a. galip şiirleri listesi için eklenen 5 entry bulunmaktadır.
 

i
biliyorum
üzerimde yükselen bu gökyüzü
asırlardır bulutu ve yağmuru
bağrında taşıyan bu gökyüzü
sabırsız

biliyorum
üzerinde dolaştığım bu yeryüzü
beni bağrına basacak olan bu toprak
sessiz ve telaşsız yürüyüşümden
rahatsız

yer ve gök
hava ve toprak
nicedir bir insan kılığında yaşayan
emsalsiz kayğısızlığıma
misli görülmemiş bir ceza
biçecek

kendimi
gece ile gündüzün bitiştiği çizgiden
gece ile gündüzün ayrıştığı çizgiye
mahkum edişim
-umarım sanmıştım-
yanılsamaydı
şimdi apaçık bilinen günahım
bütün mazeretlerimi unuttum
zehrini emerek beslendiğim yalnızlıklar
güneşten sakınarak gizlediğim gövdem adına
bir yalın hakikat olarak
yeniden doğuyorum sabır taşından

aşklar ve acılar ağırlasın beni
umutlar ve düşler
döktüm gizimi
tarihim kalmadı
geri döndüm ve seçtim
bu serüvende ben de varım
yazgıma razıyım
yatağını şaşıran ırmaktım belki
gölgesini yitiren gezgin olmadım

ii
-kuyuya atılan bir taşın
geri dönmeyecek yankısını bekleyerek
harcanan ömür
irmağın ve rüzgarın yabancısı
dağların tedirginidir
ki ancak
vadilerin ezberlenmiş kıvrımlarında
ve asırlık sükunetlerde teselli bulur-

dağların
irmakların sırrına eriştim
sustum ve rüzgarın dilini öğrendim
yanıtı gizlenmiş sorular sorandım hep
-var olmak var kılmaksa eğer
neden kanla sulanıyor toprak-
neden diyordum
neden
neden
lanetlendim bu yüzden
münkir sayıldım

acılar ve çığlıklar çekti beni
kanın izini sürdüm
bir karmat dai'sinin
şahmaran zehriyle efsunladığı yüreğime
geceyi ve zulmü boğacak
ateşten ve sudan
bir gövde yarattım
ve artık
çeliği eriten direncim
aşkı yeşerten inancımla
tanınmak isterim

çünkü ben
göz bebeklerimdeki karanlığı yıkadım
avuçlarımdaki çakıl taşlarına
birer birer
yeryüzünün bütün lanetlilerine
nöker bildiklerime pay ettim
tükenen sabrım
dinen öfkemle
yaşamak ve yaşatmak hakkı için
haykırdım
erdem isyanda saklıdır
erdem isyanda saklıdır

iii
yoksul ve yoksun bırakılan da bendim
bu yüzden lanetlenen de
çünkü konuşmamak koşuluyla dilime
görmemek kaydıyla gözlerime bağışlanmıştım
çünkü sağ duyumun ve sessizliğimin emrine uyup
buyuranından başka dost
görevimden başka iş edinmediğim için
yaşamakla ödüllendirilmiştim

acının hüznün ve yalnızlığın
rengine boyanmış dört mevsimi
kum tanelerinin telaşıyla yaşıyordum
boynumda imal tarihim ve seri numaram
elimde güneşten yararlanma iznim
cebimde metal çadırlara manyetik kahırlara
piramit desenli
giriş-çıkış kartlarımla
kentin dokusuna uygun düşmeyeceğim
semtlerden uzak durarak
suratıma her bakanın
normal bir antropoz olduğumdan kuşku duymayacağı
sıradan sönük bir bakışı ısrarla taşıyarak
bir sükunet halinde yaşıyordum

yasakları çiğnemeden
dengemi bozmayıp sıramı aksatmadan
mazi hal ve istikbalde
sükute davet makamlarla
daralmış mekanlara resmedilecek gövdemi
talimatlar eşliğinde
tatbikat alanlarına taşıyordum

zamanın
parçalanan bünye
dağılıp savrulan organlar
insanlığın
çöküşe doğru kasti meyil devinimi
kendine son arayan bir hikaye
olduğuna şaşıyordum

istilacı yanıtlardan muzdarip
tahripkar beynimle
yürekte sıkışan aşklar adına
betonların örtemediği topraktan
ve saçlarımı tarayan rüzgardan
aldığım cesaretle
nerede insan orada isyan çığlığıyla
hükmedeni hükümsüz kılacak
sorular çoğaltıyordum
-bu beden ve bu ömür kime zimmetli
kim için ve neden yaşamalıyım
lütuf diye dayatılan bu zulmü-

iv
gezgin oldum bir zaman
çıplak ayak elde asa
durdu duracak bir yürekle
yollara vurdum kendimi
dünyaya sırtımı dönüp
araladım gecenin zifiri karanlığına açılan kapıyı
yıldızları gözledim
rüzgarı dinledim
issızlığa gömülmüş ayışığıyla söyleştim
son kez baktığım ceylanın
gözlerinden şavkıyan lanetin
hak ettiğim günah olduğunu bilerek
gölgemi dağlarda
sesimi çağlayanlarda bıraktım
her gece kendi okumla yaralanan yüreğime
melhem olsun diye
bulutlardan gün ışığı dilendim

kuluk sıfatını hak etmek için
sırat belleyip
yere serdim insanlığımı
sürdüm azap diyarlarına kendimi
kölelere karıştım
kendimle yarıştım
cefa çektim
sefil oldum
yargıç ben suçlu ben
bir sırdaş gibi sarılıp hicrana
gönüllü sürgün oldum
ruhumu arındıracak nehir
gövdemi gizleyecek bir şehir aradım

hıçkırıklarımı çığlığa dönüştürecek
sur diplerinde biriken ahaliyi umursamayıp
suratıma kapanan kapıların sırrını anlamadan
tapınaklar aradım
putlar
ikonolar
ayinler
beynimde uğuldayan karanlık sözler
sırtımda kabaran kırbaç izleriyle
bir sığınak bulmak için harcadığım ömrümü
mahşerin gizi sandığım
vebalimle teselli ederdim

zaman tükendi
sura üflendi nefes
yay gerildi
hevesle donandı ok
ricat hallerim müstesna
tepeden tırnağa isyan menzilindeyim

v
işığa yabancı
renklere düşmandım
varlığımdan tereddüt eder
ruhumdan hicap duyardım
bana kucak açan bu dünyaya
kapardım da gözlerimi
kabirde çürüyecek bedenime
lamekan cennetler bulabilmek için
dara durur
çile çekerdim

aah...
benim takatsiz bahtım
aah...
mecalsiz kalbim
sığındığım bütün tekkelerden
edindiğim sabır taşları
mürşid bildiğim şehlerden
kuşandığım karanlık ayetler
ne teselli oldu
azap dolu ömrüme
ne sızılarımı dindirdi
perde düştü
gün vurdu
kendimden bile sakladığım
kabuk bağlamış yaralarım
yeniden soyuldu

 

i
silemediğim bir sırrı tarihin
avuçlarımda bir damla cıva
anı ve yankı olarak kaldı bende

ii
anıların yankılanmayacağı
sığınaklar aradım
issızlıklar
unutuluş
göç ettiğim her mekana
geç ulaştım
tüten ocaklar
izi belli çadır yerleri
kurtulamadığım aynı döngü
biriken ürperti
cahhıraş çığlıklar

iii
bütün sırlarımı
görünmez bir mürekkeple
boynumdaki hamaylıya yazdım
sanki yalnızca dilsizler
bir sırrı saklarmış gibi
dilimin ucunda biriken ürpertiyi kestim
kül bastım yarama
ve yeniden bir göçe dönüştüm

iv
bana çöl sessizliğinin dilini
sabrın alfabesini öğreten
rüzgar tanrıçası
boynumda koparıp hamaylımı
kırık bir ok olarak veda etti

v
gözlerinden dokunamıyorum sana
göçmen kuşlar uçuyor gözlerinde
gözlerinde ayrılıklar yankılanıyor
ayrılık hüznü
hüzün aşkı örtüyor

vi
giden birinin ardından
kırık bir ok atılmaz
direndin
vakit doldu ey kalbim

vii
aah...

 

i
damla damla eridim
hüzne biriktim
karardı aydınlık sözler
aydınlık yüzler
yığılıyor
öfke kin kaygı
ne gelecek günler bir müjde saklıyor
ne bir ilerleme halindeyiz
hep bir kılıç üzerinde
hep çapraz ateşlerdeyiz

ii
kardeşlik denilen bir oyunda
yaprak yaprak soyuldum
pay edildim
parçanın bütüne üstünlüğü gibi
taş katılığında bir yalana döndüm
dalga dalga yayıldım
söylendim dilden dile
bulut oldum
yağdım
bir toz kalmadı benden sanıldı
yalnız bir giz sakladım kendime
gözde ışık
dizde fer
patladı patlayacak bir öfkenin
hem ilk hem son haliyim

iii
öfke patladı
cam kırıldı
kesildi arter
yufka bir yüreğin sonudur bu denildi
ne çabuk unutuldu oysa
kesile biçile insanlaştığım
normal birey kimliğim
yalıtılmış hicran
ve nevroz
yani kuşku götürmez varlığım
o ince
o uygar halim

iv
bağıra çağıra
bir çağ daha devriliyor
çığ gibi büyüttüğü suçunu bana yükleyerek
silinerek anılardan
bir enkaza dönüşen bana
hayatla ölümün
düşle ideailin
bir intiharla paylaştığı bana
yani parça parça
öfkeye sürüklenen bana

v
sıyrıldım bütün kozmik düşlerden
tabiatıma döndüm
hiç bir korkum kalmadı
tabii afetlerden
yalnızca kendim için
şiire sakladım intihar lüksünü
asıl burjuva dayatmalar
ve cinayet fikri çıldırtıyor beni

 

çağlar boyunca acıya ve sevince
şahitlik eden bu nehir
enki'nin bereketiyle döllediği dicle
bana bir yankı olsun diye
destanımı sunsun diye kendi dilince
adının yazıldığı bütün tapınaklara kurbanlar adadım
inkara gelinmez atalarıma layık olabilmek için
dağlara mecbur ayaklarımla
söz yorgunu dillerimle geldim sana
diz çöküp günlerce yakardım
sordum ve bekledim
sen ki
yeşertensin çoğaltansın çöle can katansın
koruyansın saklayansın
tarihsin
tarihim kadar eskisin
yok sayılmam marduk'un da reddi değil mi
ma'yı vebale iştar'ı günaha koymak reva mı
boğulmasın sesim duy
zerdüşt'e yezdan'a ulaştır çığlığımı
emeği berhava nasibi kıtlardan eyleme
al beni eriştir sırrına bahtlı kıl
mazi sende biriksin
sende yunsun gölgesi köleliğin
bedele razı göreve hazırım
yetsin sukutuna esir olduğum
ölme beni
zincire vur çekicini
zulme vur

 

akışı olmayan bir göl sanıp
her sabah serin dokunuşlarına uyandığım
zaman
sana dur demeyeceğim

parça parça değiştirdin
yollara
yıllara böldün beni
seni sesleniyorum
ey zaman
belleğimde biriken anıları
tarihle kirletmeyeceğim

gövdemde
paslı hançerlerin açtığı yaralarla
beni bu yol ayrımına bıraktın diye
yüreğime sapladığın dikenden
kanımı emerek
sahte bir cennet yarattın diye
hançerimi yırtan çığlığa sarılarak
ölmeyeceğim

 

Bu listeler ilginizi çekebilir!

üst bottom