ahmet hamdi tanpınar şiirleri listesi

ahmet hamdi tanpınar şiirleri listesi için eklenen 12 entry bulunmaktadır.
 

bir günümüz bile sensiz geçmezken
şimdi mezarına hasretiz anne...

issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer
gölgesinde ulu, loş bir mabedin
bir yığın toprakla bir parça mermer
sırrıyla haşr olmuş orada ebedin.

bir yığın toprakla bir parça mermer,
üstünde yazılı yaşınla, adın;
baş ucunda matem renkli serviler
hüznüyle titreşir sanki hayatın.

seni gömdük anne yıllarca evvel
göz yaşlarımızla bu ıssız yere
kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
matem dağıtırken hasta kalplere.

kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
hüznüyle erirken dicle de sessiz,
öksüzlük denilen acıyla vurgun
bir başka ölüydük bu toprakta biz.

 

bursa'da bir eski cami avlusu,
küçük şadırvanda şakırdıyan su;
orhan zamanından kalma bir duvar...
onunla bir yaşta ihtiyar çınar
eliyor dört yana sakin bir günü.
bir rüyadan arta kalmanın hüznü
içinde gülüyor bana derinden.
yüzlerce çeşmenin serinliğinden
ovanın yeşili göğün mavisi
ve mimarilerin en ilahisi.

bir zafer müjdesi burada her isim:
sanki tek bir anda gün, saat, mevsim
yaşıyor sihrini geçmiş zamanın
hâlâ bu taşlarda gülen rüyanın.
güvercin bakışlı sessizlik bile
çınlıyor bir sonsuz devam vehmiyle.
gümüşlü bir fecrin zafer aynası,
muradiye, sabrın acı meyvesi,
ömrünün timsali beyaz nilüfer,
türbeler, camiler, eski bahçeler,
şanlı hikayesi binlerce erin
sesi nabzım olmuş hengamelerin
nakleder yadını gelen geçene.

bu hayale uyur bursa her gece,
her şafak onunla uyanır, güler
gümüş aydınlıkta serviler, güller
serin hülyasıyla çeşmelerinin.
başındayım sanki bir mucizenin,
su sesi ve kanat şakırtılarından
billur bir avize bursa'da zaman.

yeşil türbesini gezdik dün akşam,
duyduk bir musiki gibi zamandan
çinilere sinmiş kur'an sesini.
fetih günlerinin saf neşesini
aydınlanmış buldum tebessümünle.

isterdim bu eski yerde seninle
baş başa uyumak son uykumuzu,
bu hayal içinde... ve ufkumuzu
çepçevre kaplasın bu ziya, bu renk,
havayı dolduran uhrevi ahenk..
bir ilah uykusu olur elbette
ölüm bu tılsımlı ebediyette,
belki de rüyası bu cetlerin,
beyaz bahçesinde su seslerinin.

 

ne güzel geçti bütün yaz,
geceler küçük bahçede...
sen zambaklar kadar beyaz
ve ürkek bir düşüncede,
sanki mehtaplı gecede,
hülyan, eşiği aşılmaz
bir saray olmuştu bize;
hapsolmuş gibiydim bense,
bir çözülmez bilmecede.
ne güzel geçti bütün yaz,
geceler küçük bahçede.

 

bu yekpare akış, durgun, derinden...
her aynada yalnız kendi görünen
bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın
kendi cevherinde mahpus bir anın
dağıttığı dünya hep yaprak yaprak,
dalgın, unutulmuş sesleri uzak
bir uykudan bana tekrar dönenler,
içimde, dışımda hep aynı çember!
bin elmas parıltı oyun ve halka
küçük ve hiç değişmez dalgalarla
bende bana meçhul akşamlar yoklar!
gülen ve gömülen gölge ufuklar
acayip davetlerin rüzgarında
her lahza yine kendi sularında!...

uzakta, aya çok yakın bir yerde,
çılgın ve muhteşem harabelerde,
büyük sükutların fırtınası var.
mermer duvarlarda kırılmış sazlar,
çok genç uçuşunda ve hangi haşin
yıldıza gülerek çarptığı için
alnında bir siyah nokta geceden
kovulanlar ışık bahçelerinden,
bütün ayrılıklar hepsi orada
bu çıplak, ümitsiz ve saf duada.
ve bir kadın beyaz, sakin, büyülü
göğsünde kanayan bir zaman gülü
mahzun bakışlarla dinler derinde
olup olmamanın eşiklerinde.

garip telaşını, binlerce fecrin
ocağında nezir güvercinlerin
hülyam o kıvılcım ve kül yağmuru
çırpınır bu beyaz mahşere doğru!
ey hiç şaşmayan göz, büyük atmaca
gölgesi güneşin üstünde uçan
dişi kuyruğunda ebedi yılan,
ve üst üste rüya!
bir ses yavaşça,
bir ses, bin uykudan mahmur ve zengin
zümrüt usaresi maviliklerin
suların üstünde arar kendini
yoklar, ömrün bütün sahillerini
çizgiler silinir, ufuk bir beyaz
çin kasesi olur, toprak, yosun, saz
hep birden tutuşur, narin kemerler
alevden sütunlar, altın, mücevher,
ah bu çılgın yağma...orman çatırdar
ve çıplak aynası ufkun tekrarlar
büyük masalını aydınlıkların.

el ele bir oyun bugün ve yarın
bütün pınarlara koştum cevap yok
tekrar bana döndü her attığım ok
her çığlık önümde tutuştu, yandı
tahtayı kurt oydu, taş yosunlandı,
yabani otlarla örtüldü duvar...
ilhamlı çehresi hilkatin sular
kaç kere değişti önümde böyle,
birbiri ardınca gün ve mevsimle...
ve kaç kere bahar güldü derinde
güllerin kanayan bekaretinde
taze gülüşüyle toprağın suyun...
tılsımlı kadehi her susuzluğun
ey şafaktan, sırdan, arzudan hayal
yıldızların bize ördüğü masal
kaç kere yarattım tenhada seni
beyaz kollarını, sıcak buseni...
bakışın, gülüşün, neşen ve hüznün
ay altında bir gül nağmesi yüzün...

evet çok bekledim, kaç kere hazan,
dinç atlar koşturdu boş ufuklardan
yeleler alevli, ağız köpüklü,
bulutlar bir kanlı hiddetle yüklü
geçtikçe batıya doğru önümden
zalim ümitlerle ürperirdim ben,
duyardım her an uzlette bir yeni
alemin yıkılıp devrildiğini
çılgın mahşerinde ses ve renklerin...
benden sor sırrını mesafelerin
benden sor ve benden dinle akşamı...
rabbim bu sonsuzluk ve onun tadı...

bir ses yavaşça der, bırak yalvarsın,
hayat bu kapıda...ne çıkar varsın,
nakışlar gülmesin beyaz taşında
ölüme benzeyen bu susuzluğun
çağlayan hayaller yeter başında...
bir fikir, bir şekil dalında olgun
bu ağır sallanan hazan meyvesi,
gurbet, mendillerin çırpınan yası,
yüzler ki bir uzak müjdeye benzer,
her türlü ışığa kapanmış gözler,
her şey, hepsi, gülen, susan, kamaşan
rengiyle toplanır bende ve akşam
rüzgarla tarumar, mevsimle sarhoş
gelir ta kalbimde düğümlenir...
-boş...
boş ve ümitsizdir akşamın hüznü
bu tenha çeşmede bir an yüzünü
seyredenler altın sazlar içinde
ruh muammasının ürperişinde
kaybolmuş sanırlar kendilerini...
bırak bu tesadüf bahçelerini...
hakikat çok uzak, karanlık, derin
bir dille konuşur, büyük köklerin
toprakla ezelden karışmış dili!
geceyle ölümdür asıl sevgili
bu ikiz aynada toplanır yollar
karanlık yaratır, ölüm tamamlar.
kaçalım seninle biz de geceye
ölümün kardeşi saf düşünceye...
yeter büyüsüne aldandığımız
güneşin...biraz da yalnızlığımız
kendi aynasında gülsün, gerinsin
güvercin topuklu sükut gezinsin.

 

içlenme, beyhudedir, maziyi sakın anma!
o vefasız yavruya benzer ki günlerimiz.
kendini yuvasından bırakır ki akşama
benzeyen göle, sessiz...

ruhundaki susuzluk engin mesafelere
duyurmadan ne anne ne bir yuva hasreti,
narin kanatlarıyla uçar orman, dağ, dere
ve bir gün bir çukurda bulunur iskeleti.

 

sen akşamlar kadar büyülü, sıcak,
rüyalarım kadar sade, güzeldin,
baş başa uzandık günlerce ıslak
çimenlerine yaz bahçelerinin.
ömrün gecesinde sükun, aydınlık
boşanan bir seldi avuçlarından,
bir masal meyvesi gibi paylaştık
mehtabı kırılmış dal uçlarından.

 

mavi, maviydi gökyüzü
bulutlar beyaz, beyazdı
boşluğu ve üzüntüsü
içinde ne garip yazdı...

garip, güzel, sonra mahzun
işıkla yağmur beraber,
bir türkü ki gamlı, uzun,
ve sen gülünce açan güller,

beyaz, beyazdı bulutlar,
gölgeler buğulu, derin;
ah o hiç dinmeyen rüzgar
ve uykusu çiçeklerin.

mor aydınlıkta bir çınar
veya kestane dibinde;
mahmur süzülen bakışlar
ikindi saatlerinde...

birden gülümseyen yüzün
sabahların aynasında
ve beni çıldırtan hüzün
iki bakış arasında.

 

Bu listeler ilginizi çekebilir!

üst bottom