinle ilgisi olmadığını, siyasi bir mevki olduğunu, idare-i maslahatçılıkla devrim yapılamayacağını belirtikten sonra "devrimin kanunu mevcut kanunların üstündedir. bizi öldürmedikçe, bizim kafamızdaki cereyanı boğmadıkça başladığımız devrim ve ilerleme bir an bile durmayacaktır." diyerek gericilere gerekli yanıtı verdi. basınla iyi ilişki kurmak istediği için izmit'te yaptığı basın toplantısında, "devrim" yapılacağını açıklarken, mecliste birliğin sağlanması için "müdafaa-i hukuk gurubu"nun gerekli olduğunu bunun dışındaki grupların yararlı olmadığını belirtti ve ittihatçılardan ülke yararı için politikaya karışmamalarını istedi. bu sırada annesi zübeyde hanım'ın ölüm haberi geldi. izmir'de annesinin mezarı başında devrimci inancını "ulusal hakimiyet uğrunda canımı vermek benim için bir vicdan ve namus borcu olsun." sözleriyle bir kez daha yineledi. bu sırada lozan'ın ilk görüşmeleri kesildiği için ismet paşa ile ankara'ya döndü. mecliste gizli oturumlar çok sert geçti. trabzon mebusu şükrü bey'in topal osman tarafından öldürülüşü, m. kemal'e saldırılara yol açtı. m. kemal'i kendilerine büyük engel gören, tutucu, gerici, ittihatçılar, çıkarcı gruplar, o'na karşı muhalefette birleşiyorlardı. yakın arkadaşlarından rauf bey, karabekir, refet, ali fuat paşalar da yavaş, yavaş yanından ayrılıp, hilafetçilere kuvvet veriyorlardı. saltanatı geri getirmek isteyen gericilerin çalışmaları karşısında arkadaşlarının kendisini yalnız bıraktığını gören m. kemal 20 mart 1923'te konya'da yaptığı bir konuşmada türkiyeyi orta çağ karanlığına çekmek isteyen gericilere karşı tutumunu açıkça şu sözleriyle belirtti: "eğer onlara karşı benim şahsımda bir şey anlamak isterseniz, derim ki, ben şahsen onların düşmanıyım. onların olumsuz yönde atacakları bir adım, yalnız benim şahsi imanıma değil, yalnız benim amacıma değil, o adım benim ulusumun hayatıyla ilgili, o adım benim ulusumun hayatına karşı bir kasıt, o adım ulusumun kalbine yöneltilmiş zehirli bir hançerdir. benim ve benimle aynı fikirde olan arkadaşlarımın yapacağı şey mutlaka o adımları atanları tepelemektir... sizlere bunun da üstünde bir söz söyleyeyim. örneğin eğer bunu sağlayacak kanunlar olmasa, bunu sağlayacak meclis olmasa, öyle olumsuz adım atanlar karşısında herkes çekilse ve ben kendi başıma yalnız kalsam; yine tepeler ve yine öldürürüm." cumhuriyete doğru gidiş bu kararlı sözlerle açıkça görülüyordu. m. kemal paşa, 8 nisan 1923'de dokuz ilkede görüşlerini toplatarak, programını belirlerken, siyasi biçimlenmeyi de hazırladı.
savaş zamanının t.b.m.m.'nin görevi son bulmuştu. bu sebeple meclis kendini dağıtıp, seçime gitme kararı aldı. m. kemal, dağılmadan önce meclisten 15 nisan'da, saltanatı geri getirmeye çalışanları vatan haini kabul eden bir kanun değişikliği ile "hıyanet-i vataniye kanunu'na, ileride gerekirse yine istiklal mahkemeleri kurma fırsatını veren bir ek getirdi."
yeni kurulacak mecliste kuvvetli bir kadro oluşturmayı ve böylece cumhuriyet'i ilan etmeyi düşünen m. kemal'in bu çalışmaları yakın arkadaşlarının kendisinden uzaklaşmasını hızlandırdı. rauf bey ve arkadaşları, m. kemal'in partiler üstü kalmasını, politikaya karışmamasını, önererek, onu pasif duruma getirmek istiyorlardı. rauf bey'in ismet paşa ile aralarının açılması da bu ayrılığın başka bir yönü idi. lozan'dan dönen ismet paşayı karşılamak istemeyen rauf bey başbakanlıktan bile istifa etti.
ikinci meclis, toplandıktan sonra lozan'ı onayladı. artık sorun türkiye'nin rejiminin belirlenmesiydi. m. kemal 22 eylül 1923'de "neue treie presse" adlı bir viyana gazetesi muhabiriyle yaptığı görüşmede, 23 nisan 1920'de kurulan sistemin cumhuriyet olduğunu fakat adının açıklanamadığını belirtip, yapılacak işin yalnızca isim koymak olduğunu söyledi.
yeni devletin başkentinin neresi olacağı da bir sorundu. ankara 1920'den beri bu işi yapıyordu. merkezi ve güvenli durumu ortada idi. mecliste uzun tartışmalardan sonra 13 ekim'de ankara başkent olarak oy çokluğu ile kabul edildi. cumhuriyet'in ilanı'na bir adım daha yaklaşılmıştı.
m. kemal'e cumhuriyet'in ilanı'na fırsat veren bir hükumet buhranı oldu. başbakan fethi okyar beye karşı mecliste muhalefet oluşması üzerine m. kemal, "erkan-ı harbiye umumiye riyaseti vekili fevzi paşa"nın dışında kabinenin istifasına karar verdi ve 27 ekim'de uygulandı. mevcut sisteme göre her bakan meclis tarafından tek tek seçiliyordu. istifa eden bakanlar yeniden seçilirlerse, görev kabul etmeyeceklerdi. bu sırada rauf bey, kazım karabekir, ali fuat, refet paşalar istanbul'da bulunuyorlar ve temasları, halife'ye yakınlık gösterileri oluyordu. ankara'da' ise kabine kurulamıyordu. bu gelişmeler üzerine "cumhuriyet ilanı" ile işi kökünden çözmeye karar veren m. kemal 28 ekim gecesi çankaya'da ismet paşa ve bazı kimseleri toplantıya çağırdı ve "yarın cumhuriyeti ilan edeceğiz." diyerek kararını açıkladı. misafirlerin ayrılmasından sonra ismet paşayı alıkoydu ve birlikte, teşkilat-ı esasiye kanununda gerekli değişikliği sağlayacak önergeyi hazırladılar. ertesi gün saat 10'da parti grubunda yapılan toplantıda, m. kemal paşa genel başkan olarak hükumet buhranının mevcut sistemden kaynaklandığını, bunun çözümünün istikrarlı bir sistemde olduğunu belirttikten sonra değişiklik önergesini okuttu:
- türkiye devletinin hükumet şekli cumhuriyettir.
- türkiye devleti, büyük millet meclisi tarafından idare olunur.
- türkiye devleti, hükumetin inkısam ettiği idare şubelerini icra vekilleri (bakanlar kurulu) vasıtasıyla idare eder.
bu önerge parti toplantısında tartışıldı büyük millet meclisinin aynı akşam (29 ekim 1923) saat 18:45'de yaptığı toplantıdan sonra 20.30'da "yaşasin cumhuriyet" sesleri arasında cumhuriyet ilan olundu ve yeni türk devletinin adı kondu. "türkiye cumhuriyeti" hemen arkasından da türk ulusu'nun kurtarıcısı gazi m. kemal oy birliği ile cumhurbaşkanı seçildi. kürsüye gelen cumhurbaşkanı m. kemal, kendisini cumhurbaşkanı seçen meclise teşekkür ettikten sonra "son yıllarda ulusumuzun fiili olarak gösterdiği kabiliyet ve istidat, kendi hakkında kötü düşüncede bulunanların ne kadar tetkikten uzak görünüşe önem veren insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. ulusumuz kendisinde bulunan nitelikleri ve değeri, hükumetin yeni adıyla uygarlık dünyasına çok daha kolay gösterebilecektir. türkiye cumhuriyeti, dünyada işgal ettiği yere layık olduğunu eserleriyle ispat edecektir... türkiye cumhuriyeti mutlu, başarılı ve muzaffer olacaktır." sözleriyle konuşmasını tamamladı. m. kemal cumhurbaşkanı seçildiğinde henüz 42 yaşındaydı. cumhuriyetin ilk başbakanı ismet paşa oldu.
19 mayıs 1919'da samsun'da başlayan yeni ve bağımsız ,bir türk devleti kurmak savaşı dış ve iç düşmanlara karşı başarıyla sonuçlanarak türkiye cumhuriyeti kuruldu. kurtuluş savaşının inanç ve başarısı nasıl atatürk'ün eseri idiyse, cumhuriyet de yine onun eseri idi. ileri ki yıllarda bunu şu sözleriyle belirtti. "benim en büyük eserim türkiye cumhuriyetidir."
bir zamanların muhteşem osmanlı imparatorluğu, gerek iç gerekse dış etkenlerin sonucunda 18. y.y.'dan itibaren hızlı bir çöküntüye girdi. kapitülasyonlar sebebiyle avrupa devletlerinin açık pazarı durumuna geldi. rusya ve avusturya'nın devamlı saldırıları sonunda savaşları kaybederken, önemli topraklarını elden çıkardı. imparatorluğun bu çöküntüsünü gören padişahlar, imparatorluğu kurtarmak için ıslahat önlemlerine başladılar. fakat yalnızca askeri olan bu önlemler etkili olamadı. iii. selim'in başlattığı nizam-ı cedit ise 1807'de gerici bir ayaklanma ile son buldu.
19. y.y.'da çöküntü büyük hızla sürerken,fransız devriminin ortaya koyduğu ulusal bağımsızlık ve egemenlik akımları, osmanlı imparatorluğunun balkanlar'da yaşayan hristiyan azınlıklarını etkiledi ve bağımsızlık isteklerini kamçıladı. sırp, yunan ve hatta mısır ayaklanmaları imparatorluğun iç bünyesini sarstı ve bunlar giderek bağımsızlık veya özerklik kazandılar. bu yüz yılda rus tehlikesi karşısında ingiltere ve fransa osmanlı imparatorluğunun toprak bütünlüğünü koruma politikası izlediler. kırım savaşında bu politika sonucu rusya'ya savaş bile açtılar. 1838 ticaret anlaşması ile imparatorluk ekonomik bakımdan batının eline geçerken, 1854'den sonra başlayan dış borçlanma ile,1881'de mali iflasa ve batının mali denetimine girdi. ii. mahmut islahatı ve tanzimat da imparatorluğun kurtuluşu için çözüm olmadı. genç osmanlıların çalışmaları 1876'da kanun-u esasinin ilanını hazırladı. birinci meşrutiyet yaşama fırsatı bulamadan 1877-78 osmanlı-rus savaşı bu dönemin sonunu hazırlarken, abdülhamit'in "istibdadı" başladı. bu tarihten sonra ingiltere de koruyucu politikasını terk etti. ermeni konusu da ilk kez gündeme geldi. osmanlı imparatorluğu bundan sonra almanya'ya yanaştı. alman siyasi, askeri ilişkisi, alman ekonomik ihtiraslarını da getirdi. bağdat demir yolu projesi bunu simgeledi.
20. y.y.'a girilirken abdülhamit'e karşı başlayan genç türk hareketi gittikçe kuvvetlendi ve 1908'de ii. meşrutiyeti getirdi. fakat 31 mart gerici ayaklanması ile 1909'da iç buhran yaşandı. ii. meşrutiyet de imparatorluğu kurtaramadı. osmanlıcılık, islamcılık, batıcılık ve türkçülük akımlarının çatıştığı bu dönem, içte buhranlar, anarşi yaratırken, dışta da trablus ve balkan savaşlarında büyük yenilgi ve tüm makedonya'nın kaybı ile sonuçlandı. iktidarı ele geçiren i.t. ise diktatörlüğe gitti. i.t. nin üç güçlü adamı enver, talat ve cemal paşalar, 1914 yılında başlayan birinci dünya savaşı'na almanya yanında girerlerken imparatorluğun kaderi de çizilmiş oldu. bu savaştan çok ağır kayıplarla yenik çıkan osmanlı imparatorluğu mondros ateşkesi ile kayıtsız şartsız teslim oldu.
yüz yıldan beri süren doğu sorununun çözümü, avrupa'nın hasta adamının mirasının paylaşılması ile türk ulusu'nun dünya siyasi tarihindeki varlığı ortadan kaldırılmak isteniyordu. savaş içinde gizli anlaşmalarla, ingiltere, fransa, rusya ve italya osmanlı imparatorluğunun paylaşılmasını kararlaştırmışlardı. fakat rusya'da devrim çıkınca anlaşmalar önemini yitirdi. türk ulusu'nun hakkında karar verecek en büyük kuvvet ingiltere idi. ingiltere batı anadoluyu yunanistan'a veriyor, doğuda bir ermenistan ve kürdistan kurmak istiyor, türk yurdunun geri kalan yerlerini de fransa ve italya ile paylaşıyordu. ülkenin yağmalanmasına boyun eğen padişah ve hükumet, kurtuluşu ingiliz himayesinde görüyorlardı. halk ve aydınlar çaresizlik içinde, çoğunluk kadere boyun eğmiş görünüyordu. kurtuluş çareleri arayanlar padişah-halifesiz bir çare düşünemiyordu. kurtuluşu amerikan mandasında görenler veya yörelerinin kurtuluşunu sağlamak için çalışanlar vardı birinci dünya savaşının sonundaki perişan ve çaresiz durumda, bir tek insan, m. kemal top yekun kurtuluş ve tam bağımsız yeni bir türk devleti kurmak düşüncesiyle samsun'a geldi. onun yola çıktığı sırada ise yunanlılar izmir'i işgal ediyorlardı. padişah ve hükumet ise izmir'i yunanlılara veren ingilizlerin hala körü körüne her isteğine boyun eğiyorlardı. düşmanla işbirliği yapan padişah ve istanbul hükumetinin bu tutumları karşısında m. kemal, ulusal bağımsızlık ve ulusal egemenlik savaşının esaslarını amasya'da ulusu ve orduyu padişah-halifeye karşı ayaklandırmak şeklinde belirledi. erzurum ve sivas kongrelerinde de bu esaslar içinde yeni bir türk devletinin kuruluşunun ulusal bilinçlenme, idari, siyasi örgütlenmesini de gerçekleştirdi. misak-ı milli ile bu esaslar istanbul'da bir kez daha ortaya konunca ingilizler, istanbul'u işgal ettiler. bundan yılmayan m. kemal, ankara'da ulusun meşru iradesinin eseri olan ulusal egemenlik prensibini b.m.m. ile ortaya koydu. fakat bütün bunların gerçekleşmesi çok büyük güçlükler ve olanaksızlıklar içinde yapılıyordu. bir yandan itilaf devletleri ve yunan saldırısı ve baskıları bir yandan padişah ve istanbul hükumetinin m. kemal ve b.m.m.'ni gayri meşru ilan etmesi, türk ulusu'nu olumsuz yönde etkiledi. türk ulusu, yüzlerce yıldan beri dini ve geleneksel iktidar kabul edilen padişah-halife ile bu değerleri yıkan ve yerine ulusal,egemenlik değerleriyle ulusu bir araya toplamak isteyen m. kemal hareketi arasında bir süre bocaladı. yer yer b.m.m.'nin otoritesine karşı ayaklanmalar çıktı. doğu anadolu'da ermenilere, güneyde fransızlara karşı savaşıldı. batıda yunan taarruzu ve iç ayaklanmalara karşı kuva-yı milliye ile çözüm bulan b.m.m. daha sonra düzenli ordu kurar. i. ve ii. inönü savaşları ile ilk askeri başarılarını sağladı. diğer yandan dış ilişkilerde sovyetler birliği ile moskova antlaşmasını imzaladı. sakarya meydan savaşında yunan ordusunu yendi. fransa ile de anlaşan türkiye itilaf blokunu da parçaladı. 26 ağustos 1922'de başlayan ve 9 eylül'de izmir'de yunan ordusunun denize dökülmesi ile son bulan büyük taarruz, türkiye gerçeğini ve türk ulusu'nun yenilmez azmini bütün dünyaya kanıtladı. askeri başarısını mudanya ateşkesi ve lozan antlaşması ile de onaylattı. emperyalizme karşı yapılan bağımsızlık savaşını kazanan, "türk mucizesi"ni yaratan türkiye'nin bu başarısı bütün mazlum uluslara örnek oldu.
m. kemal kurtuluş savaşının bittiği yerde; türkiye'nin çağdaşlaşma savaşını başlattı. 1 kasım 1922'de saltanatın kaldırılışı ve 29 ekim 1923'de cumhuriyet'in ilanı ile türkiye yeni devlet sistemini fransız devrimi ile ortaya konan insan haklarına dayanan "ulusal ve laik devlet"i gerçekleştirmiş oldu. ancak, çağdaş devlet ve ülke olma mücadelesi için türk devriminin başarılması için cumhuriyet döneminde atatürk 'ün yeni mücadele vermesi gerekiyordu.