aşk yazıları listesi için eklenen 31 entry bulunmaktadır.
 

ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların sözleri. dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum.

sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok? peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden? bilmiyorum!

susuyorum artık... sustukça susuyorum. sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. bazıları da acıtıyor üstelik…

sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki. kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor. düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim...

elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum... onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? kocaman bir hiç! öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan…

öyle anlamsız ki yaşadığım hayat. her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…

kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini… artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan. örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... içimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan.

işte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. içimdeki çocuk ölüyor... yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiçbiri…

 

çoğalarak seviyorum seni, giderek daha çok.. her şeyi yeniden öğrenir gibi, öğrendiklerimi bitirir gibi, çoğala çoğala. uzaklığında da, yakınlığında da, her zamanda ve her mekanda..

geceleri kısaltıp gündüz oluyorsun, gündüzleri bitirip yıldız oluyorsun. daha çok seviyorum seni, yaramın kanamasını kesen bir ilaç gibi.. bir kıvılcımdan, bir yangına dönüşür gibi.. büyüyerek ve daha çok. her an daha çok..

seni sevmenin nöbetini tutuyorum, yüreğim ellerinde. karda, kışta, deli yağmurda, mavide ve yeşilde. parlaklığı giderek artan bir çiçek gibi. sevdikçe çoğalıyor benim parlaklığımda..

sevdikçe çoğaltıyorum seni, çoğaldıkça daha çok seviyorum. yollardaki sisi savuruyorum, rüzgar oluyorum. aydınlığa koşuyorum. yüzünü taşıyorum rüyalarıma, ellerin darılıyor onları da çağırıyorum. gülümsüyorsun, gülüşüne hayran oluyorum. sevdikçe hayranlığım da çoğalıyor..

sevdam hep bir an öncesinden daha büyük. aşkım daha kararlı, bulmuşken seni; kaybetmemek adına.. seni seviyorum; yaşama sevincim çoğalıyor, içimdeki kuşlar çoğalıyor, kanat çırpışlarını dinle.. hepsi senin aşkına uçuyor.

görmesek de birbirimizi ne qam! varsın işte oradasın. onca aşk öğretemedi; ama, şimdi yalnızken de öğreniyorum seni sevmeyi. öğrendikçe daha da çoğaltıyorum seni sevmeyi. özlem aşkın çiçeği, özlemle birlikte aşkın da çoğalıyor..

kaç acının sınavından geçtim ve başardım sonunda. bir tek acıyı azaltıyorum içimde.. seni çoğaltıyorum. çoğalttıkça acı yok oluyor. şimdi yıldızları daha büyük gecelerin, daha çok. seninle birlikte yıldızlar da çoğalıyor..

korkma. ne kadar çoğalırsan çoğal; yüreğim aşkını taşırmayacak kadar büyük. sana dair ne varsa hepsini taşıyacak kadar güçlü. senden gelecek her şeyi kucaklamaya hazır. seni çoğalttıkça atacak. geleceğini bilirse, sensizliğe de dayanacak. ve sevgilim bu aşk seni de çoğaltacak..!!!

 

siyah perdeye sunulmuş bir hikaye bu aslı yok... yok bir kahramanı... bir mutlu sonu yok bu hikayenin...

sıradanlığımıza yakışır bir suret bulamamışız. bu kadar sancı var yüreklerde o halde fazlasıyla sevdaya bulanmışız. aslında sevda yok (?) bir anka kuşu onu kaf dağının tepesine bırakmış olmalı... şimdi herkese şüpheyle bakıyoruz. “belki de sen sakladın” diye... canımızın yankısı ondan sanıyoruz.

oysa sevda kapımızı yumruklasa içeri girmesine izin vermeyeceğimiz gibi basıp üzerine geçeriz bile... ayak altı olmasın diye sevdalar bu çabalar boşuna... basıp geçiyoruz nedense... biz acıyı seviyoruz aslında... her şey, belki de en uzak ve en dokunulmamış haliyle güzel...

aslında size bir sır vermeliyim; o aşk dediğiniz şey, sizin kalbinize usulca bırakılmış gizli bir hediye paketi. bir emanettir kimi zaman...

ve siz arzu etmedikçe o oradan ayrılmayacak. her köşe başında usulca bekleyecek. sizin; bir gün paketin açmanızı bekleyecek “aşk”, sessiz sedasız...

ben derim ki; isterseniz tüm meraklarınızı seferber edip bakın şu adrese teslim paketinize...
vakit gece yarısı olmadan..

 

radyoda çalan bir şarkı, gece ve sana dair içimdeki sızı...

az önce de -her gün olduğu gibi- bir fincan çayımla odamın koyu yalnızlığına daldım. her zaman olduğu gibi yine suskunluğumun tek sesi; radyom açıktı. zerrin özer'in o eski şarkısı mırıldanıyordu, ezgilerin girdabında.. kim bilir kime yazılmış bu şarkı da, "uzak diye bir yer yok, paylaştığımız aynı gökyüzü" diyordu, "sen gitme hep kal bu kentte" diyordu..

seninde canın acır mıydı acaba? sevdiğinin senle aynı kentte olmaması, gidecek olması seni de incitir miydi.? sen karşılıksız ve beklentisiz sevmeyi öğrendin mi hiç? yoksa, sevgileri hep mavi gökyüzüyle mi karıştırdın.?

sen sevmeyi kimden öğrendin?? kimler geride bıraktı seni?? kimin arkasından bir kova su yerine binlerce damla gözyaşı döktün??

sen gidecek olanın özlemini, daha ayrılık anı gelmeden; tüm varlığında hissettin mi?

yağmurlu bir günün akşama çalan ayazında, onun evinin önünden geçerken, perdesinden sızan ışığı görüp sevindin mi? sevdiğinin bu kentte olması, gönlüne sonsuz bir huzur kaynağı oldu mu? sen bu şehrin kalabalık yalnızlığına umut bulaştırdın mı? yolda yürürken "karşıma çıkar belki" umuduyla saatlerce dolaştın mı çarşıyı? yüzlerce insanın arasından sadece birini görmek için çabalayıp durdun mu?

söylesene sevgili! sen hiç tesadüfen karşılaşma umudunu bile söküp atan bir terk edilişe mahkum oldun mu?

ah benim adı konmamış sevdiğim, sen hiç ölüm eşiği acısını yaşattın mı kendine? ben onurumu yoklara sardım, gençliğimi hiçlere saydım. "gitme" diyor gözlerim. hiç baktın mı gözlerime?

seni sensiz bile sevdim. tesadüfleri bekleyip senle karşılaşma umutlarımı terk edecek misin? söylesene o zaman ben neye sarılacağım bu şehirde yaşamak için? paylaştığımız gökyüzü çok büyük, kaybolurum karanlıkta. izmir'i sensiz, beni umutsuz bırakıp yine de gidecek misin? gitme..!!! diyorum. çünkü; seni hiç kimsenin sevemeyeceği kadar çok seviyorum.

 

ne keyifle okuduğum şiirler ezberimde, ne de bağıra çağıra söylediğim şarkıların sözleri. dalgın gözlerle yürüdüğüm caddelerde kayboluyorum.

sonsuz bir inatla sarıldığım radyodan gelen o harika melodilerin de tadı yok? peki ya o yağmurda iliklerime kadar ıslanmalarımı kim çaldı benden? bilmiyorum!

susuyorum artık... sustukça susuyorum. sustukça, üzerime gelen insanlardan kurtarmak için ruhumu, suskunluğuma sarılıyorum. ama yine de saplanıyor yüreğime bazı kelimeler. bazıları da acıtıyor üstelik…

sessiz geceler benim için sığınılan bir liman sanki. kendimi bulup bulup kaybettiğim karanlıkta, şöyle bir uğradığım kelime hazinem de bir anlam ifade etmiyor. düşünüyorum da bu güne kadar hep; gibi yazmışım, gibi okumuşum, gibi söylemişim ve en önemlisi; gibi sevmişim...

elbette hiçbir şey, ben ol deyince olmaz. bunu biliyorum ama zaman da geçiyor hızla. tükenmez sandığım bütün sözler bitiyor ve ben de yavaş yavaş tükeniyorum... onca yıldan sonra; hayata dair ne kaldı ki elimde? kocaman bir hiç! öyleyse neden bunca çaba, neye bunca isyan…

öyle anlamsız ki yaşadığım hayat. her şey az sonra gerçekleşecekmiş gibi duruyor, elimi uzatıyorum tutmak için, kayboluyor. benim dışımda kopuyor bütün kıyametler ve ben kendime uyan bir kıyamet beğenmiyorum…

kalbime bir kurşun sıkacak gönüllü katilimi arıyorum ya da yüreğime su serpecek elin sahibini... toprağa ateşi düşürecek, denizi yakamozlarla süsleyecek sesin sahibini… artık basit şeyler bekliyorum yaşamdan. örneğin, kimselerin bilmediği sırlarım olmalı ölürken... kimselerin gitmediği sokaklarım olmalı... içimi kanatan özlemlerle yaşlanıp, sonra da sessizce gitmeliyim bu dünyadan.

işte yine susuyorum; siyah bir geceye dönüyor her anım ve okuduğum her şiir kanatıyor yaralarımı. içimdeki çocuk ölüyor... yalancı gülümseyişlerle beni ciddiyete çağıran insanları da önemsemiyorum. elimden kayıp gidenlerden korkmadığımı bilmiyor ki hiç biri …

 

canım acıyordu yine... büyümek belki de buydu gerçekten de... canımı acıtmaktı... hiçbir şey kolay değildi biliyordum. çaresizdim ve tüm yollar sana çıkıyordu. kurtulamıyordum. beynim uyuştu sonra... değersizlikler içinde boğuşuyordum. kendi kendimi yenme savaşına girdim... savaşı ne kazanabiliyordum ne de kaybedebiliyordum. meğer ne zormuş kendinle savaşmak... kimi çökertmeye calışıyordum ki, ya da kimi kazanmak istiyordum? bendeki o yok olan neydi? bilmiyordum. yaralanmıştım ve büyüyordum yine... çöküşlerin ardından tekrar kök salıp filiz vermeye başladım. kendim için yapmıyordum ama bilmiyordum da kimin için kök saldığımı... senin gibi olmamak içindi belki de tüm gayem ya da kendimi bulmaktı... ne çok hata yapmışım... büyüyordum ve her şeyde leke vardı. aşk geldi beni sana götürdü. aşk geldi seni benden aldı. aşk geldi her şeyi lekeledi... ve ben büyüyordum yine...

seni yazmak istedim her defasında. ne aklım seni anlatacak bir kelime buldu ne de kalemim seni yazacak rengi. bir düş olduğunu düşündüm sonrasında. güzelliklerle dolu bir hayatın anlamıydın çoğu zaman. sensizliği bile içinde yine sen olduğun için sevdim. bilmiyorum hayat nedir sevgiler aşklar ölümler gerçek midir? sensizliğin yükünü papatyalara yüklemeye cesaret edemedim. sormadım o bir kaç yaprağa sevip sevmediğini. senden habersiz seninle yaşadım aşkımı. bazen kızdım sana yakın görmediğim anlarda. bazen de delicesine sevdim yüzüne bakmaya korkarak. çok saftı çok temizdi sevgim. sana bakamayacak kadar ürkekti.

delicesine aşıktı dudaklarım,
seninle konuşmayı unutacak kadar!

yeni doğmuş bir bebeğe hayatı anlatmak kadar zordu seni anlatmak. kelimeler düğüm düğüm saklandı hep damarlarımda. birini çıkarabilsem çorap söküğü gibi hepsi art arda dökülecekti ellerine. ben ne o kelimeyi ne de onu kullanabilecek doğru zamanı bulamadım! yeni koparılmış bir gül gibi masumdu sevgim. ruhumu yeşertip o güle bir kaç yaprak yaptım ve sonrasında ufak bir dal! hayatımdaki bütün renkleri bir bir sürdüm yapraklarına yalnız siyahla beyazı ayırdım kendime. kırmızıyı da kendi kanımdan çaldım ve öylece bir hayatı o gülle birlikte ellerine sundum. yine de umursamadın!

ve ben kaybettim! ne acıları düşünür oldum ne de dipsiz uçurumlara yuvarlanan hayatımı. ömrümde bir kez olsun anlam kazanmıştı oysa hayatım. ilk kez sevmiştim kuşları ağaçları denizleri. yaşamın kıyısından izlerdim hep hayatı ve insanları. hiç tatmamıştım kalabalığın arasındaki deniz kokusunu ve böylesine kalabalık bir aşkı! her kelimem de bir küfür her hareketimde bir isyan olacak belki hayat.. belki de karanlığa saklanmış bir tek aydınlık... belki açık belki kapalı... belki siyah belki beyaz..ve belki...
her şey olacak iyi, kötü, güzel veya çirkin ama öncesinde hep belki olacak... her ne olursa olsun, yerin dibinde ya da gökyüzünde ben yine sensiz, yine sahipsizim...!!!
lanet olsun... lanet olsun...

 

göz bebeklerinde kendim yerine başkasını gördüğüm insan... yalan söylerken bile nasıl bu kadar masum durabiliyordun? sarılırken bile başka bir tenin soğuk kokusunu duyuyordum..

içten içe ağladığım kaç gecenin hesabını verebilirsin ki en fazla söyle? en fazla kaç intiharıma sebep olabilirsin? yüreğimin sancılarını nasıl yok edebilirsin?

bu gece başka bir ölüm gecesi daha? bu kez gem vurmadan geldim acılarıma... uçurum yüreğin ve ben hiç korkmadan cesurca ölmeye razıyım kollarında..

kahretsin.. kollarına son bir defa daha sarılmak o soğuk kokuyu duymaya bile razı olmak... ne kadar acı..

korkularımı ve heyecanlarımı başka bir yere koyup, yanıma sadece her zaman hasret olduğum yüzünü alıp, gidiyorum bu gece ölüme..

peki bir geceliğine müsait mi yüreğin?
sadece ölüp son bir kez gideceğim...

 

bir gün birini gerçekten seversen, sevebilmeyi bilirsen, yüreğinle sevmeyi öğrenebilirsen biliyorum ki sadece o zaman anlayabileceksin gerçekten beni. her türlü imkansızlığa,bırakıp gitmelere, bitmelere rağmen yüreğinle direnip aşkını korumak isterken sevdiğinin her şeyi hiçe sayıp konuşmak, görmek, vedalaşmak bile istemeden arkasını dönüp yokmuşsun gibi davranmasının ruhunu canını nasıl acıttığını ancak o zaman anlayacaksın. sen onunla tek bir can olmuşken onun sana hayatında hiç olmamışsın gibi, yüreğine ise bir duvar, bir masa,yerde duran bir çakıl taşı muamelesi yapmasının ne demek olduğunu o zaman anlayacaksın. beynin, düşüncen kendi kendine teselliler verirken, seni haklı bulurken gözlerine söz geçiremeyip nasıl koca damlalarla sessizce isyanlar yaşadığını o zaman anlayacaksın. ve ben... ben biliyorum ki sen bunları yaşarken beni aklından geçirmesen bile bir yerlerde, bir şekilde ben bunu hissedeceğim. yok yanlış anlama sana beddua değil bunlar. kıyamam ki. bilirsin hislerim güçlüdür, yüreğim ondan da güçlü, hissederim,anlarım.. kiminle ve nerede olursam olayım yüreğindeki fırtınayı hissettiğim an,o an bana yaptıklarını yaşıyor olduğunu anlayacağım... çünkü senin bana yaptığın bir ayrılık, bir vazgeçiş değildi, öylesi çok önemli de değildi aslında. doğaldı bu fani dünyada fani sevgiler, yanlış duygulara kapılmalar... ama senin bana yaptığın seven bir insana yapılabilecek an acımasız vurgunlardan biriydi. konuşmamak, sözlerin çaresiz, gözlerin uzak bırakılması, yüreğin ve tüm hislerin umarsızca terk edilişi... ne olurdu o telefonu açıp sadece hoşça kal deseydin... ne olurdu bir kere kendi sesinle bitti deseydin... ne olurdu bir kere bile bitti ama gerçekti diyebilseydin... yalan bile olsa... yalan bile olsa bir sevda minicik bir vedayı hak etmiştir.... sen bakma ağladığıma, şiirler yazdığıma.. sen bakma sensizlikten bahsedip hüzünlere daldığıma.. ben ne sana ne de aşkıma bir an bile ağlamadım ardından. ben hak etmediğim yalanlara, yüreğimin kandırılışına ağladım sadece. ve ben sadece yalancı aşıkların sahtekarlıklarına ağladım ardından. sakın sen üstüne alınma...

 

Bu listeler ilginizi çekebilir!

 (22) 
üst bottom