aşk hakkında bilgiler listesi için eklenen 26 entry bulunmaktadır.
 

aşk ayakkabı gibidir.
bedenin yükünü ayaklar taşır, ruhun yükünü yürekler..
bütün ağırlığınızı ve yorgunluğunuzu kaldıran ayaklarınız için rahatlığı ve şıklığı bir arada barındıran ayakkabıyı seçersiniz.
içinizin acılarını, sıkıntılarını, kırgınlıklarını ve hayallerini yüklenen yüreğiniz için de huzur verici ve "güzel" bir aşk ararsınız.
zaten aşklar da ayakkabılar gibidir...
bazıları çamur yağmur, toz toprak kar buz gibi her türlü "kötü hava"koşullarına dayanıklıdır.
bazıları ise ummadığınız kadar kısa zamanda çabucak "yamulur"ilk yağmurlu havada "altı açılır" veya güzel havalarda bile "iki günde bozulup"gider.
aşkları da ayakkabılar kadar "itinayla"seçmezseniz, tıpkı ayağınızda olduğu gibi yüreğinizde nasir oluşabilir.
dar gelen bir ayakkabıyı sadece tarzını beğendiğiniz için "zamanla açılır"diyen satıcıya inanarak alırsanız, zaman içinde ayak kemiklerinizde "deformasyon" başlar.
ruhunuzu daraltan bir aşk içinde yalnızca fiziksel beğeniye kapılıp"zamanla düzelir"diyenlere kanarsanız, yine zamanla içinizdeki olumlu duyguların "çarpıldığını"görebilirsiniz.

aşık olabileceğiniz insan türü, tıpkı ayakkabılar kadar değişik stillerde, farklı kalitelerde ve sayısız "renktedir"....
aşkı bir çeşit serüven olarak"spor"gibi yaşayanlar, aynen "spor ayakkabı"gibi dikkat çekici ve rahat kişileri bulurlar.
tersine aşkta tutucu ve istikrarlı olmayı benimseyenler "klasik ayakkabı"gibi muhafazakar çizgiler taşıyanlara tutulurlar.
dekolte ayakkabılar gibi sadece cinsellik ve eğlence zevkleriyle ateşlenen aşklar vardır.
"bez"ayakkabılar gibi kısa ömürlü "tatil aşkları"ise hemen herkesin kişisel tarihinde mevcuttur.
"marka"ayakkabı alır gibi, sevgilinin kariyerine ve maddi durumuna "tutulan"aşıklar görürsünüz.
katı plastikten "yağmur çizmesi"edinir gibi mantık süzgecinden geçirip "işe yarar" biçimde yaşamak isteyenleri de bilirsiniz.
ayrıca ne tuhaf ki, psikolojik testlerde "zaafı"olup evine sayısız çeşitte ayakkabılar yığan insanların aynı zamanda "değişik" türde aşklara da zaafı olduğu söylenir.
evet, aşk "ayakkabıdır"
aynen ayakkabınıza bakım yapmayıp "hor"kullandığınız zaman kolayca eskittiğiniz gibi, aşkınıza da dikkatli davranmayıp özen göstermediğiniz zaman kısa sürede "eskitirsiniz".
ve nasıl ki"delik"bir ayakkabıyı tamir ettirdiğinizde yalnızca"bir miktar"ömrünü uzatmış olursanız; "delik"bir aşkı onarmaya kalkıştığınızda da "asla eskisi gibi olmayacaktır!"
can yücel

 

konfüçyüs'ün aşk öğütleri.

eş seçmeyi kitap seçmeye benzeten ünlü konfüçyüs'un eşlerin birlikte mutlu bir hayat sürmeleri için
birbirinden ilginç 14 öğüdü var. eh, yüzyıllardır kulaktan kulağa yayılmaya devam ettiğine göre pek
de yabana atılır, öğütler olmasa gerek.

1- tedavi edilemez derecede romantik olun.
2- birlikte kitap okuyun, el ele tutuşun ve birlikte düzenli yürüyüşlere çıkın.
3- gülümsemeler bulaşıcıdır. ona da bulaştırın.
4- güvenilir bir sırdaş olun ve onu hiç kimseye şikayet etmeyin.
5- onun en sevdiği çiçeği, rengi, müziği, şiiri ve yazarı bilin.
6- ona, beklemediği hoş sürprizler yapın. hiçbir neden yokken de kart ya da küçük aşk notları
yollayın.
7- birbiriniz için özel ve gizli takma adlar bulun.
8- aşk, birlikte saçmalamaktır. arada bir, birlikte sonuna kadar saçmalayın.
9- kimin haklı olduğunu tartışmayın, neyin doğru olduğuna karar verin. her tartışma sonunda barış
anlaşmasını bir öpücükle imzalayın.
10- sevdiğinizi yalnızca onun duyabileceği biçimde eleştirin. övgünüzü ise bütün dünyaya duyurun.
11- bedeninize iyi bakın. daima sağlıklı ve dinç olmayı hem kendinize hem de ona borç bilin.
12- bir kucaklaşmadan ilk ayrılan siz olmayın.
13- eş seçmek kitap seçmeye benzer, iyi tasarlanmış bir kapak ve cilt ilginizi çekebilir. içeriği
sağlam olmadıkça sonunu getirmek zordur.
14- aşk için evlenin. hem eşinizin hem de kendinizin en iyi arkadaşı olun.

 

masumi toyotome diye bir japon yazmış. "dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir" diye başlıyor.
  • "ama sevgi nedir, nerede bulunur, biliyor muyuz?" diye soruyor...sonra anlatmaya başlıyor:
  • "sevgi üç türlüdür!.."
birincinin adı "eğer" türü sevgi!.. belli beklentileri karşılarsak bize verilecek sevgiye bu adı takmış yazar..
örnekler veriyor: eğer iyi olursan baban, annen seni sever. eğer başarılı ve önemli kişi olursan, seni severim. eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim. toyotome "en çok rastlanan sevgi türü budur" diyor. bir şarta bağlı sevgi.. karşılık bekleyen sevgi.. "sevenin,istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak vaat edilen bir sevgi türüdür bu" diyor yazar..
- "nedeni ve şekli bakımından bencildir. amacı sevgi, karşılığı bir şey kazanmaktır." yazara göre evliliklerin pek çoğu "eğer" türü sevgi üzerine kurulduğu için çabuk yıkılıyor. gençler birbirlerinin o anki gerçek hallerine değil, hayallerindeki abartılmış romantik görüntüsüne aşık oluyor ve beklentilere giriyorlar. beklentiler gerçekleşmediğinde de, düş kırıklıkları başlıyor. sevgi giderek nefrete dönüşüyor. en saf olması gereken anne baba sevgisinde bile "eğer" türüne rastlanıyor.
yazar bir örnek veriyor. bir genç tokyo üniversitesi giriş sınavlarını kazanarak babasını mutlu etmek için, çok çalışıyor. okul dışında hazırlama kurslarına da gidiyor. ama başarılı olamıyor. babasının yüzüne bakacak hali yok. üzüntüsünü hafifletmek için bir haftalığına hakone kaplıcalarına gidiyor. eve döndüğünde babası öfkeyle "sınavları kazanamadın. bir de utanmadan hakone'ye gittin" diye bağırıyor. delikanlı "ama baba, vaktiyle sen de bir ara kendini iyi hissetmediğinde hakone kaplıcalarına gittiğini anlatmıştın" diyor. baba daha çok kızarak, delikanlıyı tokatlıyor. çocuk da intihar ediyor. "gazeteler intiharın anlık bir sinir krizi sonucu olduğunu söylediler, yanılıyorlardı" diyor yazar..
- "delikanlı babasının kendisine olan sevgisinin yüksek düzeydeki beklentilerine bağlı olduğunu anlamıştı!.." insanlar "eğer" türü sevginin üstünde bir sevgi arayışı içindeler aslında.. "bu sevginin varlığını ve nerede aranması gerektiğini bilmek, bu genç adamın yaptığı gibi, yaşamı sürdürmekle, ondan vazgeçmek arasında bir tercih yapmakla karşı karşıya kaldığımızda önemli rol oynayabilir" diyor, masumi toyotome.. ilginç değil mi?

ikinci türe geçiyoruz: "çünkü" türü sevgi... toyotome bu tür sevgiyi şöyle tarif ediyor: "bu tür sevgide kişi, bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da birşey yaptığı için sevilir. başka birinin onu sevmesi, sahip olduğu bir niteliğe ya da koşula bağlıdır".
örnek mi?.. "seni seviyorum". çünkü çok güzelsin. (yakışıklısın!)" "seni seviyorum". çünkü o kadar popüler, o kadar zengin, o kadar ünlüsün ki.." "seni seviyorum. çünkü bana o kadar güven veriyorsun ki.." "seni seviyorum.çünkü beni üstü açık arabanla, o kadar romantik yerlere götürüyorsun ki..
- " yazar, çünkü türü sevginin, eğer türü sevgiye tercih edileceğini anlatıyor. eğer türü sevgi, bir beklenti koşuluna bağlı olduğundan büyük ve ağır bir yük haline gelebilir. oysa zaten sahip olduğumuz bir nitelik yüzünden sevilmemiz, hoş bir şeydir, egomuzu okşar. bu tür, olduğumuz gibi sevilmektir. insanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. bu tür sevgi onlara yük getirmediği için rahatlatıcıdır.
ama derin düşünürseniz, bu türün, "eğer" türünden temelde pek farklı olmadığını görürsünüz. kaldı ki, bu tür sevgi de, yükler getirir insana.. insanlar hep daha çok insan tarafından sevilmek isterler. hayranlarına yenilerini eklemek için çabalarlar. sevilecek niteliklere onlardan biraz daha fazla sahip biri ortaya çıktığı zaman, sevenlerinin, artık ötekini sevmeye başlayacağından korkarlar. böylece yaşama sonsuz sevgi kazanma gayretkeşliği ve rekabet girer.
ailenin en küçük kızı yeni doğan bebeğe içerler. sınıfın en güzel kızı, yeni gelen kıza içerler. üstü açık bmw'si ile hava atan delikanlı, ferrari ile gelene içerler. evli kadın kocasının genç ve güzel sekreterine içerler.
"o zaman bu tür sevgide güven duygusu bulunabilir mi?" diye soruyor, toyotome.. "çünkü türü sevgi de, gerçek ve sağlam sevgi olamaz" diyor.
bu tür sevginin güven duygusu vermeyişinin iki ayrı nedeni daha var.. birincisi.. "acaba bizi seven kişinin düşündüğü kişi miyiz?" korkusu.. tüm insanların iki yanı vardır. biri dışa gösterdikleri.. öteki yalnızca kendilerinin bildiği.."insanlar sandıkları kişi olmadığımızı anlar ve bizi terk ederlerse" korkusu buradan doğar. ikincisi de.. "ya günün birinde değişirsem ve insanlar beni sevmez olurlarsa.." endişesidir.
japonya'da bir temizleyicide çalışan dünya güzeli kızın yüzü patlayan kazanla parçalanmış. yüzü fena halde çirkinleşince, nişanlısı nişanı bozup onu terk etmiş. daha acısı.. aynı kentte oturan anne ve babası, hastaneye ziyarete bile gelmemişler, artık çirkin olan kızlarını.. sahip olduğu sevgi, sahip olduğu güzellik temeli üstüne bina edilmiş olduğundan bir günde yok olmuş. güzellik kalmayınca sevgi de kalmamış. kız birkaç ay sonra kahrından ölmüş..
japon yazar "toplumlardaki sevgilerin çoğu 'çünkü' türündendir ve bu tür sevgi, kalıcılığı konusunda insanı hep kuşkuya düşürür" diyor..

peki o zaman, gerçek sevgi, güvenilecek sevgi ne?.."ve işte sevgilerin en gerçeği!.
"üçüncü tür sevgi benim 'rağmen' diye adlandırdığım türdür" diyor yazar.
bir koşula bağlı olmadığı için ve karşılığında bir şey beklenmediği için "eğer" türü sevgiden farklı bu.. sevilen kişinin çekici bir niteliğine dayanıp, böyle bir şeyin varlığını esas olarak almadığı için "çünkü" türü sevgide değil. bu üçüncü tür sevgide, insan "bir şey olduğu için" değil, "bir şey olmasına rağmen" sevilir. güzelliğe bakar mısınız?.. rağmen sevgi..
esmeralda, qusimodo'yu dünyanın en çirkin, en korkunç kamburu olmasına "rağmen" sever. asil, yakışıklı, zengin delikanlı da esmeralda'ya çingene olmasına "rağmen" tapar!.."kişi dünyanın en çirkin, en zavallı, en sefil insanı olabilir. bunlara 'rağmen' sevilebilir. tabii bu sevgiyle karşılaşması şartı ile..
- " burada insanın, iyi, çekici ya da zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. kusurlarına, cahilliğine, kötü huylarına ya da kötü geçmişine "rağmen" olduğu gibi, o haliyle sevilebiliyor. bütünüyle çok değersiz biri gibi görünebiliyor ama en değerli gibi sevilebiliyor.
japon yazar "yüreklerin en çok susadığı sevgi budur" diyor. "farkında olsanız da, olmasanız da, bu tür sevgi sizin için yiyecek, içecek, giysi, ev, aile, zenginlik, başarı ya da ünden daha önemlidir." bunun böyle olduğundan nasıl emin?.. haklı olduğunu kanıtlamak için sizi bir teste davet ediyor.. şu soruma cevap verin" diyor.
  • "kalbinizin derinliklerinde, dünyada kimsenin size aldırmadığını ve hiç kimsenin sizi sevmediğini düşünseydiniz, yiyecek, elbise, ev, aile, zenginlik, başarı ve üne olan ilginizi yitirmez miydiniz?.. kendi kendinize 'yaşamamın ne yararı var' diye sormaz mıydınız?.." devam ediyor toyotome..
  • "şu anda en sevdiğiniz kişinin sizi sadece kendi çıkarı için sevdiğini anladığınızı bir düşünün.. dünya birden bire başınızın üstüne çökmez miydi?. o an yaşam size anlamsız gelmez miydi?."
  • "diyelim sıradan bir yaşamınız var.. günlük yaşıyorsunuz. günün birinde gerçek, derin ve doyurucu bir sevgi bulacağınızdan umudunuz olmasa, kalan hayatınızı nasıl yaşardınız?.." diye soruyor ve yanıtlıyor:
  • "böyleleri ya iyice umutsuzluğa kapılıp intihar ediyorlar ya da iyice dağıtıp yaşayan ölü haline geliyorlar." toyotome, hem de nasıl iddialı savunuyor "rağmen" sevgiyi.. "bugün yaşamınızı sürdürebilmenizin nedeni 'rağmen' türü sevgiyi şu anda yaşamanız ya da bir gün bu sevgiyi bulacağınıza inancınızdır."
son sözlerinde biraz umutsuz, toyotome.. "bugün yaşadığımız toplumda herkesi doyuracak bu sevgiyi bulmak zor. çünkü herkesin sevgiye ihtiyacı var.. kimsede başkasına verecek fazlası yok" diye açıklıyor..
anlatıyor.. peki bu dünyada sevgi ne kadar var?.. yazara göre, açlığımızı biraz bastıracak kadar.. ve de yemek öncesi tadımlık gelen iştah açıcılar gibi.. bu minnacık tadım, bizi daha müthiş bir sevgi açlığına tahrik ve teşvik ediyor. bu minnacık tadım sevgiye ne kadar muhtaç olduğumuzu anlatıyor. büyük bir hırsla ana yemeğin gelmesini ve bizi doyurmasını bekliyoruz.. hani nerede?.. hepsi o.. ve asıl çarpıcı cümle en sonda.. "dünyadaki en büyük kıtlık, 'rağmen' türü sevginin yeterince olmayışıdır!.."

 

ünlülerden aşk yorumları.

balzac:
ilk aşk aşı gibidir. insanın ikincide hastalanmasını önler...
rousseau: aşk mektubuna başlarken ne söyleyeceğimizi bilemeyiz. bitirirken de ne yazdığımızın farkında olmayız....
shakespeare: sevgililerine aşklarını itiraf eden kadınlar, en az seven kadınlardır...
eflatun: aşk, en tehlikeli bir ruh hastalığıdır...
aziz nesin: yenilen taraf aşık olur...
yakup kadri: hiçbir kadın yoktur ki " seni seviyorum " sözü karşısında hissiz kalsın...
katherine hepburn: aşkı bilenler normal kadınlardır...
oscar wilde: erkekler kadınların ilk aşkı, kadınlar erkeklerin son aşkı olmasını ister...
ingiliz atasözü: aşk için evlenen istırapla yaşar....
kontes nathalie: aşk, bir kişinin yararına, iki kişinin ortaklığıdır...
paul geraldy: sevmek güzeldir. bir daha sevmemek daha güzeldir...
marcel proust: aşık olmayanlar, mükemmel bir erkeğin sıradan bir kadın yüzünden niçin ızdırap çektiğini anlayamazlar...

 

aşkta, sadece görmek istediğini görürsün. duymak istediğini duyarsın. sözcüklere, kendi anlamları nedeniyle işine gelen anlamları yükler durursun. o ne anlatmak isterse istesin sen sadece kendi anladığını algılarsın.
zor, çok zor... gitmek gerekir bazen, bunları yaşamamak için. bir insana acıma duygusunu hissettirmemek için. kalıp da daha fazla kendine haksızlık etmemek için. gözleri iyi açmak gerekir, aşkın bittiğini, artık istenmediğini görmek için. söylenmesi mi gerekir ille? ille tane tane anlatması mı gerekir. ama sen hala seviyorsun öyle değil mi? bunun bir önemi yok artık onun için. o başka bir boyuta geçmiştir çoktan. bir ayrılabilse senden, bir anlayabilsen onun için aşkın bittiğini çok rahatlayacaktır, üzerinden büyük bir yük kalkacaktır.
aslında biliyor musun, oda olmayacak şeyleri düşünmektedir o an. 'ayrılsakta arkadaş kalsak...' gibi. olmaz ki mümkün değil ki bu. o da olabilir, bilir ama hiç olmazsa vicdanını rahatlatır biraz. gidiyor ya, sorumluluk hissetmektedir ya... aldırmamalısın bunlara. bir taraf aşıksa hala, iki eski sevgili arasında arkadaşlık söz konusu olamaz. peki ya bahaneler sıralamak yerine 'yeter artık ne olacaksa olsun' diye düşünerek pat diye söyleyiverirse her şeyi? 'bitti artik' deyiverirse gerçeği? ilk aklına gelen soru 'ama neden, hani beni çok seviyordun, hani bensiz olamazdın' olacak değil mi? sorma sakın... sus, suskunluğunla ört içindeki kasırgayı. eskitip kavuran yakıp yıkan o kasırga daha uzun süre esecek içinde şimdi teslim olma. ille bir şey söylemek istiyorsan 'gidiyorum' de.. 'madem bitti' benimde işim yok artık o yürekte... gitmek gerekir bazen. işte o an gelmiştir kabul etmek istemesen de. belirsiz bir yolculuktur bu. nereye gideceğini, ne zaman biteceğini bilmeden çıkarsın yola. yürek ağrısı da cabası... çekebileceğin en büyük acılardan biridir. kaçışta yoktur üstelik, nereye gitsen seninle gelir. kapıyı ört ve bakma ardına, ağlama... yalnızlığı arkadaş edin kendine. biliyorum dışarıya doğru ilk adımını attığın andan itibaren dönmek isteyeceksin geriye ama sakın dönme. sıfırsın ya o anda, dönüşün sıfırın da altına indirecektir seni. belkide o dönmek ister bir süre sonra, tekrar eski günlerdeki gibi olursunuz ne dersin? hayır inanma bu söylediğime. hiç bir şey eskisi gibi olmaz yaşanan hiç bir an bir daha yaşanmaz. 'başkasını buldu beni aldattı' diye yeme kendini. ne önemi var bunun? öyle yada böyle bitti işte, kim olursa olsun onun hayatında. tek gerçek bir daha senin olmayacağın, kabullen bunu. gitmek gerekir bazen, yüreği dinlendirmek kendini dinlemek ve yalnızlığın seni olgunlaştırmasını beklemek için... aynı şeyler bir daha geldiğinde yine gidebilme gücünü bulabilmen için... aşkı yeniden yaşayabilmen için...

 

en güzel zamanları senin için sakladım sevgilim. birlikte yaşayalım diye.. her anına imzamızı aşkla atalım diye.. aşkımızı yaşarken soluksuz kalalım, birbirimizi bulduğumuz için saniye yeniden şükredelim allah'a diye..

görüyor musun? nasıl da hoyratça harcıyor insanlar zamanlarını.. geçen hiçbir anın bir daha tekrarının olmayacağını bilmiyorlar mı bebeğim? her anı aşkla doldurabilmek varken, başka başka hesapların içinde olmakla ne kazanıyorlar acaba?

sevgilinin elini tuttuğu an başka her şeyden vazgeçebilmeli insan. aşk, ancak o zaman yüce bir duygu haline dönüşebilir. biz benzemeyelim başkalarına aşkım. hani birileri örnek alınacaksa başkaları tarafından, onlar biz olalım. aşkımızı yazalım zamana. okuyabilen okusun. okumayanı kendi haline bırakalım..

beni en çok ihanetler yoruyor. özü sözü bir olan insanlara ne oldu can kuşum? nereye gitti onlar biliyor musun? neden ikiyüzlülerle yaşamak zorunda kalıyoruz? zaten yeteri kadar zor hayat. bir de bunlarla mı uğraşmak zorundayız?

sen bana hayatın tüm kötülüklerine karşı dayanma gücü veriyorsun. senin verdiğin güçle, yenemeyeceğim hiç bir zorluğun olmayacağını düşünüyorum. yanımda olmadığın kısacık anlarda bile senin varlığını yüreğimde, ta derinde hissedebiliyorum. öyle şanslıyım ki..

yıllar önce bir film izlemiştim. bir deniz kızına aşık oluyor bir erkek. deniz kızı bu.. karada çok kısa bir süre kalabiliyor. üzerine su değdiği an yeniden deniz kızı oluyor. insanlar kısa sürede keşfediyor bunu. ve bütün acımasızlıklarıyla deniz kızını kullanmaya çalışıyorlar. işte o an deniz kızı artık yeniden denize dönmesi gerektiğini anlıyor. denize çağırıyor sevdiği adamı. adam her şeyi bırakıp, denizde yaşamak zorunda kalacaktır. önce bir an tereddüt ediyor. ama aşk galip geliyor ve adam bırakıyor kendini denize. deniz kızı ona denizde yaşamayı öğretiyor.

kaç insan bırakabilir bu durumda her şeyi? "nerede olursan ol, sana gelirim" diyebilir? benim deniz kızım sensin aşkım. ben senin denizin olmaya her zaman hazırım. yeter ki; yüreğin değsin yüreğime..!!!

 

Bu listeler ilginizi çekebilir!

üst bottom